Paris: Romantik bir şehirdir.. Burcu Yengeç’tir. Sabahları güneşe zor açar nemli gözlerini Paris..

0 751

Sous Le Ciel De Paris!  Edith Piaf’ın anılara uçuran şarkısı ile başlayalım yazımıza.. Paris Gökyüzünün Altında.. 

Yazılmaz yaşanır.. ama yılbaşı öncesi belki sizleri provoke edebilirim diye düşündüm.
Paris’e kaçıncı gidişiniz olursa olsun, uçak inişe geçtiğinde sanki ilkmiş gibi bir heyecan kaplar.. Havaalanından şehir merkezine ilerlerken kısa bir süre sonra her bir yapısı sanat ve tarih kokan binaları ile sarmalayıverir sizi.  romantic bir şehirdir Paris. Sabahları güneşe zor açar nemli gözlerini,..  Güneş yükseldikçe enerjisini toplar, günü doyasıya yaşar, geç batar.. Paris kafelerde, evlerde ellerde şarap ya bir sevgili ya da dost sohbetiyle sessizce karanlığa bürünür. Eyfel’in ışığı dolaşır tek tek bütün odaları.. derken sessizliğe gömülür…

İşte böyle.. Paris’te her biriniz bir yazar, bir şair, bir filozof oluverirsiniz.. Ruhunu, kimliğini değiştirmemiştir Paris.. korumuştur bütün değerlerini. Başlı başına bir kültürdür Paris. Sokaklarında yürürken, her köşede her bulvarda bir dolu hikaye karşılar sizi..

Paris metro ile gezilmez, taksiyi geçiyorum zaten isteseniz de bulunmaz. Paris yürüyerek keşfedilir.. her defasında sanki ilk kezmişcesine.. Paris öyle bir tek yazıya da sığmaz, romandır Paris.

Ama kısa süreli Paris’te iseniz Openbus’ları tavsiye edebilirim, İki günlük alacağınız 26 €’luk biletle aşağıda anlatacağım bölgelere ulaşır, iki gün boyunca özel duraklarında inip bölgeyi yürüyerek gezip, yine özel duraklarından binerek dilediğiniz başka bir bölgeye geçebilirsiniz. Hem de hava koşulları uygunsa otobüsün üstt kısmında  açık havada doyasıya fotoğraflayabilirsiniz Paris’i.. Madem gezi yazısı dedik.. hep birlikte gezelim görelim, sığdırabildiğimiz kadarıyla..

İster Air France, ister Pegasus, ister THY ile.. her türlü uçabilirsiniz Paris’e. Kimi uçaklar Orly Havaalanı’na, çoğunluğu Charles de Gaulle Havaalanı’na iner. İster havaalanı otobüsüyle 10 € Opera’ya gider, oradan metro veya taksi ile gideceğiniz yere ulaşır, İster direkt taksiye binebilirsiniz. Taksiye binecekseniz havaalanında duraktan kuyruğa girin derim, durak dışı taksiler sizi gezdirir ve fazla para alır. Kalabalık iseniz ve lisan bilmiyorsanız en zahmetsiz ulaşım Paris dolmuştur. Galatasaray Liselilerin kurmuş olduğu bu hizmetten Türkçe faydalanabilirsiniz. Olmazsa olmazları çoktur Paris’in..

 

La Tour Eiffel Champs de Mars – Eyfel Kulesi
Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eyfel’in firması tarafından, Fransız Devrimi‘nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde düzenlenen Paris fuarının giriş kapısı olarak inşa edilmiştir.
Kamuya açık
platformlar 57 m, 115 m ve 276 m yüksekliktedirler. Ziyaretçiler, üç asansörle kuzey, batı, doğu kanatlarından ilk iki platforma ulaşır. İlk ve ikinci katlarda restoranlar mevcuttur. İlk katta, Eyfel Kulesi tarihinin anlatıldığı bir sergi bulunur. En üst platforma ulaşmak isteyen bir ziyaretçi, ikinci katta aktarma yapar ve başka bir asansöre geçerEn üst platform hem çatılı hem de üstü açık bir alana sahiptir. Ücret bilgilerine ulaşmak için aşağıdaki linkten faydalanabilirsiniz. Her bölümü için farklılık gösterir.  

Paris’in 7. bölgesi’nde yeralan Eyfel Kulesi saat başı yaşattığı ışık şöleniyle, tüm ziyaretçilerini büyüler.. Işık şölenini nice savaşa şahitlik etmiş 16. bölgedeki Trocadero Meydanı’ndan seyredebilir, bol bol fotoğraf çekebilirsiniz. Trocadero Sarayı bugünkü adıyla Palais de Chaillot, Musée National des Monuments Français kapsamında gezebileceğiniz yerlerden biridir. Sarayın önünde uzanan havuzun fiskiyeleri, Eyfel’den uzanan ışıklarla dans eder. 


Champs Elysée & Arc de Triomphe
Paris’in 8. bölgesinde, en ünlü caddesidir. Concorde Meydanı’ndan Arc de Triomphe (Zafer Takı)’a kadar uzanan bir bulvardır. Zafer Takı’nın altında I. Dünya Savaşı‘nda ölen Fransız askerler için meçhul asker mezarı (Tombe Du Soldat Inconnu) bulunmaktadır. Ünlü şarkıcı Joe Dassin’in dediği gibi “Aux Champs Elysees” istediğiniz her şey vardır..

Kafeler, restoranlar, Louis Vuitton, Prada, Dior, Hermes gibi ünlü markalar, sinema ve ünlü Lido.. Kareografisi 9 milyon €’luk bir harcamayla yenilenmiş olan “Lido”da sergilenen kabareler gerçekten görülmeye değerdir.. Akşam yemeği ve revü kişi başı 160 € vermeyi göze alabilirseniz tabii. Pazar günleri alışveriş için sadece bu caddede açık mağaza bulabilirsiniz. 

Alexandre III Köprüsü


Le Pont Alexandre III (Alexandre III Köprüsü)

Concorde Meydanı’na geçmeden önce Grand Palais (Büyük Saray) ve Petit Palais (Küçük Saray) arasından geçen bulvarın sonunda Pont Alexandre III vardır. Art Nouveau tarzı lambaları, melekleri, kanatlı at süslemeleriyle Paris‘in en güzel köprüsüdür. 1896 ile 1900 yılları arasında evrensel sergi için açılmış ve adını 1896 yılında temelini atan Çar III. Alexandre‘dan almıştır. 19.yüzyıldan güzel bir mühendislik ürünüdür.. 

Paris’te saraylar birçok müze ve galeriye ev sahipliği yapar. Gitmeden önce internet sitelerinden güncel sergilere bakmanızda, hatta güncel sergiler için rezervasyon yaptırmanızda yarar var.

 

Concorde Meydanı

Place de la Concorde

Concorde Meydanı Paris’in en büyük meydanıdır. 18. yy’da Kral XVI Louis ve Kraliçe Marie Antoinette’in idamına sahne olmuştur. O dönem Fransız devriminin sembolü haline gelen meydana Place de la Revolution (Devrim meydanı) denmiştir. Devrim sonrası tüm idamları ve acı olayları unutmak için meydanın adı “iyi geçim, dirlik düzen, uyuşma” anlamına gelen “Concorde” olarak değiştirilmiştir.

Les Invalides
Vaktiniz var ise bu köprüden karşıdaki 7. bölgedeki Les Invalides bölgesine geçin derim.. Fransa’nın askeri tarihiyle ilintili bir anıttır. Monarşinin savunması için canını verenlerin onuruna ve XIV. Louis dönemi gazilerinin kalan günlerini sükûnet ve rahatlıkla geçirebilmeleri gayesiyle inşa edilmiştir. Günümüzde de gazileri ağırlamaya devam eden anıt, askeri
nekropol ve çok sayıda müze dahil olmak üzere pek çok yapıya ev sahipliği yapar. Napolyon’un mezarı da bu anıtın içindedir.

Tuilleries Parkı


Le Jardin de Tuilleries (Tuilleris Bahçesi)

Concorde’da arkanızı verip Champs Elysee’ye döndüğünüzde Jardin de Tuilleries (Kiremitçiler Bahçesi) karşılar sizi.. Louvre Müzesi’ne kadar uzanan bu bölge (1.bölge) Parisli’lerin özellikle hafta sonu tercih ettikleri bir dinlenme yeridir.. 

Kral II. Henri‘nin dul eşi Catherine de Medici, saray inşa etmek için o bölgede bulunan ortaçağ seramik sanatçılarının mahallelerini yıktırmıştır. Kiremitçiler Bahçesi olarak adlandırılmasının nedeni, parktan önce bu bölgede Paris’in en büyük kiremit imalathanelerinin ve depolarının bulunmasıdır. 16. yy’da saraya ait olan bahçe, Fransız devrimiyle birlikte halka açılmış, park olarak kullanılmaya başlamıştır. Concorde Meydanı ve Louvre Müzesi arasında yeralan bu oldukça uzun ve geniş park içinde bir kaç restoran, iki küçük havuz, birçok ünlü heykel ve ünlü fırın PAUL’ün küçük bir büfesi vardır. Bu parkta gezinti yapmak, havuz başındaki yeşil sandalyelerde oturup güneşlenmek, heykelleri incelemek çok keyiflidir.. öneririm.

Louvre Müzesi

Louvre Müzesi
Saray, Louvre Müzesi olarak şu an 19. yy sonlarına ait eserlerden oluşan dev bir koleksiyona ev sahipliği yapmaktadır. Dünyanın en çok ziyaret edilen sanat müzesidir. Yedi bölümden oluşur. Resim, heykel, doğu sanatları, Mısır sanatları, Yunan sanatları, sanat eserleri, desen.. Müzenin çok zengin bir kütüphanesi, konferans ve eğitim salonları, eserlerin incelendiği ve yenilendiği laboratuvar, sanat tarihi ve müzecilik konusunda eğitim veren bir okulu (
Louvre Müze Okulu) bulunmaktadır. Leonardo Da Vinci’nin ünlü Mona Lisa’sı Louvre Müzesi’ndedir. 380.000’den fazla obje ve 35.000 sanat eserinin sergilendiği müzenin tamamını dolaşmak iki gün alır. Günlük giriş ücreti 16 €.

Louvre’a arkanızı dönüp sağ kapısından çıkarsanız Opera Meydanı’na, sol kapısından çıkarsanız Pont des Arts Köprüsü’nden Musée d’Orsay’a doğru ilerleyebilirsiniz. Pont des Arts (Sanat Köprüsü) köprüsünün ortasında durmanızı ve karşıya geçmeden önce iki yakayı seyretmenizi, Paris’i içinize sindirmenizi öneririm. 
Paris’in en güzel köprülerinden biridir Pont des Arts. Louvre Müzesi’yle Institut de France’ı birbirine bağlar. 11 metre genişliğinde, 155 metre uzunluğundaki köprü sadece yayaların kullanımına açıktır. Yaz akşamları piknik yapanlarla, müzik çalanlarla dolar taşar. Her iki tarafından da nefes kesici bir manzara vardır, gerçekten doyumsuzdur… O nedenle de ressamların, fotoğraf sanatçılarının uğrak yeridir. Ama son yıllarda farklı bir fenomenle ünlü oldu bu köprü… Üzerine asılan kilitleriyle! Aşklarını tescillemek isteyen sevgililer bu ‘aşk sembollerini’ köprünün demirlerine asıyorlar.

Seine Nehri üzerinde 37 köprü bulunuyor. Bunlardan en güzel manzaraya sahip olan Pont des Arts, en muhteşemi Pont Alexandre III, en eskisi Pont Neuf’tür. Eğer bahar ya da yaz aylarında Paris’te iseniz, bu köprülerden herhangi birinin merdivenlerinden aşağı inip nehir boyu yürümenizi tavsiye ederim. Hem karşılaşacağınız manzara, hem nehir kıyısı boyunca oturmuş ya da uzanmış insanlar, akşamları şaraplarını yudumlayıp, gitar çalıp eğlenen gençler size keyif verecektir.

Seine Nehri’nin keyfini çıkarmak için bir başka seçenek de nehir tekneleri ile yemekli ya da yemeksiz turlara katılmaktır. Bateaux-Mouches tekneleri ile böyle bir gezinti yapabilirsiniz ya da Batobus‘ün düzenlediği ring seferler ile dilediğiniz iskeleden binip dilediğiniz iskelede inebileceğiniz bir gezi seçeneği de bulunmaktadır. 13.5 €.

Yaz aylarında nehir kıyılarına çok kısa bir süre için de olsa Paris Belediyesi tarafından (Paris Plages) nehire girilemese de güneşlenilebilecek yapay plajlar yapılıyor. İşte o zaman ortam tam bir şenliğe dönüşüyor..

Opera Garnier

Opera Garnier
1875 yılında tamamlanan opera binası, hem yapı olarak hem de bulunduğu meydan olarak Paris’in görülmesi gerekenler listesinde ilk sıralardadır benim için.. Eklektik mimarisi ile Paris’in Fransız Tarihi Anıtlar’ı kategorisindedir. Opera binasında (9. Bölge) halen gösteriler düzenlendiği gibi, isterseniz sadece gezmek için de bilet alabilirsiniz.

Giriş 10€.Opera ‘nın sahne bölümünün kırmızı kadife egemenliğindeki şatafatı, Büyük fuayesinin ve merdivenlerinin ihtişamından etkileneceğinizden eminim..

Musée d’Orsay

Musée d’Orsay
Musee d’Orsay
Seine Nehri‘nin sol yakasında (Rive Gauche) bulunan müze eski bir tren garıdır. 
1898 – 1900 yılları arasında inşa edilmiştir. Orsay Müzesi’nde çoğunlukla Fransız sanatına ait, 1848 – 1915 yıllarında arasında yaratılmış heykeller, resimler, mobilyalar ve fotoğraflar bulunur.  

Müze, Monet, Degas, Renoir, Cezanne eserlerinin bulunduğu geniş izlenimci koleksiyonu ile tanınır. Giriş 11 €.  Müzenin içindeki restoran dinlenmek ve öğlen yemeği yemek için idealdir. Musée d’Orsay’dan yukarı ilerlerken karşınızda görkemli Notre Dame belirir.. 

Notre Dame Katedrali

Notre Dame
Notre Dame Katedrali 4. bölgede ünlü bir katedraldir. Meryem Ana‘ya ithafen isimlendirilmiştir. Gotik yapı Île de la Cité‘in doğu kısmında, Paris’in diğer tüm önemli yapıları gibi Seine Nehri‘nin kıyısında bulunur. Girişi batıya bakar. Fransız gotik mimarisinin en güzide örneği olarak bilinen Notre Dame, ayrıca ilk gotik katedrallerden biridir ve gotik dönem boyunca inşası sürmüştür. Heykellerin ve işlemeli camların ortaçağ Roma mimari üslubundan sonra pek görülmemiş bir dünyevilik içermesi, natüralizm akımının eserlerdeki ağır etkisi sebebiyledir. Turistler açısından popüler bir yer olmasının yanı sıra, halen bir Roma Katolik katedrali olarak kullanılır ve Paris başpiskoposluğuna ev sahipliği yapar. (15 Şubat 2005‘ten beri görevi André Vingt-Trois yürütmektedir.)

19. yüzyıl başlarında Paris şehir planlamacıları katedralin bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istemişlerdir. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini çekmek için Notre Dame’ın Kamburu adlı romanını yazmıştır. Roman, katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlayarak katedralin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır.

Roman müzikale dönüştürülmüştür. Müzikalin ismi de Notre Dame de Paris’tir. Bu müzikalin Belle, Tu Vas Me Detruire, Déchire gibi şarkıları klasikleşmiş, romanla bütünleşmiştir.

Notre Dame’dan sonra Hotel de Villle’e geçer oradan Centre Pompidou’ya devam edebilirsiniz. Bastille Bölgesi de Seine nehrinin bu yakasındadır. İsterseniz tekrar köprüyü geçip Saint Michel Bölgesi’ne doğru ilerleyebilirsiniz.

Bastille Meydanı

Bastille
Bastille resmi olarak Bastille Saint-Antoine —Number 232, Rue Saint-Antoine— olarak bilinen 11. Bölgedeki
hapishanedir. Fransız Devriminin başladığı nokta olarak bilinir. 18 yüzyıl sonlarında hapishane taşları yerinden sökülerek yıkılmıştır. Taşlar daha sonra Concorde Köprüsü yapımında kullanılmıştır. Bir zamanlar hapishanenin bulunduğu yerde bugün Bastille Operası yer almaktadir. Devrim sonrası Bastille Meydanı’nın ortasına Fransız Devrimi’ni sembolize eden “La Colonne de Juillet” anıtı dikilmiştir. Her yıl 14 Temmuz’da “La Fête National Français – Fransız Ulusal Bayramı” olarak kutlanmaktadır.

 

Centre National d’art et de culture Georges Pompidou  
(Georges Pompidou Ulusal Sanat ve Kültür Merkezi)
 

Centre Pompidou dünyadaki modern sanat müzelerinin en bilinen ve ziyaret edilenlerindendir. Yapı içerisinde müze, kütüphane, kitapçı, sinema ve panoramik bir teras bulunmaktadır. Kütüphane Centre Pompidou’nun ilk üç katını kaplar. Müzenin kalıcı sergisi 4. ve 5. kattadır.

İlk ve son kat büyük sergiler için kullanılmaktadır. 20. yüzyıla ait yaklaşık 59.000 modern sanat eseri barındırır. 4. katta 1905 – 1965 arası soyut sanat, sürrealizm ve kübizm akım çalışmaları (Matisse, Kadinsky, Miro ve Picasso gibi) bulunmaktadır. 5. katta 1965 sonrası figüratif ve modern sanat eserleri vardır.

Centre Pompidou 11.00 – 21.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Saat 20.00’den sonra bilet satışı yoktur; salon 20.50’de kapanmaktadır. Bazı özel sergiler için Perşembe günleri 23.00’e kadar açıktır, bilet satışı böyle günlerde 22.00’ye kadar devam eder.


Saint Germain
542 yılında başlamış yerleşimiyle en eski tarihe sahip, ismini kalbindeki Saint Germain kilisesinden alan semt, aynı isimde çok uzun bir bulvara sahiptir ve Paris’in 6. Bölgesindedir. Saint Germain Bulvarı’nda ve çevresindeki şık sokaklarda Café de Flore, Café Les Deux Magots, Café Bonaparte gibi dünyaca ünlü cafeler ve Relais de l’Entrecôte gibi turistik restoranlar bulunur. Ayrıca birbirinden ünlü mağazalar da bu semttedir. Paris’in tarihi iki kafesi Cafe De Flore ve Les Deux Magots, Saint Germain sokaklarını tarih ve trend kokusunu harmanlar. Turistik bir üne sahip olsa da yerel tipikliğinden uzaklaşmamış bu iki kafeden birinde oturup kahve veya şarap içmelisiniz.. Zamanında sanata ev sahipliği yapmış, Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Hemingway, Camus gibi düşünür yazarları buralarda oturup tartışmış, yazmış, “varoluşçuluk” akımı burada oluşmuştur.



Saint Michel
Saint Michel çeşmesi karşılar sizi, dünyaca ünlü Sorbonne üniversitesi de buradadır. Collège de Sorbonne Paris Üniversitesi’nin teoloji koleji olarak, 1257 yılında, Robert de Sorbon tarafından kurulmuştur. 1968 yılında Fransa’daki gençlik hareketinin merkezi olarak hatırlanır. Saint Michel’den üsağa devam ederseniz Saint Germain Bölgesi’ne, sola devam ederseniz Panthéon’a çıkarsınız. 



Panthéon
Panthéon,
Paris‘in Quartier Latin bölgesinde bulunan bir yapıdır. Paris’in koruyucu azizesi Geneviève’e ithaf edilen bir kilise olarak 5. bölgede inşa edilmişse de, Fransız Devrimi sonrasında kilise fonksiyonunu kaybetmiş, önemli Fransız entelektüellerinin gömüldüğü bir anıt mezar halini almıştır. Roma‘daki Pantheon‘dan esinlenilmiş sütunlu ön yüzü ile neoklasik mimarinin en erken örneklerindendir. Paris’in 5. Bölgesi’ndeki Sainte-Geneviève Tepesi (Montagne Sainte-Genèvieve) üzerinde bulunduğundan, tüm şehre hakim bir manzarası vardır.

Panthéon’a gömülmüş ünlüleri şöyle sıralayabiliriz: Voltaire (1791), Jean-Jacques Rousseau (1794), Joseph-Louis Lagrange (1813), Panthéon’un mimarı Jacques-Germain Soufflot (1829), Victor Hugo (1885), Émile Zola (1908), Pierre Curie (1995), Marie Curie (1995), Alexandre Dumas (2002).

Luxembourg Bahçesi

Jardin du Luxembourg
Benim için Paris’in en vazgeçilmez bahçesi Jardin de Luxembourg’tur. Hangi mevsim giderseniz gidin sizi bambaşka bir renk armonisiyle karşılar. Paris in 6. bölgesindedir. Havuzların etrafındaki sandalyelerde insanlar güneşleniyor ya da akşam saatlerinde arkadaşlarıyla bir araya gelip sohbet ediyorlar.

Jardin de Tuillerie gibi Luxembourg Bahçesi de Catherine de Medici tarafından yaptırılmıştır. Luxembourg Hotel’ini satın alarak bir çok kişiyi çocukluğunun Floransa’sı tarzında bir bahçe yapmaları konusunda yönlendirmiştir. Bahçenin ilk hali 8 hektarmış ancak Marie de Medici 1630’da çevresindeki yerleri de alarak bahçenin alanını 30 hektara çıkartmış. Genişletilmiş alanın peyzajı, yeni Fransız bahçecilik anlayışının kurucularından Jacques Boyceau‘ya verilmiş. Boyceau bahçenin batı ve doğu yanlarını kareler şeklinde düzenlemiş ve bahçenin doğu yanını Medici Çeşmesi’nin hizasıyla sınırlandırmış. Ayrıca bahçenin dairesel merkezine içinde çeşme de yer alan sekizgen bir havuz yerleştirmiş.

Gallerie La Fayette

Printemps ve Gallerie La Fayette
Opera Meydanı’nın hemen arkasında Paris’in 9. bölgesinde yer alırlar. Galeries La Fayette, 1893 yılında Théophile Bader ve Alphonse Kahn adlarında iki kuzen tarafından Opera’nın yakınlarındaki işlek alışveriş bölgesinde açılmış bir mağazaymış. Şimdi ise erkek ve ev dekorasyonu bölümü ayrı birer bina olan üç tane çok katlı mağazadan oluşuyor. Ana bina yedi katlı, diğerleri ise yaklaşık dörder katlı binalar.. İçinde yok yok!. Şampanya barından sushi restoranına kadar bir sürü yeme-içme noktası bulunuyor. Galeries La Fayette’in bittiği yerde Printemps başlıyor ki o da Paris’teki en önemli alışveriş merkezlerinden biri.. “Alışverişle işim olmaz,” diyenlerin bile en azından Galeries La Fayette’in parfümeri reyonunundan içeri girip, kafalarını yukarı kaldırıp, mağazanın süslü kubbe ve balkonlarına bakmalarını öneririm.

Bu arada Paris’in ünlü outlet’i La Vallée’yi de unutmamak gerekir. Burası Paris’e trenle yaklaşık 35 dakika mesafede, Disneyland’e yakın, bir açıkhava outlet köyü adeta! Buraya gitmek için RER (A hattı)nın Marne La Vallee/Parc Disneyland yönüne biniyor, sondan bir önceki durak Val D’Europe’da iniyorsunuz. Kısa bir yürüme mesafesinden sonra kendinizi mağazaların tam arasında bulacaksınız. Not etmeniz gereken bir diğer yer, Porte de Clignancourt’dur. Burası Avrupa’nın en büyük bit pazarıdır. Küçük bir kasaba gibidir.. Aynı isimli metro durağında inip 5 dakika yürüyeceksiniz.. Pazar günleri açık.

 

Sacre Coeur Klisesi

Montmartre – Sacre Coeur
18. bölgede Ressamlar tepesindeki Sacre Coeur Kilisesi, yıkandıkça beyazlaşan taşı, yaz kış önünde toplanan kalabalığı, gösterileri ile Paris’te Notre Dame Katedrali’nden sonra en çok ziyaret edilen kilisedir. Kubbeli yapısı ve Yunan haçı planıyla ortadoğu kiliselerinden esinlenilerek inşa edilmiştir. Paris’in çok az sayıdaki tepelerinden biri üzerine kuruludur. Hikayesi ise hayli ilginçtir. Paris’teki çok sayıdaki eski kilisenin yanında yepyeni bu kilisenin 1800’lerin sonunda başlayan inşaatı, 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra 1919’daki açılışla son bulur. 1871 Paris Komünü (sosyalistlerin belediyeyi ele geçirdiği mart-mayıs 1871 tarihlerini kapsayan dönemde) hareketi monarşik düzene başkaldırır. Çok acı çarpışmalarla son bulmuş, rejim destekçileri ile komüncüler arasındaki çatışmalarda yüzlerce kişi ölmüştür. İşte tam da bu yüzden inşa edilir Sacre Coeur.. O günlerde çok kan akıtan rejimin bir çeşit kendini Allah’a affetirme çabasıdır.. Paris’in binlerce yıldır bir tapınak taşıyan tepesi yeni bir ibadethaneyle taçlandırılır.. İçindeki Hz İsa tavan mozaiği Paris’in en büyük tavan mozaiğidir. Sacre Coeur Kilisesi, Paris’e ister ilk kez gelin, ister defalarca.. mutlaka görmek isteyeceğiniz bir mekan olacak..

Mevsim ne olursa olsun bu merdivenleri yürüyerek çıkın.. Füniküler mevcut.. ama merdivenlerden çıkarsanız her basamakta Paris’i bir o kadar daha yukardan seyretmenin keyfini yaşarsınız.. Hatta eğer biraz daha gayretiniz varsa kilisenin tüm kubbelerine içerden (kimi zaman dışarıdan) merdivenlerle tırmanabilir, en tepedeki muhteşem duyguyu yaşayabilirsiniz. 09.00 – 17.45 saatleri arasında ziyaretçi kabul eder. Metro ile Anvers durağından veya 30, 31, 54, 80 ya da 85 numaralı otobüsler ile ulaşabilirsiniz.

Tertre Meydanı  – Ressamlar Tepesi

Place du Tertre – Ressamlar Tepesi
Charles Aznavour’un şarkısı La Boheme’deki gibi geçmişe duyulan bir özlemdir bu tepede olmak..
Geçmişten günümüze birçok ünlü sanatçının Montmartre Tepesi üzerinde atölyeleri bulunmaktadır.
Pablo Picasso gibi, Salvador Dali gibi, Claude Monet, Vincent van Gogh ve Amedeo Modigliani gibi.. L’Espace Salvador Dalí, tamamen Salvador Dali ‘nin heykel ve çizimlerine adanmış bir müzedir ve Ressamlar Tepesi’ nin birkaç adım ötesindedir.

Chez Eugene, gündüzleri her ne mevsim olursa olsun tuvallerinde resim yapan ressamları izleyerek, akşamları eski piyanodan çıkan tınılar eşliğinde Moule frites (midye ve patates kızartması) yerken kırmızı şarab yudumlamak Paris klasiğimdir.. Ha diğer mekanlar kötü mü? Hayır değil.. alışkanlık diyelim.

 Ünlü Moulin Rouge Müzkholü

Pigalle – Moulin Rouge
Moulin Rouge 18. bölgede üzerindeki kırmızı yel değirmeni ile dünyaca ünlü bir müzikholdür. Özel teşebbüs olmasına rağmen Fransız kültüründe sembolleşmiş bir yere sahiptir.

Kırmızı değirmeni, yetişkinlere yönelik orijinal eğlence programlarını ve ünlü kan-kan dansını görmek için yıl boyunca turist akınına uğrar.. Revü ve yemek 170 €.

Pigalle Bölgesi ezelden beri geceleri uyumayan, sabahlara kadar neon ışıkların yandığı, kabarelerin, gece kulüplerinin, şovların ve shop’ların açık olduğu canlı ve hatta capcanlı bir bölgedir. Montmartre için indiğiniz Anvers durağından Place de Clichy durağına kadar geceleyin yol boyunca yürürseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Buraya kesinlikle gece gitmelisiniz, ancak yine de çok geç saatlere kalmamanızı öneririm, çünkü çok da tekin bir yer sayılmaz. Burası yüz yıldan uzun süredir bu tür şovlarıyla ve eğlencesiyle ünlü bir yer. Eskiden bu bölge şehir dışında kalırmış. Artık şehrin içinde olmasına rağmen aynı yapısını korumaya devam ediyor.

Pere Lachaise Mezarlığı’nda Auschwitz III anıtı. Heykeltraş: Louis Mittelberg, 1993

Père-Lachaise Mezarlığı
Père-Lachaise Mezarlığı (Cimetière du Père-Lachaise),
Paris‘teki en büyük (43,93 hektar) ve
dünyadaki en ünlü mezarlardan biridir. Paris’in 20. bölgesinde bulunan mezarlık birçok ünlünün son istirahatgahıdır. Moliere, Jim Morrison, Gilbert Bécaud, Honoré de Balsac, Yılmaz Güney, Edith Piaf, Simone Signoret, Yves Montand, Frédéric Chopin, Alphonse Daudet, Marcel Proust gibi..1803 yılında yapımına başlanan mezarlığın inşaatının mimarı Alexandre Théodore Brongniart‘dir.

18 Mayıs 1804 tarihinde küçük bir kızın gömüldüğü bir törenle mezarlık açılmıştır. Mezarlık Paris‘te ikamet edenler için inşa edilmesine rağmen, Paris dışında kaldığı için pek kullanılmadığından 1817’de mezarlığı popüleştirme amacıyla Paris Belediyesi, Héloïse d’Argenteuil, Pierre Abélard, Molière ve Jean de La Fontaine‘in mezarlarını Père Lachaise Mezarlığı’na taşıdı. Mezarlıkta 1830 yılında 33.000 mezar bulunuyordu. O tarihlerde Père Lachaise Mezarlığı’na 5 yenileme yapıldı: Bu yenilemelerden sonra mezarlık büyümüş ve 17 hektardan bugünkü haliyle 43 hektarı bulmuştur. 70.000 mezar, 5.300 ağaç, yüzlerce kedi ve iki milyon ziyaretçi ağırlamaktadır.

Paris’te elbette pek çok mezarlık var ancak benim sıklıkla gittiğim mezarlık Montmartre Mezarlığı. Bunun nedeni Paris’in tüm sokak kedilerinin burada yaşıyor olması.
Versailles Sarayı
Versailles Sarayı

Paris dışındaki Versailles, Fransız barokunun sonu ve klasik üslubun başıdır. Louvre gibi Fransız tarihini özetler. Versailles sarayının bahçe tarafındaki cephesi Le Vau‘nun son eseridir ve en klasik Fransız mimarisine örnek olmuştur. Mermer avlu çevresinde üç farklı bina gurubu vardır. 14.Louis bu küçük şatoyu muhafaza etmek istediğinden mermer avluya iki kanat ilave ettirmişti. Binanın merkezinde bahçelerin aksına göre ayarlatmıştır.Mimar J.H. Mansart , Le vau ‘nun merkezde kalan binasını tamamlamak görevini üstüne alınca bahçe tarafında Le Vau tarafından yaptırılmış terası kaldırarak binanın planına birlik kazandırmıştır.

Sarayın en önemli yerlerinden ikisi Aynalar Galerisi ve Şapeldir tabii bahçesini saymaz isek.. Aynalar Galerisi’nin 75 metre uzunluğunda iki duvarı, boydan boya 400 adet ayna ile kaplıdır. Bahçesinde ağaçlar arasında, sonsuz paralel veya radyal yollar bunların etrafında budanarak şekillendirilmiş yeşillikler tarafından sınırlandırılan çiçek paralelleri, su bahçeleri, merdivenler ve köşkler vardır. Sarayın ilginç bir özelliği yapımında tuvalet veya banyo düşünülmemiş olmasıdır.. Bunun sebebi o zamanki asillik anlayışında, asillerin istediği yerde ihtiyaçlarını giderebileceğidir.

Versailles Sarayı Aynalar Galerisi

Versailles Sarayına gitmek için RER trenlerinin sarı C hattına binmeniz gerekiyor. Son durak Versailles-Rive Gauche, yarım saat süren bir tren yolculuğundan sonra Versailles’dasınız. Trenden inen grubu takip edin Saray’a varırsınız, çünkü gelen herkesin amacı aynı. Bazı dönemlerde Saray’a girmek saatler alan kuyrukla mümkün oluyor, ama içine girdikten sonra kendinizi hayal edemeyeciğiniz bir saltanatta buluyorsunuz. Sadece bahçesini gezmek saatler alıyor, onun için yaz aylarında minik golf arabaları ile rahatça gezebilirsiniz. 5 Euro ücret ödeyip, mini trenle kanal boyunu da gezebilirsiniz. Mini tren: kuzey terasından kalkıyor. Küçük Trianon, Büyük Trianon ve Büyük Kanal geziliyor. Durakları var, inip, yürüyerek gezinize devam edebiliyorsunuz. Daha sonra gelen trene binerek, diğer bir durağa geçebiliyorsunuz. Marie Antoinette’in evi de bu bahçede yer alıyor. Sarayın tamamını gezmek 19 € 


Disneyland
Marne La Valée deki Disneyland, Avrupa’nın en fazla turist çeken yerlerinden biridir. İçinde çocuk ruhu taşıyan herkes için büyülü bir atmosfer ve hızlı trenlerle dolu devasa bir cennet diyebiliriz.. Dünyanın her yanından milyonlarca turistin geldiği bu eğlence cennetini şimdiye kadar görmediyseniz mutlaka gitmelisiniz. Paris Disneyland‘da üç farklı bölüm var. Disneypark, Walt Disney Studios ve Village. En büyük olanı Disney Park. Burası da kendi içinde beş küçük parktan oluşuyor. Giriş Main Street’le başlıyor. Sonra soldan Frontierland, Adventureland, Fantasyland ve Discoveryland olarak devam ediyor.

 

Açılış saatleri parkı ziyaret edeceğiniz tarihlere göre değişiklik gösterebilir. Yaz döneminde Disney Park saat 10.00-23.00 arasında açık. Disneyland giriş ücreti, iki parka giriş hakkı için (Disneyland parkı + Disney Studios) yetişkin 68 Euro, 3-11 yaş arası çocuklar 58 Euro. İki  Gün/İki Park Disneyland bilet fiyatı ise yetişkin için 122 €, çocuk için 109 €. 3 Gün/2 Parklık bilet  yetişkin için 151 €, çocuk için 130 €.
Yaz ayları için park 10:00-23:00 saatleri arasında açık. Kış aylarında akşam 18.00 sonrasında pek de bir aktivite kalmıyor. Cumartesi ve Pazar’ları çok kalabalık. Hafta içi gitmeniz tavsiye edilir. Ana cadde üzerinde sürekli yukarı aşağı giden ve Disney karakterlerini Uyuyan Güzel’in Kalesi’nin önünde buluşturan bir Disney treni var. Bu kalenin en büyük özelliği geceleri mum kutlaması adını verdikleri (Candlelabration) gösteri. Geceleri yapılan bu kutlamada kuleler mumlarla süsleniyor ve hava karardığında izleyenlere kaçırılmaması gereken olağanüstü güzel bir gösteri sunuyor. 
Bu kadar sanat ve tarih yeter diyorsanız, ‘Hangi şehir şaraba benzer?’ demiş Nazım Hikmet Paris için.. Jules Renard ise ‘Paris’e iki harf ekleyin, ortaya çıkan “paradis (cennet)” dir..

Şarap ve lezzet duraklarına geçmeden önce, içtiğiniz kırmızı şarap tercihiniz Bordeaux ve Bourgogne, beyaz şarap seçiminiz Chardonnay ve Semillion olabilir..  Birkaç da restoran önermek isterim:

Le Matignon, Champs Elysée’de mükemmel hizmet, hem restoran hem gece klübü
La Petite Maison de Nicole chez Fouquet’s Champs Elysée’de şık bir restoran
Le Coq Tracadéro Meydanı’nda hem restoran hem gece kulübü
Cafe Ruc Louvre Bölgesi’nde, Paris şehir hayatını gözlemleyebileceğiniz en iyi kafelerden biri
Leon de Bruxelle Saint Germain’de deniz mahsulleriyle, özellikle de midye yemekleriyle ünlü
Alcazar Saint Michel’de “fine dining” bir restoran
Anahi Notre Dame’da, Argentine restoranı, etin en iyi adresi. Rezervasyon şart!
Hotel Costes Saint Honoré’de, hem barı hem restoranı mükemmel bir otel
Café de la Paix Opera’da sizi bir anda alıp eski yıllara götürüyor.

Fauchon kahveden çikolataya, kaz ciğerinden şaraba.. Madeleine meydanında bir gurme cenneti..
Durée her bölgede birbirinden güzel mağazaları ve makaronları ile Paris’in vazgeçilmezlerinden..


****

Çiğdem Erkoç’un Gezi Yazıları’nın gelecek konusu: Monaco

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.