Farklı mekanlar, farklı nesneler, farklı insanlar… Şebnem Altuntaş’ın “Gölgeler”inde buluşuyor…
Onun resimlerini gördükten sonra gölgeleri kovalar oldum. Uzayan, kısalan, çakışan, deforme olup sahibine yabancılaşan gölgeler… Neler düşündürüyor, neler? Sağol be Şebnem Altuntaş! Zaten gözleri sık sık dalıp giden hayalperestin tekiyim… Şimdi elektrik direklerine daha sık çarparım sayende artık… Az dikkatim vardı o da gitti gölgelere takıldı…
Sahi sen ne zamandan beri takılıyorsun bu gölgelere?
Her şey net aslında. Yaşadığımız zaman zor, hareketli… Her şey çok çabuk yaşanıyor ve tüketiliyor. Tuvallerin yanyana gelmesi raslantı değil. Resimsel karşıtlığın bir uyumu. Soğuk-sıcak renkler… büyük-küçük gölgeler gibi… Resimsel kuralları içinde “Gölgeler” farklı insan, mekan ve kültürleri biraraya getiriyor… Sanki herkesi her nesneyi eşitliyor, birarada tutuyor.
Heykellerini ilk kez mi sergileyeceksin?
Evet ilk kez… Senelerdir yapmak istediğim bir şeydi hayranı olduğum dalda çalışabilmek. Ben heykel eğitimi almadım. Fakat okuldayken heykelde okuyan arkadaşlarımın yanına giderdim sık sık… Çamur yapmalarını izlerdim heykel atölyesinde. Temel sanat eğitimimiz sırasında hocamız Özer Kabaş bize bir ressamın resminden çamur ile heykel yaptırmıştı. O zamandan beri üç boyutlu işlere hayranım. Heykel yapmak ve sergilemek için “Gölgeler” sergim bahane oldu.
Sergini dört gözle bekliyorum. Klasik sorumu da sorayım: Beş duyunla kendi İstanbul’unu tanımlar mısın?
İstanbul deyince kalbim hep hızlı atar. “Herşeyden vazgeçiyorum” dediğimde bana hep yeniden başlama arzusu veren, üzüldüğüm, sevindiğim, sevdiğim, sevildiğim, paylaştığım şehir… Boğaz Köprüsü’nden her geçişimde gözlerim dolar.
Bir sevgiliden birkaç günlüğüne ayrılırmış gibi, şehirden ayrılırken de bir hüzündür basar beni. Şehrime tekrar dönmek ise yeniden canlandırır. İstanbul benim doğduğum, doğurduğum, havası, kokusu, köprüleri, tramvayları, simitçileri, ter kokan otobüslerini bile sevdiğim özlediğim şehir. O benim. Gün batımında altın gibi parlayan camları ile şahane silueti, ışıkları ve tüm gölgeleriyle benim. o… ben de onun…
Jacques Brel “Ne me quitte pas!” şarkısında sevgilisine “Köpeğinin gölgesi oliiim, terketme beni” diyor! Sen kimin gölgesi olmak isterdin?
Şebnem Altuntaş, 1968 yılında İstanbul’da doğdu. 1986’da girdiği Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde Neşe Erdok ve Adnan Çoker atölyelerinde eğitim alarak 1990’da “en iyi derece ile” mezun oldu. Litografi, gravür, serigrafi baskı eğitimlerinin çalışmalarına yansıması yoğundur.