İrem Uşar: “Çocuk edebiyatı, yetişkin ve çocuk ayrımı yapmaksızın hepimiz içindir. Bir çocuk kitabı eğer iyiyse, okurken ondan edebi haz alabiliriz.”

0 287

Çocukları Covid 19 hakkında bilgilendiren yayınlar içinde çok başarılı bir öykü kitabına rastladım: “Ali Cavid’e Karşı”.

İrem Uşar’ın yazdığı kitabın ana karakterlerinden biri olan Covid Cavid ölümcül bir koronavirüs. Ali onunla konuştukça hastalığı, virüsün insan bedeni içindeki hareketlerini, bulaşma şekillerini öğreniyor.

Çok akıcı, anlaşılır, ilginçliğini yitirmeden zevkle okunabilen bir kitap. Yazarını tanımak, sizlerle tanıştırmak istedim:

Muhabirlik, editörlük ve metin yazarlığı yapıyordunuz. Çocuklar için yazmaya nasıl başladınız? Sizi tetikleyen neydi?

İnsan kendi çocukluğudur. İlk çocuk kitabımı bu cümlenin peşine düştüğüm zaman yazdım. Hamurumu yoğuran, içine doğduğum ailenin geçmişe uzanan izlerini sürdüm ve böylelikle, ilk çocuk kitabım “Kuuzu ve Lunapark Ailesi”ni yazdım. Ailenin yaşam sevinciyle, matrak kişiliğiyle öne çıkan karakteri, Ahmet dedemi anlattığım eğlenceli aile öyküleri böylece çocuklarla buluştu.

Çocuklar, öykülerimde çoğu kez kullandığım ışık öğesine benziyorlar. Çünkü herbiri kendine has ışığıyla dünyaya geliyor. Elbette yaşam, zıtlıklarla var oluyor. Bu durumda, çocukların karşısına gölgelerin ve karanlıkların da çıkacağını inkar edemeyiz. İşte o anlarda, hayatın yeniden umutlanmaya, merak etmeye, keşfetmeye, cesaret toplayıp devam etmeye değer bir yolculuk olduğunu çocuklara anlatmak istiyorum.

Kitabınız LataŞiba’da Lata ve Şiba şehirleri birbirine zıt yaradılışta insanları ile eskiden bir bütünken belediye başkanının talimatıyla birbirlerinden ayırılıyor. Yıllar içinde renkleri ve dengeleri bozulan bu iki şehir “kendine hiç benzemeyen biriyle arkadaşlık kurabilen” iki kahramanı sayesinde tekrar birleşmeyi ve bir bütün olmayı başarıyor. Çocukları düşünmeye ve gözlemeye davet eden çok başarılı bir çocuk romanı LataŞiba… Çocukluğunuzda LataŞiba’daki karakterlere benzeyen insanlarla karşılaşmış mıydınız? Sizi bu romanı yazmaya iten düşünce ve olaylardan söz edebilir misiniz?

Bu romanı yazmaya tatilde, henüz gökyüzünün kapkara olduğu sabahın çok erken bir saatinde karar verdim. Sol yanda batmakta olan Dolunay ve sağ yanımda yavaş yavaş doğan Güneş vardı. Derken, bir tahterevallinin iki ucuna oturmuş gibi karşılıklı dengede duruverdiler. Sonra döngü devam etti ve gün ağardı. O sabah, yaşamı var eden zıtlıkların birbirini takip ettiği bir Dünya’da yaşadığımızı ve dengeyi sağlayanın da bu olduğunu düşündüm. Yanımdaki not defterime bir “zıtlar listesi” hazırladım. Neler yoktu ki: “Uzun kısa, aydınlık karanlık, cimri cömert, dar geniş…” Fantastik bir roman için mekan ve karakterlerini yaratmaktan keyif alacağım Dar ve Geniş kavramları üzerine düşünmeye başladım. Hayali bir şehri, zihnimde keşfe çıkmayı çok seviyorum. Biraz ilerleyip şu ara sokağa saptığımda ne göreceğimi, karşıma çıkacak Dara karakterinin hatlarını…

LataŞiba’daki ressamın adı “Ressamlar”… Covid Cavit de kendinden bahsederken çoğul konuşuyor. Dikkat odaklayıcı olmuş. Siz ne düşünerek böyle tercih ettiniz?

Kitaplarımı yazarken tamamen sezgisel ilerliyorum. Bitirdikten sonra tekrar dönüp metni okurken, bu kez daha eleştirel bir gözle bakıyorum. Lataşiba’daki Ressamlar karakteri, ikiyüz küsür yaşında. Bu uzun yıllara, birkaç ressamlık hayatı dolu dolu sığdırdığı için onu böyle “çoğul” çağırıyorlar.

Covid Cavid ise, insan bedenine tek başına girip, akciğer hücresinde birdenbire çoğalıveren bir virüs. Birken bin oluveriyor. Bu nedenle cümlelerine “ben” diye başlıyor “biz” diye bitiriyor. Aslında Cavid’in konuştuğu dil tamamıyla bozuk. Bu bozuk dil, bir yabancılaştırma, ötekileştirme formülü. Aynı zamanda virüsün pek de dostane olmayan, iletişime gönülsüz yanını gösteriyor. Ali, bu dil engeline rağmen, odasında sorguladığı Cavid’den öğreniyor: Koca dünyaya bir güzel yayılmışken nasıl olup da odalarımıza tıkıldığımızı, ninesinin hastalanan bedeninde neler olup bittiğini… Ali’yi üzülmek, kızmak, çaresizlik içinde beklemek değil, anlamaya, bilmeye çalışmak rahatlatıyor.

Yazdığınız fantastik öyküler özellikle çocuklar için yazılmış değil gibi.. Algısı açık çocukların daha çok beğeneceği türden kitaplar.. Çocuk eğitimi ve kitap seçimi hakkında neler söylemek istersiniz?

“Çocuk edebiyatı, çocukların da okuyabildiği edebiyattır” diyor Mine Soysal. Tüm kalbimle katılıyorum. Çocuk edebiyatı, yetişkin ve çocuk ayrımı yapmaksızın hepimiz içindir. Bir çocuk kitabı eğer iyiyse, okurken ondan edebi haz alabiliriz. Gerçekleştirdiğim yazı atölyelerinde, çocuklara ulaşan bir dille tartışma açtığımda ne denli derinlikli olduklarını görüyor, her seferinde hayran kalıyorum. Bizim çocukla hangi tonda konuştuğumuz, çocuğun bizimle iç dünyasının ne kadarını paylaşmak isteyeceğini belirliyor.

Bloğumda yer verdiğim sanatçı ve tasarımcılara sorduğum aynı soruyu sormak istiyorum. Size göre sanat nedir? Sanatçı kimdir ?

Bana göre sanat, insanın en temel iletişim ihtiyacı, kişinin kendine has köprüsüdür. Yaşam, doğumdan itibaren zihnimizi, ruhumuzu imgelerle, düşünceler ve duygularla dolduruyor. Bunlar içimize işlerken diğer yandan kendimizi ifade edebilmenin yolunu arıyoruz. Kimi bunu müzikle, kimi resimle kimi yazıyla kimi dansla yapıyor. Her birey, benzersiz birer evren. Bu evrenlerde olup bitenleri görünür, paylaşılabilir ve çoğaltılabilir kılan şey ise sanat. Böylelikle parlayarak yaşam yolumuza devam ediyoruz. Sanatsız kalan insanın varlığı ise silikleşiyor.

Çocukluğunuzda en çok sevdiğiniz kitaplar hangileri olmuştu?

Çizgi roman okumayı çok seven bir çocuktum. Goscinny’nin Asteriks, Red Kit, Pıtırcık serisine bayılırdım. Derken Jules Verne okumaya, Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika”sındaki mizaha gülmeye, Molnar’ın “Pal Sokağı Çocukları”yla kendiminkinden çok farklı yaşamlara yolculuk etmeye başladım. Edebiyat, küçük yaştan itibaren sınırları olmayan bir gökyüzü gibi kucakladı beni.

Aileniz size masal anlatmış mıydı? Kim? Nasıl etkileri oldu?

Biz, üç kız kardeşiz. Annemin bizleri battaniye altında buluşturup loş bir ışıkta kitap okuduğunu hatırlıyorum. Kitap okumak, o anların sıcak ve güvenli ortamıyla bağdaşıyor zihnimde. Yetişkinlerin, çocuklarıyla birlikte kitap okuması, edebiyat yolculuklarının başlangıcında ve kavşaklarında onlara eşlik etmesi çok kıymetli.

Covid Cavid ve Ali’nin hikayesi virüs ve insan vücudu hakkında ustaca kurgulanmış bir kitap. Çocuklara talimat yerine, anlayabilecekleri açıklamalar vermenin pandemi sürecinde onlarla işbirliği yapabilmemizi sağlayacağını düşünüyorum. Bu kitabı kaleme alış öykünüz nedir?

Pandemi herbirimizin hayatına endişe, korku ve acı getirdi. Yakınlarını kaybeden, kendi ölümden dönenler oldu. Bu kasvetin farkındayım, onu yok saymıyorum. Fakat karanlığa bakıp, onun tasvirini yinelemek bize aydınlığı getirmeyecek. Einstein’ın “karanlık, ışığın yokluğudur” diye bir sözü var. Ben de bu kitabı, pandemiden bile doğabilecek bir aydınlık olduğuna inandığım için yazdım.

Karantinanın ilk günlerinde, mahallenin sokaklarında in cin top oynarken, iki köpeğimle yürüyüş yapıyordum. Balkonlardan, pencerelerden dışarı bakan çocuklarla merhabalaşmaya, ayaküstü sohbet etmeye başladık. Onların kafa karışıklığını gördükçe, pandemi sürecinin tuhaf hayat ritmini kayıt altına alan, çocuklara insan vücudunu ve işleyişini tanıtırken, koronavirüsten nasıl korunabileceklerini aktaran, bilim insanı olma hayali kurdurmasını umduğum bir öykü yazmaya başladım. Öykünün sırtını güvenli bir yere dayamam gerekiyordu ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Önder Ergönül ile çalışmaya başladık. Öyküyü yazdığım dönem boyunca pandemiyi sormak, öğrenmek, bilmek, anlamak beni özgürleştirdi. Çocuklar da bu yolla özgürleşsin istedim.

Eksik Dünya Baltı’da günümüz dünyasının en acı gerçeği savaş ve doğaya yabancılaşmamıza dair göndermeleriniz var. Çocukları müsebbibi olmadıkları savaşa ve iklim krizine karşı uyandıracak yeni projeleriniz var mı? Hedeflerinizden bahseder misiniz?

Çocukların vermesi gereken tek savaş, hayatta kendileri olabilme mücadelesi bana kalırsa. Ancak ne yazık ki kendilerini yetişkin üretimi savaşların ortasında buluveriyorlar. Eksik Dünya Baltı’yı 2015 yılında, sahilde cansız bulunan Aylan bebeği gördüğümde yazmaya karar verdim. O minik bedenin gerçeküstü bir şekilde kanatlanıp savaştan çok uzağa uçup gitmesini isterdim.

Romanımda, konusunu gerçeklerden alan distopya ve fantastik türlerini bir arada kullandım. Çocuklara, kötülüğe savurabilecekleri pençeleri, yalanları görebilecekleri keskin kartal gözleri olduğunu hatırlatmak için bu iki tür son derece elverişliydi.

Merkezinde kalarak var olma halini çocuklara, gençlere öykülerimle anlatmayı sürdürmeyi umuyorum. Gençler kendi cesaretlerine, olmak istedikleri kişiye, yeteneklerine sahip çıkarak yaşamayı unutmasın diye.

Yarattığınız fantastik öykü, kavram ve kelimelerle çocukları düşünmeye davet ediyorsunuz…  “Başka türlü” bakmalarını, kalıplar dışında “başka türlü” düşünmelerini sağlamak ne kadar ufuk açıcı bir şey… Kelimeleri nasıl türetiyorsunuz? İlham perileriniz nereli?

İlham perilerim doğa, insana ait duygular, düşünceler, tektip olmayan yaşamlar, sanat ve çocuklar… Çocukların potansiyellerine saygı duyarak yazıyorum. Onlar için yazmak incelikli bir çalışma gerektiriyor. Kitapların korunaklı alanında yeni yaşam deneyimleri sunabiliyorsak, karakterler aracılığıyla çocukları hayatta önyargısızlığa, empatiye davet edebiliyorsak, kendileriyle bağ kurmalarını sağlayabiliyorsak, önlerinde uzanan yaşamın ne denli çeşitlilik içerdiğini sezdirebiliyorsak ne mutlu bize.

Okurlarınızdan aldığınız mesajlar, tepkiler, yaşadığınız güzel anlardan bahsetmek ister misiniz?

Okurlarımla söyleşilerde, kitap fuarlarında ve yazı atölyelerimde sık sık bir araya geliyoruz. Dürüst, cesur ve meraklılar. Yorumları nezaket icabı değil, önerileri ufuk açıcı, sevgileri de eleştirileri de gerçek. Okuyucularımla aramda açıksözlülüğün verdiği güvene dayalı ve iki tarafı da geliştiren, derinleştiren bir bağ var.

İrem Uşar, 1975’te İstanbul’da doğdu. Notre Dame de Sion Lisesi’nin ardından Marmara Üniversitesi Radyo, Televizyon, Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Muhabirlik, editörlük ve metin yazarlığı yaptı. 2010’da PEN’in davetiyle Belçika’nın Antwerp kentinde katıldığı yazarlık atölyesinde, Günışığı Kitaplığı’nın, Assos yakınlarındaki Sivrice Deniz Feneri için özel projelendirdiği resimli çocuk kitabı Fenerden Taşınan Işık’ı (2011) yazdı. Gülümseten aile öykülerini kaleme aldığı Kuuzu ve Lunapark Ailesi (2011) Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) Yılın En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı 2011 Jüri Özel Ödülü’ne değer görüldü. Zıtlıklar üzerine düşündüren Lataşiba (2013) adlı çocuk romanıyla ünlenen Uşar, Uykusunu Arayan Çocuk (2016) adlı resimli öykü kitabında sevilen illüstratör Merve Atılgan’la bir araya geldi. Gençler için yazdığı ilk romanı Ayrıkotu (2008), gözden geçirilmiş baskısıyla, Ben Ayrıkotu adı altında ON8 koleksiyonunda yayımlandı (2015). Doğadaki çeşitliliğe rağmen insan eliyle yaratılan yaşamın tekdüzeliğini düşündüren çocuk romanı Düz Çizgi Tepetaklak’ın (2018) ardından Uşar’ın son romanı da çocuklar için bir fantazya: Eksik Dünya BALTI (2020). Yıllardır tai chi çalışan yazar, iki köpeğiyle birlikte İstanbul’da yaşıyor.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.