Seydi Murat Koç “Sanatın mutlulukla alakası yoktur”

0 645

Seydi Murat Koç, Moda’dan komşum. Sık sık uğrarım atölyesine. Son gittiğimde yeni sergisi için çalışıyordu. Son çalışmalarını, benimle paylaştıklarını size yazmadan edemedim.

 
2010 Devlet Resim Heykel Yarışması’ndaki Başarı Ödülü’nüzden sonra izlemeye başladım sizi. Başarı sizce hangi çalışmalarınızla geldi?
Belli bir konseptten değil, süreçten bahsedebilirim belki. Yarışmalar benim için her zaman bir araçtı. O dönem çalışmalarımın maddi desteği oldu ve işlevini tamamladılar. İki yıldır yarışmalara katılmıyorum.
Şu ana kadar oniki konsept geliştirdim. Kendimi yenileyen ve değiştiren bir sanatçıyım.  Değişimden hiçbir zaman çekinmedim. 12 Mayıs’taki sergime hazırlanıyorum şu an.
 
Teğet Serisi’nden, No. IV, 145 x 220 cm., Tuval üzeri yağlıboya + akrilik, 2011

Oniki konsept neydi?
1-Tarihsel içgüdü ve gidiş-gelişlerim, 2- Tabular, 3- Silhuetler, 4- Kurban, 5- Ezikler,
6- Kuşlar, 7- Yüzleşme, 8- 317 KD, 9- Sıçramalar ve Ötesi, 10- Hades, 11-Teğet.

12 Mayıs’ta açacağım serginin ismini söyleyemem.  13 yıldır İstanbul’da bulunduğumu düşünecek olursak her yıla bir konsept… 2013 işlerimin tasarımı da beynimde. Bu konseptler çoğu kez çevremdeki değişim ve gelişmelere  göre değişse de alt yapılarını bir yıl önceden kurmuş oluyorum. Sizinle tanıştığım dönemde 11. seriden “Teğet” üzerine çalışıyordum.          
 
120 x 132 cm.  Yağlıboya + akrilik, 2012

Mümkünse tekniğinizi  anlatabilir misiniz?
Konseptlerimi oluştururken teknik hep ikinci plandadır. Önce kavramı hedeflediğim için kavrama doğru yola çıkarım. O kadar çok teknikle işler oluşturdum ki… Zaten o andaki kavramı oluşturmak için teknik kendiliğinden geliyor.
 
Bu yaratıcılığın çok diri bir göstergesi…
Şu an oluşturduğum tuval üzeri yağlıboya ve akrilik. Kavramı şimdilik sormayın. Sürpriz.
 
Özgün Baskı da tekniklerinden biri yanılmıyorsam?
Tam öyle söylenemez çünkü daha önceki Hades, Tabular, Sıçramalar serilerinde uyguladığım linolyum ve serigrafi tekniklerine yer vermedim. Ama bir ipucu verebilirim. Bütün kavram destekleyici çalışmalarımı bilgisayar üzerinde tamamlayıp daha sonra tuvale aktarıyorum ve tamamen boyuyorum.
 
Bazı kavramsal sanat çalışmalarının altı çok dolu gelmiyor bana ?
Sanırım Türk kavramsal sanatından bahsediyorsunuz.
 
Yooo. Yabancı bazı sanatçıların da  Contemporary Art fuarlarında ve müzelerde gördüğüm işleri için aynı şeyi söyleyebilirim.
Evet bu dediğinizi haklı çıkaran işler olmuş olabilir. Ancak şuna dikkat etmek gerekiyor. Yapılan kavramsal işin teknik boyutunda kalınmışsa o zaman zorlama bir işten bahsedebiliriz. Ancak bu daha geçmişte yaşanmış bir sorundur. Yakın döneme ait işler altı doldurulabilir ve ayakları yere basar manifostalarla örülü. Özellikle ülkemizdeki sansür niteliği taşıyan baskılara rağmen yapılan kavramsal işlerin gayet cesaret verici ve derin manifestolar olduğuna inanıyorum.İlk sözüme başlarken bu sorunuzun cevabında dediğim gibi, teknikte kalınmışsa anlayış şuna dönüyor: “Joseph Beuys bir çalışmasında keçe kullanmış ben de kumaş-patiska kullanayım, benimki de kavramsal olsun” metoduna girilirse tehlike orada başlıyor. Şu an yapılan kavramsal işlerde inanın bunu söylemek artık güç. Türk sanatının önünün açık olduğunu biliyorum.
 
Sansürle ilgili düşüncene katılıyorum. Tüm sanat disiplerindeki sansürün kaldırılması, gençlerin örnek alabileceği işlerin de artmasından yanayım. Burada eğitim çok önemli. Eğitimci olarak nasıl bir yol öneriyorsunuz?
Eğitimci ve sanatçı olarak  sadece engelleri kaldırmak için mücadele etmenin ülkedeki her insanın, aydının görevi olduğunu düşünüyorum. Salt eğitimden bahsedecek olursak eğitim alınan akademinin , üniversitenin bendeki anlamı sadece bir buluşma noktası olmasıdır. Yani öğrenci ve öğreticinin buluştuğu bir noktadan öte değildir. Burada iyi öğrenci araştıran ve üreten, iyi bir öğretici de ilham verebilendir. Ülkemizde esas olan sanat alıcısının ve sanat izleyicisinin eğitimidir.
 
Sanat öğretilebilen bir şey midir?
Sanatı öğretebilirsiniz belki ama üretim kişisel bir şeydir ve öğretilemez. Üretim çevrede olan bitene reaksiyonla ilintilidir.
 
Mutlulukla alakası var mıdır?
Eğer çağımızdan bahsediyorsak mutlulukla alakası yoktur. Üretici yani bir işin oluşma sürecinde emek veren kişi, tepkilerini ve sancılarını dile getirmesi için sanatı bir araç olarak kullanır.Tabii ki bu benim tanımım. Her sanatçı bir eseri, bir çalışmayı oluştururken sancı çeker. Bu hem yaptığı işin kavramıyla ilintilidir hem de doğum sancısıdır.
 
Farkındalığın oluşturulması için çaba sarfetmek sanat eserini nereye götürür?
Önce kişisel farkındalıktan bahsedeyim. Şu anda kendine bile yabancı olan insanın bunun farkına varabilmesi için kendine bir ayna tutması yeterli. Kendini tanıyan insan farkında olan insandır.
 
Kişisel farkındalık için ayna yeterli mi Seydi Murat?
Bunu cevaplamak zor değil. Felsefenin ışığına baktığımız zaman tüm filozofların sorduğu  ve Sokrates’in ana teması “kendini tanı” sözünü hatırlamak yeterlidir. İnsan kendi gerçeğine vardığı zaman çevresini anlama yetisini kazanacaktır. İnsan faktöründen doğan yabancılaşmayı da çözecektir.
 
Adil Gültekin’in objektifinden Seydi Murat Koç, 2010 Kadıköy
Yeni nesil sanata ne kadar ilgili?
Sanat eğitimi alan gençleri soruyorsanız gerçekten umut verici. Son yapılan çalışmalara baktığım zaman ve tabii ki iletişim ve sosyal medyanın sunduğu geniş ağın getirileriyle de, geçmişe nazaran daha ilgili ve üretken olduklarını görüyorum. Öte yandan, sanat izleyicisi ve tüketicisi konumundaki diğer gençlere baktığımızda meraklarını popülerlikten başka bir tarafa yönlendiremediklerini düşünüyorum.
 
Son soru İstanbul’a ait. Bir hayal projen varmı ?
Şu anda yaptığım çalışmaların hepsi çevremden. Değişen ve gelişen bir tutumla ilerliyorum. İstanbul’da yaşayan biri olarak İstanbul’un başına gelenler beni etkiliyor…
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.