Kerem Ağralı: “Daha çok Türk sanatçının eserlerinin uluslararası müzelerde olması gerekiyor.”

Mixer'deki karma sergiden önce konuştuğumuz sanatçı izleyicisinin resimlerine gösterdiği ilgiden hoşnut.

0 336

 

 

Kerem Ağralı, Manolya Çelikler, Ali Elmacı, Sesil Beatris Kalaycıyan eserlerinden oluşan “Külkedisi ve Beş Hececiler” Sergisi 27.02.2020-11.04.2020 tarihleri arasında Mixer Sanat Galerisi’nde gezilebilir.

Neredeyse var olduğu günden itibaren hayatını örgütlenmiş bir toplumsal yapı içerisinde sürdüren insanlar bu yapılanmaları yönetmesi ve geliştirmesi için farklı niteliklerde iktidar sistemleri oluşturmuşlardır. İktidarlar ise içerisinde bulunduğu toplumu kendi isteği ve çıkarları doğrultusunda şekillendirme eğiliminde olmuşlardır. Dini ya da siyasi, bu eğilimlerini hayata geçirmek için de sıklıkla yazılı, sözlü ve güncel iletişim araçlarını kullanmışlardır. Nereye bakılması, neyin görülmesi ya da görülmemesini istiyorlarsa onu işaret etmek ve ona inandırmak için “sanat”ı da kullanmaktan çekinmemişlerdir. Yazıdan daha kolay algılandığı için görsel malzemeler ilk çağlardan beri iktidarlar için önemli olmuştur. Böylece yetişkinler için masallar yaratabilmektedirler.

Külkedisi ve Beş Hececiler Sergisi’nden “New World (Yeni Dünya)”, Kerem Ağralı, 70×100, Kağıt üzerine akrilik ve mürekkep

Sanat aracılığı ile toplum var olan gerçeklikten uzaklaştırılabilir, hatta yeri geldiğinde yeni bir gerçeklik yaratılabilir. Gücü elinde tutanlar, yaratım süreci için sıklıkla sanatın “-mış” yapma gücünden faydalanarak gerçeği saptırma, değiştirme veya saklama refleksi içerisindedirler. “Külkedisi ve Beş Hececiler” sergisi izleyiciyi sanatın “-mış” gibi gösterme gücünü deneyimlemeye, görülen ile asıl mesele arasındaki bağı keşfetmeye davet ediyor.

Sergiye katılan Kerem Ağralı ile önceki solo sergisini de kapsayan bir söyleşimiz oldu..

Heykel çalışmaların resimlerinle ne kadar paralel gidiyor?

Özellikle son zamanlarda, heykel çalışmaları biraz daha geri plana itildiler… Ama bu heykeli bıraktığım anlamına gelmiyor. Buna bir nevi ”nadas” dönemi demeyi daha uygun buluyorum. Çalışmalarımın değişen detay yoğunluğuyla beraber, heykellerimin değişmesi ve yeniden evrilmesi de kaçınılmaz olacak gibi duruyor. Kafamda şekillenen imgeler, figürler ve mekanlar yakın zamanda çamur ile şekillenecek gibi duruyorlar.

Resimlerindeki yaratıklar genetik kodunun ve sürekli değişen hissediş ve fikirlerinin bir dökümü gibi.. Buluşmalarınız yolculuklarınız hakkında bize neler söyleyebilirsin?

Son dönemde ürettiğim eserlerde özellikle mutasyona uğrama durumları ortadan kalktılar gibi, bu da elbette benim değişen duygularımın düşüncelerimin bir ürünü. Daha gerçekçi betimlemeler yaptığım bir dönemimdeyim açıkçası… Mütemadiyen değişmek, evrilmek isteyen bir Dünyanın parçaları aslında yaptığım şeyler. Buna mukabil siz de aynı anda şekillenmek ve güncellenmek durumundasınız. Müthiş bir yolculuk olduğunu söyleyebilirim, bana da bir şeyler gösteren, sorular sorduran değişimler bunlar.

Mixer’deki karma sergiden önce açtığın “Et cor Natura/Doğanın Kalbi” adını taşıyan solo serginin öyküsü nedir? Nasıl geçti? Yeni hedeflerin konusunda sana neler kattı?

Basın bülteninde yazılanları aktaralım: Sergi, insanoğlunun kendi varlığını doğanın üzerine konumlandırma çabasına gönderme yapıyor.. İnsanın yeryüzünde varlık bulduğu ilk andan itibaren başlayan doğa ile ilişki sürecini ele alarak doğa ve insanın ayrılmaz bir bütün olduğunu vurguluyor. Hem Doğu hem Batı kültürüne ait sembolik anlamlarla yüklü kurgusal bir dünyada ölüm ve yaşam gibi birbirine zıt kavramlar yerleştirilmiş resimlerin içine. Referans noktası evren ve evrene ait olan insanın kendisi.. Geçmişi, anı ve geleceği birleştirmeye çalışarak zamanı durduruyor. Kullandığı imgeler, her eserde farklı şekillerde karşımıza çıkıyor.

Dünyanın geçiciliğine vurgu yapan unsurlar ile yüzyıllar boyunca ölümsüzlüğe ulaşmak için arayış içinde olan figürler yanyana.. “yin/yang”gibi.. Fantastik, figüratif ve sürreel unsurların birlikte kullanıldığı siyah-beyaz eserlerde yaşam kırmızıyla vurgulanmış.. Figürler, yapılar, melekler, mesneviler, DNA sarmalları, insanın iktidar hırsını sembolize eden taht betimlemeler eserlerin kurgusal dünyasının simgesel dili..

Son sergimin tatmin edici olduğunu söyleyebilirim , insanların ilgisi , onlarda uyandırdığı duygular ve sordukları sorular beni pek mutlu etti. İstediğim de zaten böyle bir şeydi tabi ki. Günün sonunda kafaları biraz zorlayabildiysem, rutinin dışına çıkan frekanslar yaratabildiysem… ki öyle gözüküyor, kendimi başarılı adlederim.

Çalışmalarını izleyenlerden sana akan duygu ve düşünceler nasıl?

Öncelikle çoğu insanın uzun uzun karşılarında durduklarını söyleyebilirim… Elbette ki bu da yapılan resmi, yaratılan Dünyayı daha iyi anlama çabası. Bu çaba zaten benim arzu ettiğim ve görmek istediğim bir olgu. Bana sorulan sorular, izleyicinin resim içine daha çok girmek istediğini gösteren bir veri mesela. Çeşit çeşit sorularla karşılaşıyorum… Bazen benim görmediğim, ya da o niyetle yapmadığım bir imgeden, figürden değişik anlam ve sonuçlar çıkarıyorlar. Bu da benim en çok hoşuma giden olaylardan bir tanesi.

Et cor Natura Sergisi’nden “Creation of an Anatomy” detay

Türk sanatının son yıllardaki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?

Türk sanatı, aynı tas aynı hamam devam ediyor aslında… Şark cephesinde değişen pek bir şey yok gibi. Ekonomik krizin daha da derinleştiğini söyleyebiliriz sadece. Bu da elbet sanatçının durumunu , olduğundan daha da zor bir hale getirdi. Kapalı kapılar ardında dönen cepheleşmeler, gerek galerici, gerekse de sanatçı tarafında daha da keskinleşti diyebilirim. Neyin ne olduğunu samimiyet ve ilişkiler anlamında daha net gördüğüm bir dönemdeyim. Açıkçası bazı sanatçı gurupları tarafından yüzünüze gösterilen samimiyetin, sadece o ana dair olduğunu anlamak benim için güzel bir öğreti oldu 🙂

Kerem Ağralı

Pek geride olduğumuzu söylemek pesimistlik olmayacaktır. Özellikle son dönemlerde İranlı ve Çinli sanatçıların dünya piyasasındaki konumları ve yükselişleri dikkat çekici. Türk çağdaş sanatı olarak böyle bir ivmeyi ne yazık ki yakalayamadık. Elbette öne çıkan isimlerimiz var, lakin çok yetersiz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Daha çok Türk sanatçının eserlerinin uluslararası müzelerde olması gerekiyor. Bunun için de sanatçının kaliteli üretiminin dışında, çok iyi bir PR çalışması ve networking olması gerekiyor. Kısacası bu bir ekip işi.. Sanatçının galeri-koleksiyoner-basın ilişki ağında tek bir bütün halinde hareket etmesi gerekiyor. Umarım ilerleyen dönemlerde buna benzer çalışmaları daha yoğun şekilde görebiliriz.

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.