Özgü Ergün: “Görgü Kurallarını ders olarak ilköğretim müfredatına sokarak nezaket devrimini başlatmak istiyorum”

1 382

Özgü Ergün’ün görgü ve protokol konulu çalışmaları dikkatimi çekti. Haziran ayı ortasında Arjantin’de düzenlenen 1. Dünya Görgü Kuralları ve Protokol Günleri’nde Türkiye’yi temsilen konuşmacı idi. Ayrıca, dünyanın 30 ülkesindeki görgü kuralları eğitmenleri ile birlikte hazırlanacak bir kitap projesi için de çalışmaya başlamış.

“Around the World with Etiquette” –  Görgü Kuralları ile Dünya Turu isimli bu kitapta her ülkenin kendine has, geleneksel görgü kuralları ele alınıyor. Her ülke için 7 ana başlık var ve amaç bu ülkelere ziyarete gidecek birinin nasıl davranması ve nelere dikkat etmesi konusunda bir rehber oluşturmak. Türkiye’ye bir düğüne gelecekse ne hediye almalı? Bir eve ziyaretinde neler yaşayacak? Milli bayramlar nasıl kutlanır? Sofra adabı nasıldır? gibi…

Çok ilgimi çekti. Özgü Ergün ile sohbetimizi keyifle okuyacaksınız:

Özgeçmişinizle başlasak..

1973 İstanbul doğumluyum, İstanbul’da yaşıyorum. 13 yaşında bir oğlum var. Şahane bir Z kuşağı temsilcisi. Notre Dame de Sion Fransız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunuyum. 30 senedir turizm ve etkinlik sektörü profesyoneliyim ve 18 senedir Türkiye’nin ilk ve tek mekan satış ve pazarlama firması ProLonge’nin yönetici ortağıyım. 2020 yazından bu yana Yaşam Koçluğu ve Etiquette (Görgü Kuralları) Eğitmenliği yapıyorum. Turizm sektörünün önemli derneklerinden SITE ve I-MICE üyesi, aynı zamanda ODD (Okul Destek Derneği)’de gönüllü İngilizce Öğretmeniyim. İngilizce-Fransızca ve İspanyolca konuşuyorum. Bordoruj.com’da ve kendi sitemdeki bloğumda Görgü Kuralları üzerine yazıyorum.

Görgü, protokol  kurallarını araştırma merakınız nasıl ve ne zaman başladı?

Pandemi döneminde uzun zamandır merak ettiğim bu konuyu irdeleme şansım oldu. Sadece bizim toplumumuzda değil, yeni dönemde dünyanın her yerinde bu konuda hummalı çalışmalar olduğunu gözlemledim ve benim de bir katkım olmasını istedim.

Karar verdiğimde öğrenme metotlarını çözebilmem için Yaşam Koçluğu eğitimi almam gerektiği ortaya çıktı. Bu eğitimle birlikte NLP-Mindfulness-Diksiyon-Bioenerji gibi diğer teknik eğitimleri de aldım. Nazik bir konu ve benim de öğretmek için önce kendime sonra da eğitim vereceğim herkese aynı naziklikle yaklaşmam gerekiyordu.

Nezaketin çağımızda büyük oranda aşınmış olduğunu mu düşünüyorsunuz siz de?

Aşınmış demek istemiyorum aslında, güncel hayatın koşturması içerisinde biraz unutulup kenara atılmış bir inci kolye gibi görüyorum ben nezaketi. Bu değerli inci kolyeyi kutusundan çıkartıp takmak yetecek;  hatırlatmak lazım onun o kutuda nasıl bir değeri herkesten mahrum bıraktığımızı. Yani ben neden unutmuşuz kısmından ziyade onu kutudan nasıl çıkartacağımız, neden boynumuza takmamız gerektiği ve bunun bize neler kazandıracağının bilinciyle ilgileniyorum.

Sizce neden nezaketi unutup bir kenara atmışız?

Güncel hayat çok hareketli ve hızlı tüketiliyor. Nezaket değil sadece unuttuğumuz, kendimizi bile unutuyoruz bir çok zaman. Bunun için artık kendimizi de dünyayı da suçlamaktan vazgeçmemiz ve de işe koyulmamız gerekiyor. Kök inançlar güncel dünyaya yakışmıyor artık bunları silmemiz lazım. Sırf bu kök inançlar yüzünden anda olmak ve anı yaşamak gibi popüler kelimeleri yanlış yorumluyor ve uyguluyoruz. Farkındalığın en sade temsilcisi olan “anda olmak” ve “anı yaşamak” kavramlarını; “anı hızlıca tüketmek” veya “dölce vita” olarak algılıyor ve yorumluyoruz.  Şu an buradayım ve bu anı yaşıyorum – derken umarsız-duyarsız-bencil olmaktan bahsedilmiyor. Aksine, bilincimizi uyandırmak için anda yaptıklarını ve düşündüklerini fark et ve ona göre yaşa diyen alarm kelimeleri bunlar. Uyaranlarımız çok fazla, her an ulaşılabilir olmak (telefonlar-mesaj uygulamaları-epostalar) teknolojinin doğru kullanılmaması, her şeyin inanılmaz bir hızda gelişmesi biraz yıpratıcı oluyor. Bu da stresli ve zalim tavırlı bireylere dönüştürüyor bizleri. Saman alevi gibi yanıp sonra birden sönüyoruz toplumsal olaylara karşı da, kendimizle ilgili olan gelişmelere de. Sıkıntıya gelemiyoruz ama sıkıntı verici şekilde hızlı yaşamaya çalışıyoruz. Ne ekersek onu biçeriz sözünü kulağımıza küpe yapmamız gerekiyor. Atalarımız müthiş bir söz söylemiş bence…

Gençlerin dünyasında nezaket ve görgü kurallarının yeri konusundaki gözlemleriniz ve düşünceleriniz nedir?

Bir önceki sorunuzu cevaplarken aslında bu soruya girizgah yaptım. Bu hızlı yaşam içerisinde çocuklarımızı da aynı hızda büyütüyoruz. Farkında olmasak da, onlar bizden de hızlı bir temponun içerisindeler. “onlar zamane çocukları çabucak adapte olurlar” diye düşünüyoruz ve biraz doğruluk payı da var bir çok konuda bizden daha ilerideler ama onların bu doğal ortamda kaybolmamalarını sağlamak ve bu hızı dengelemek de biz ebeveynlerin görevi.  Neyi, ne zaman, nasıl yapacaklarının yol göstericileri bizler olmaya devam etmeliyiz – kendi rahatımız için “sorumluluğunu bilsinler” adı altında onları kendi dünyalarında yalnız bırakmamalıyız. Pırıl pırıl bir genç nesil var şu an iş hayatına giren ve girecek olan. Donanımlılar, teknolojinin içine doğdular. Ancak onlara kaynakları nasıl kullanacaklarını gösterecek olan da bizleriz. Bu doğrultuda hareket etmek yerine sisteme gözümüz kapalı teslim ediveriyoruz onları. Sınavlar, rekabet, teknoloji, hız… Yine hız dedim bakın,  bir araba ne kadar hızlı giderse uzaktan bir çizgi gibi gözükür unutmayalım, çocuklarımızın yani bizden sonraki neslin yaşamı kaçırmasına müsaade etmemeliyiz diye düşünüyorum,…

Okullarda görgü kuralları öğretilirdi eskiden… Güncel durum ne acaba?

Sınavlar matematik dersi dahil mantık muhakemeye dönmüş durumda ama mantık dersi yok. Ben felsefe ve mantık okudum, aynı zamanda elişi dersi gördüm. Türkiye’nin en seçkin okullarından birinde 5 sene folklor oynadım. Müzik aleti çalmıyorum belki ama her tür müziğe kulak dolgunluğum, doğru bir nota bilgim var. Her sanat dalının ana bilgilerini, sanat tarihinin üst hatlarını okulda öğrendim. Şimdi ise çocuklarımızı 2 tane sınava odaklı bir müfredata teslim etmiş durumdayız.  Görgü Kuralları’nı bilmek aslında tüm bunları kapsıyor ve benim de en büyük hayallerimden birisi  ilköğretim itibarı ile bu konuyu bir ders olarak müfredata sokmak. Bugüne dek elitist gözüken bu kuramın tüm bireylerin hayatına girmesi ile Nezaket Devrimi’ni başlatmak istiyorum.

Özel yaşantımızda ve iş hayatımızda görgü kurallarının belirleyiciliği birbirinden çok farklı mı sizce? Hayatımızı kolaylaştırdığını düşünüyor musunuz?

Benim bu konuda 5 ana maddem var;

  1. Görgü kurallarını bilmek; hiç kimseye – hiçbir şey kaybettirmez.
  2. Görgü kuralları; sanıldığı gibi elitist değildir.
  3. Görgü kuralları; aslında kural bile değildir, dilimize böyle geçmiştir. Size daha sempatik gelecekse Etiquette (Etiket) diye de adlandırabilirsiniz çünkü dünyadaki ismi bu şekildedir.
  4. Etiquette korkutucu, sıkıcı, boğucu, yorucu değildir. Tam tersine kucaklayıcı, rahatlatıcı, keyif vericidir ve çok sağlıklıdır.
  5. Etiquette öğrenmek için kendinize tek bir sefer yatırım (zaman ayırmak da bir yatırımdır) yapmanız yeterlidir. Bunlara uygun davranmanız için bir daha kimse sizden para istemeyecektir ama karşılığında kazanacaklarınız paha biçilmez olacaktır.

İster ev hanımı, ister profesyonel bir yönetici, mavi yakalı bir çalışan ya da öğrenci olun; etiketi yani görgü kurallarını biliyor olmanız size gerçekten de çok şey kazandıracaktır. Dolayısı ile evet, şüphesiz, bu kurallara vakıf olmak her an cebinizde bir paket kağıt mendil bulunduruyor olmakla eş değerdir.

Uluslararası protokol kurallarının birbirinden farklılıkları ve benzerlikleri insan durum ve duygularını sizce nasıl etkiliyor? Neleri kolaylaştırıyor? Neleri zorlaştırıyor?

Protokol başlı başına bir uzmanlık konusu. Bu konuda yurt dışında üniversitelerde kürsüler var. Dünyanın önde gelen iş adamları, devlet adamları, kurum ve okulları bu bölümlerden mezun yetkililerle ilerliyorlar.  Her ülkenin protokolü kendi gelenek görenekleri ile büyük ölçüde temas halinde. Bunları biliyor olmak özellikle de iş hayatında büyük kolaylık sağlıyor. Hediye almanın-bir iş görüşmesi yapmanın görgü kuralları dışında protokol kuralları da var. Bunlara vakıf olmak, bilinçle yaklaşmak kişiye özgüven getirdiği gibi, karşısından da saygı görmesini sağlıyor. Zorlaştırdığı hiçbir şey yok – bir protokole uygun davranmakla hiç kimse bir şey kaybetmez “uyum için uyum” “hoşgörü için hoşgörü” “iyi ve doğru iletişim için nezaket becerisi” protokol bence sadece bundan ibaret.

Örnekler vererek hafızamızı canlandırmaya ne dersiniz?

Dediğim gibi protokol ile görgü kurallarını ayırt etmek gerekiyor. Protokol daha çok devlet erkanı ve üst düzeyde geçerli. Yani bulunulan ortamda bu segmentten katılımcılar olduğunda protokol kuralları uygulanıyor. Buna en iyi örnek de bir ortamda bu tarz kişiler varsa eğer hitaba önce onları selamlamakla başlamak gerekiyor. En üstten en alta doğru ve kadından erkeğe doğru.

Görgü Kuralları tarihi ne kadar eskiye uzanıyor bir fikriniz var mı?

Bu konuda çeşitli rivayetler ve uluslararası çekişmeler olsa da görgü kurallarının tarihi oldukça eskiye dayanıyor. Görgü kurallarına dair ilk bilgileri, M.Ö. 2375-2350 yılları aralığında Mısır’da yaşamış olan vezir Ptahhotep’in kaleme aldığı ve bazı yerlerde dünyanın en eski kitabı olarak kabul edilen “The Maxims of Ptahhotep” ‘de buluyoruz. Büyükler gülmeden gençlerin gülmekten kaçınması gerektiği, insanın bilgeliğinin farkına varılmasının önemi, boş tartışmalardan kaçınmanın zayıflık değil kibarlık olarak algılanacağı, dürüstlük-otokontrol ve diğerlerine nazik davranmanın toplum içinde kişiyi her zaman daha iyi bir seviyeye taşıyacağı, gibi…

Çin’li filozof Konfiçyus’un, çalışmalarında doğru sosyal ilişkilerin önemini vurguladığını ve ardından 13. Yüzyılda İtalyan asilzade Baldassare Castiglione’nin “Il Cortigiano” kitabında saray mensuplarına ait görgü kurallarını bir kılavuz niteliğinde yayımladığını görüyoruz.

Görgü Kurallarının dünyadaki ortak ismi “Etiquette” ismine kavuşması ise daha yakın bir tarihte, 17. Yy sonu –  18. Yy başlarında gerçekleşiyor. Kelime şeklinden de anlaşılacağı gibi – bu kuralların bilinen ilk çıkış noktası Fransa. Versay Sarayı’nda aristokrat konukların bahçenin o canım çimenlerine zarar vermesine dayanamayan Kral XIV. Louis’in bahçıvanı, bahçenin belli yerlerine “Çimenlere basmayın” yazılı tabelalar koyuyor.  Bu tabelalara da “etiquet” deniliyor – bildiğimiz etiket de ilk buradan çıkıyor. Yazıları pek umursayan olmayınca iş krala düşüyor ve işte o dönem itibarı ile saraya gelen konuklara “madem sarayımıza geliyorsunuz işbu kurallara uyula” cinsinden el kitapları verilmeye başlanıyor. Nerede ne konuşulacak ne giyilecek, ne- nasıl yenilecek… İlk başta yadırganmış olsa da emir büyük yerden gelince mecburen uyuluyor ve hatta uyulmakla da kalmayıp bu kurallar asaletin bir simgeseline dönüşüyor. Kurallar silsilesi yavaş yavaş sarayı aşıp önce aristokratların sonra da onları takip edenlerin hayatına girmeye başlıyor.

Bireysel, kurumsal ve milli onur ve saygınlıkla etkileşimi hakkında neler söylemek istersiniz?

Bireysel olarak baktığımızda; Kişisel güvenlik sağladığını, bizim dışımızdakilerin de duygularını koruduğunu,  Temiz bir iletişim sağladığını söylemek mümkün. Kurumsal ve profesyonel hayatta ise statüyü güçlendiriyor, Nerede olursanız olun, çalıştığınız ortam için uygun davranış kurallarına ne kadar aşina olursanız, daha kapasiteli, daha profesyonel, daha üretken olarak algılanıyorsunuz.

Hem sosyal hem profesyonel yaşamda kişiye iyi bir ilk izlenim kazandırıyor – bildiğiniz gibi bir görüşmenin ilk 7 saniyesi çok önemli; doğru bir görgü ile bu ilk izlenim daima pozitif olacaktır.

Milli onur ve saygınlık hususunda ise tüm bu bilginin size kazanımdan başka bir şey getirmesi mümkün değil. Zaten o noktada temsil ettiğiniz mevki size bir takım yükümlülükler getirirken aynı zamanda bu görevle bütünleşen kimliğinizin de her türlü söylem ve davranışınızla etkileşimde olduğu bir konumda bulunuyorsunuz. Dolayısı ile burada bu konunun önemi artık olmazsa olmaz dediğimiz hale bürünüyor.

Bu konuda katıldığınız etkinliklerden bahseder misiniz?

Dünyanın çeşitli ülkelerindeki Etiket eğitmenlerinin bulunduğu bir ağa girdim. Bu sayede de sürekli online ortak çalışmalara katılıyorum. En son Haziran ayı ortasında Arjantin’de düzenlenen 1. Dünya Görgü Kuralları ve Protokol Günleri’nde konuşmacı idim. Şahane bir sunum oldu, ben bile bu kadar ilgi göreceğini düşünmemiştim. Sonuçta karşımda bu işi yıllardır yapan profesyoneller ve kürsü başkanları, rektörler vardı. Sunumumu rakı kadehini kaldırarak ve “şerefe” sözleri ile bitirdiğimde mesaj kutusu ve aldığım tebrikler daha da coştu… Şimdi bu ekiple 2022 Mart ayında Miami’de düzenlenecek Dünya Görgü Kuralları ve Protokol Kongresi’ne hazırlanıyoruz.

1 yorum
  1. Tayibe diyor

    Çok keyifle okuduğum ve yeni bilgiler edindiğim bir röportaj, teşekkürler ☺️

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.