Otisabi’nin çizeri Yılmaz Aslantürk: “Tanıştığım birçok kadın okurum Otisabi sayesinde erkeklerin bütün numaralarını öğrendiklerini söylüyorlar.”
Mizah dergisi okurunun ciddi talepleri olmalı.. Buralara çizgi ve öykü üretmek gerçekten güç. Çok işlenmiş konularda ilginç olmayı nasıl başarıyorsunuz?
Mizah okuruna yeni bir şey beğendirmek zordur bunu şikayet etmek için söylemiyorum, daha önce işlenmiş bir konuyu, espiriyi ya da çizimi görünce anında ebeler ve gözünden düşersin. Diğer çizerlerin arasından sıyrılmak istiyorsan riski göze alıp yeni bir şeyler sunmalısın.
İlk kitabımın adı “Başımdan Geçti Bunlar” adından da belli olduğu gibi kendi başımdan geçen ilginç olayları öyküleştirip çiziyordum. İlk başlarda ailesinden uzakta İstanbul’da üniversitede okuyan bir gencin, hayatını kolaylaştırmak için kullandığı yöntemler üzerine kurulu öykülerdi. Küçük kötülükler, kurnazlıklar ile kente tutunmak istiyordu.
Genç bir erkeğin karşı cinsle ilişkileri de oluyordu ki 80’li yıllardan bahsediyorum, mahallede oturan bekar bir erkek zaten potansiyel tehlike oluşturuyor ve komşulara hissettirmeden eve kız getirmenin yollarını bulmak gerekiyor. Bir de kıza evde masum şeyler olacağına inandırmak gerekiyor. Üniversitede hayatındaki ilginçlikler yerine ilişkileri çizmek daha eğlenceliydi. İşte Otisabi öykülerinin çıkışı böyle oldu.
Madem bu alanı seçtim deyip her ay kadın dergileri alıp okuyordum, kadınların ne istedikleri, istemediklerini onlardan daha iyi anlatacak kaynak bulamazdım. Sonrasında kendi deneyimlerim, gözlemlerim ile devam ettim. İlginç bir şey var; benim bu öykülerimden haberi olmayan kadınlar ve erkekler bana en mahrem sırlarını çok rahat anlatıyorlar. Galiba yıllar içinde böyle bir auram oluştu.
Aslında sınırlı bir kesimin derdini işlemiyorum. Sadece çizdiğim mekanlar nedeniyle öyle algılanmış olabilir. Cinsellikle ilgili dertlerimiz en ücra köyde yaşayanla İstanbul Cihangir semtinde yaşayanla, başı açıkla kapalı olanla aynı. Erkek, ilişkiyi sadece penisiyle yürüteceğini sanıyor, kadın beğendiğini belli etmemeye çalışıyor, sevişirken aldığı hazzı gizliyor.. bu liste uzayıp gider ve ben dokuzuncu kitabımı çıkarırım.
Tepkiler elbette geliyor, bir sanatçı için en fenası tepki gelmemesidir. Boşa üretiyorum hissi yıkar insanı. Beni okuyan herkesin beğenmesini beklemiyorum, bazılarının tepkisi nefret düzeyinde. Yüzyüzeysek derdimi konuşarak sosyal medya ya da mail ortamında yazarak anlatıyorum. Çoğunu ikna ettim.. olmayanlar ise Otisabi’yi okumaya devam etti.
Her şekilde muhaliftir sanatçı.. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?
Sanatçı muhalif olmadan önce cesur olmalıdır. Dilinin ucuna geleni kullandığı araç neyse onunla söylemelidir. “Aman başıma iş almayayım şimdi” deyip siniyorsa, “Bu sıralar böyle işler tutuluyor” diyerek “ekmeğinin” peşindeyse onun sanatçı olmadığı yıllar içinde anlaşılır.
Ortaya çıkarılmış bir yapıtla onu izleyen arasında bir bağ kurulmuş, o eserdeki duygu geçmiş ise ona sanat eseri diyebiliriz. Sanat galerisinde duvara dayanmış ahşap bir merdivene elleri çenesinde uzun uzun bakıp birşeyler anlayanlar da gördüm. Bence emek harcanmış olmalı, estetik kaygıları görmeliyim baktığım sanat yapıtında.
Okur yelpazem çok geniş, 13 yaşından 75 yaşına kadar Otisabi okuru var. “Ergen öyküleri” diye küçümseyenler de bu kitlenin içinde. Çizgim ve çizdiğim mekanlar, objeler yıllar içinde çok değişti. İlk kitabım “Başımdan Geçti Bunlar” ile sekizinci kitabım “Aşk Benim” arasında büyük farklar var. Bir kere teknoloji ile hayatımıza giren ve vazgeçemediğimiz şeyler var.. Cep telefonu, bilgisayar, internet, sosyal medya v.s. yavaş yavaş Otisabi öykülerinde yer aldı. Aslında zaman içinde güncelledim. Hiçbir zaman benim tarzım budur ve bu çizgilerin dışına çıkmam demedim. Daha esnek oldum ve bu sayede okur kitlemi genişlettim. İmza günlerinde tanıştığım birçok okurumu hayal kırıklığına uğratıyorum çünkü otuz yaşlarında bir çizer beklerken beyaz saçlı, babası yaşında bir adamla karşılaşınca çok şaşırıyorlar.
Sonuçta popüler kültürün içinde bir iş bu, bugüne ait olmalı diye düşünüyorum. Bırakın çizgiyi dilimiz bile değişti mesela 70’li yıllarda tribünlerde “fincanı taştan oyarlar…” şeklinde tezahürat yapılırken şimdi yapılanlara bakın.
Kadınların tepkisini çekiyorsunuz. Halbuki yaşam içindeki duruşunuz mazbut. Yanılıyor muyum? Aile içi gerginliklere neden oluyor mu hikayeleriniz?
Araplar orta şekerli kahveye “mazbut” derler. Erol Taş yeşilçam filmlerinde kötü adam oynar ama çay bahçesi işletirdi. Kadınların ne kadar tepkisini çeksem de onlarla iyi anlaşırım. Çünkü öğrenmeye, değişime açıktırlar. Tanıştığım birçok kadın okurum Otisabi sayesinde erkeklerin bütün numaralarını öğrendiklerini söylüyorlar. Hatta Otisabi yüzünden evde kaldıklarından şikayet edenler de var.
Eşim Otisabi’yi çok seviyor hatta yazdığım öyküyü önce ona anlatırım, onun görüşünü, tepkisini ve fikrini alırım. Yani ortada bir paranoya yok.
Çizdiğim öykülerin ana omurgasını ilişkilerdeki iki yüzlülük oluşturuyor. Söylenenle kafadan geçenlerin, istenenle planlananların ne kadar farklı olduğunu tüm çıplaklığıyla anlatmaya çalışıyorum. Kadın da erkek de o hallerini görmek istemiyorlar. Otisabi’nin rahatsızlık vermesinin nedeni bu. Her ne kadar başarılı bir erkek figürü çizsem de her iki cinse aynı mesafede duruyor. Yine de seviliyor olmasının nedeni içinde samimiyet ve itiraf barındırıyor olması. Yıllar içinde Otisabi’de değişmeyen tek şey bunlar.
Otisabi’nin ortaya çıkışı, dizi filminin yapılmış olması ve bugün… 26 yılda neler değişti?
film ve diziler konusuna hiç girmeyelim, ortaya çıkardıkları şeyin sadece adı Otisabi gerisi çöp.
26 değil de son 16 yılda çok şey değişti. Yavaş yavaş birçok şeyi kaybetmeye başladık. Özgürlüklerimiz teker teker elimizden alındı ses çıkaranlar gözaltına alındı. Eskiden iktidarı çok sert eleştiren karikatürler çizilirken şimdi mizah dergileri de otosansür ile çıkıyor. Tepki çekmeyecek konularla, lümpen mizahıyla zaman geçiriyorlar. Bu tutumları yüzünden tirajlar 10 binlere kadar düştü.
Otisabi’de eskiyen ne oldu? Üst baş, ortam, söylem… neleri revize ettiniz?
Otisabi bir çizgi roman karakteri olduğu için pardösüsü, arabası ve favorileriyle hep aynı kaldı. Bu eskidiği anlamına gelmiyor. TenTen de yıllarca hep aynı mavi kazak ve dik turuncu saçlarıyla çizildi. Süperman malum pelerini ve vücudunu saran taytıyla takılıyor.
Eski GırGır’da Oğuz Aral argo sözcükleri küçük harf değişiklikleriyle yazılmasına izin verirdi, mesela “Mikerim”, “Mok”, “Zepevenk” gibi. Şimdi bunları kullansam gülünç duruma düşerim. Yaşlı çizer olmamak için sosyal medyada internet sözlük sitelerinde kullanılan jargonu takip ediyorum.
Bavul’da çiziyorsunuz.. Hedefte başka neler var?
Eylül 2017’den beri tam bir yıldır Bavul dergisinde çiziyorum, yine arka sayfadayım. Ayda bir çizmek sağlığıma iyi geldi. Çünkü her hafta bir öykü yazıp çizmek yorucuydu benim için. Şimdi kendime daha fazla zaman ayırıyorum. Üzerinde çalıştığım uzun bir öykü var ama doların yükselmesiyle artan kağıt fiyatlarıyla nasıl kitap haline dönüşecek bilemiyorum.
Otisabi kitaplarınız başka dillerde de yayınlanacak mı?
Keşfedilmeyi bekliyorum. Otisabi okuru olan birkaç yabancıyla tanıştım ve bayağı fanatiği olmuşlardı. Çünkü işlediğim konu dünyanın her yerinde geçerli Brezilyalı da Danimarkalı da Hintli de hemen hemen aynı şeyleri yaşıyor. Bu yüzden www.patreon.com/otisabi internet sitesinde Otisabi’nin İngilizce ve Fransızca’ya çevrilmiş öykülerini paylaştım. Bakalım birilerine ulaşacak mı?
Askerden döndüğümde kilo almış ve suratım yusyuvarlak olmuştu. Aynada yüzümü zayıf gösterecek grafik bir çözüm buldum. Favorilerimi iki yanağımdan aşağı doğru uzatırsam daha uzun görünebilirdim. Çanta taşımayı sevmediğim için pardösü benim için en mükemmel giysiydi. Ceplerine birçok şeyi doldurabiliyordum. Hem yakasının arkasını kaldırınca şekilli de oluyordu. Yani oturup bir tip yaratmaktansa her gün gördüğüm en iyi tanıdığım karakteri çizdim.
Ama şimdi beni pardösülü görünce çizdiğim tipin kılığına girdiğimi söylüyorlar. Ne yapsınlar benden önce Otisabi’yi tanıdılar.
Aşkı anlatan en sevdiğiniz aforizma, en beğendiğiniz aşk filmi, aşk şiiri, aşk romanı, aşk şarkısı hangisi?
Aşkı anlatan değil hayatı anlatan bir aforizma görmüştüm.. Tarlabaşı’nda bir duvarda yazılıydı, “Hayat boştur içine sıçarsan dolar”
Jude Law’un oynadığı “Alfie”. İzlediğimde Otisabi’nin filmi gibi gelmişti.
Aşk romanı okumadım. Can Yücel’in şiirlerini severim, beni Datça’ya getirdiği için daha çok severim.
Kayahan’ın “seni versinler ellere beni vursunlar” sözleri olan şarkısı.