Sevgi’s Crows – Sevgi Çağal’ın Kargaları
Crows are not usually liked… may be because of their color.. or due to their proud stance…when I saw Sevgi’s crows, I thought of how very much they are alike. I have known Sevgi Çagal for many years. She is an artist with great self-confidence, self-belief and braveness with an insatiable drive. Her paintings are full of vibrant color and excitement. Nature and its fertility are reflected in her soft, voluminous, round forms. The spectator is drawn into her world which springs out of the canvas.
Sevgi Çağal
Born in 1956, Bursa, Turkey. Moved to the United States with her family at a very early age. She grew up in Brooklyn, NewYork and graduated from New York University with a degree in French Literature and Art History. She is fluent in English, Turkish, French and İtalian participated in workshops in Paris and New York as well as in İs. She studied painting after having graduated from university with various artists from all over the world. She founded Studio 19 in İstanbul where she has chosen to reside since 1985. Çağal has had 25 solo exhibitions and has participated in 40 mixed exhibitions worldwide. Her works may be found in collections in the U.S., France, Spain, Italy, Holland, Sweden, Ireland, England, Australia and Hong Kong as well as in Turkey. She is also a teacher of painting and translator of art history books and artists biographies. Çagal has built a sculpture for a park in Istanbul in 2009. Çağal has participated in artfairs locally and internationally. Çağal has been invited to the Florence Biennale and will be exhibiting at the 2010 Istanbul artfair.
Karga sevilen bir kuş değildir. Belki siyah renginden, belki de kimseye müdanası olmayan o kibirli dik duruşundan… Sevgi’nin kargalarını gördüğüm zaman ne kadar benzeştiklerini düşündüm. Sevgi Çağal’ı çok uzun yıllardır tanırım. Özgüveni ve cesareti yüksek, kendine inancı tam, azimli bir sanatçıdır. Resimleri çok renkli ve coşkuludur. Doğaya ve doğurganlığına gönderme yapan yumuşak ve yuvarlak, dolgun formlarının içinde yaşam sevincini hissedersiniz. Tutkuyla yaratır. Salyangozlar, koç boynuzları, deniz kabukları, narlar, laleler, kargalar… Can kattığı, tutkusunu geçirdiği bir sürü “şey”… “Şey” olmaktan çıkar. Canlanır. Herbiri bir başka “şey”e dönüşür onun tuvallerinde.
Atölyesinde buluştuk röportaj için. Her zamanki gibi şıktı. Konuşurken de resim yaptı. Hiç bırakmadı elinden fırçasını. Tuvale her değdirdiğinde bir başka derinlik kazandırıyordu resme. Keyifle seyrettim. İnsanın sanatçı arkadaşlarının olması büyük şans. Yaratım serüvenine, yıllar içinde geçirdiği değişime tanıklık etmek ayrıcalıklı bir deneyim. İlk sorum klasik bir soruydu:
Bir hastalık… Sanat üretmek benim için bir ihtiyaç. Kendimi resim ve heykelle ifade etmek bir bağımlılık ve Allah vergisi bir ayrıcalık benim için. Belki sağlıklı bir durum değil ama yapmazsam hasta oluyorum.
Atölyende resim yaparak geçiriyorsun vaktini çoğunlukla…
Bana göre hayatın anlamı sanat. Tüketim toplumu olduk. Gerginiz. Sanata bulaşınca anlam kazandığımızı düşünüyorum.
Doğal olarak çıkıyor karşıma. Karga serisini bir yürüyüş sırasında karşıma çıkan kargalardan sonra ürettim. Akıllı yaratıklar. Beni etkilediler. İki kedi mama yemeye çalışıyordu. Karganın biri tünediği daldan onları seyrediyordu. Uçtu geldi, kedileri korkuttu. Diğer karga da mamayı yedi. Planlamışlar gibiydi. Fotoğraflarını çektim. Duruşlarını inceledim. Çok enteresandı.
Kargaların çok farklı görünüyor. İnsan gibiler!
Evet soyut. Alışılmış karga resimleri değiller. İnsan gibiler. Kimisinin tırnaklarını kırmızıya boyadım. Kimisinin gagasını.
İnci Aral da Cumhuriyet’te yazmış…
Evet. “Karga ve Öteki”. Güzel bir yazı olmuş. Alışılmış nesneleri ben farklı görüyorum. Resmediyorum, yüceltiyorum. 2005’te Tulipamania sergimde herkesin bildiği laleyi ben farklılaştırdım. Sıradan, hayatın içindeki nesneleri yüceltiyorum resimlerimde. Kıvrımlarını yuvarlatarak tensel erotik görünümler yüklüyorum.
Çocukların sanat eğitimi hakkında, onları sanata yönlendirmek hakkında ne düşünüyorsun?
Hayatta ya üretirsin ya da tüketirsin. Tüketmek daha kolay, üretmek zordur. Sanat üretirken enerji tüketirsin. Zaman durur. Sanattan başka hiçbir şey “an”ı daha iyi yaşatamaz. İçten gelen, parayla satın alamayacağın bir şeydir. Fikir varsa sanat üretebilirsin. Sanat üretmek fikir üretmektir. Çocuklara katkısı da bu olur. Sanata yönlendirilmeliler tabii…
Çocuklarla aran nasıl?
Onlar benim en iyi dostlarım. Atölye dışındaki en iyi dostlarım. Dürüst, naif, bozulmamış yaratıklar. Elise’e 5 yaşından beri ders veriyorum. Şimdi 10 yaşında. Hata yaptığında ağlardı. Sanatla her şeyi düzeltebilirsin. Lila, Naz… ders verdiğim çocuklar. Çocuklara sanat öğretemezsin. Her çocuk bir sanatçıdır zaten. Benim yaptığım onlara yol göstermek. Belki cesur olmayı, hata yapmaktan korkmamalarını öğretiyorum. Hayatta değil ama sanatta hataların düzeltilebileceğini öğretiyorum. Sanatta yanlış yoktur. Şimdiki çocukların hayatları zor. Çok yoğunlar. Dersler, sınavlar, kurslar… Çocuk olmaya zamanları yok. Bunalıyorlar. Bana geldiklerinde rahatlar. Özgürce yaratıyorlar.
Bir forma sokmaya çalışmıyorsun anladığım kadarıyla. Serbest bırakıyorsun…
Çocuklar başarıya odaklı bir dünyada yaşıyorlar. Annelerinin zoruyla gelip canı bir şey yapmak istemeyen çocuklar oldu. Her çocuğun ihtiyacı farklı. Bazısı “hayır” kelimesini işitmemiş. Bi tanesi kirlenmekten korkuyordu, diğeri çok zeki, devamlı bir şeyler üretmek istiyor. İnanılmaz resimler yapıyor. Yanında durup perspektif öğretemezsin. Sadece yol gösteriyorum. Renkleri üretiyorlar mesela ana renkler üzerinden. Ders vermiyorum. Farkında olmadan öğreniyorlar. Aslında onlardan ben çok şey öğreniyorum. Beni mutlu ediyorlar.
Hala bazı şeylere heyecanla bakmayı, ne kadar çabuk mutlu olunabileceğini… Bana huzur veriyorlar.
Yurtdışından sergi teklifleri aldığını biliyorum. Nedir?
Ekim ayında İtalya’da Reggio Emilia Sanat Fuarı’ndaydım. Galericiler buluyor seni. Temasa geçiyorlar hemen. 26 Şubat’ta Floransa’da sergim olacak. Yurtdışında sergi yapmak zor aslında. Tualleri taşımak, ulaşım zor. Ödemiyorlar. Tualleri kasnaktan çıkarıyorsunuz giderken. Orada tekrar açıp geriyorsunuz. Masrafı ve emeği sana ait. Heykeller ise bronz olduğu için çok ağır. Kargo tutuyor.
Heykellerindeki yumuşaklık çok etkileyici. Dokunulası…
Yapmak istediğim de bu. Onlara dokunulmasını, yaşamalarını istiyorum. Resimlerimdeki kıvrımlar, yuvarlak hatlar heykellerimde de var. Sık sık okşarım onları ben.
Sevgi Çağal
Küçük yaşta ailesiyle birlikte New York’a yerleşmiş olan Sevgi Çağal, New York Üniversitesi Fransız Dili-Edebiyatı ve Sanat Tarihi Fakültesi mezunudur. 1985’ten sonra Türkiye’ye yerleşmiş, Prof. Gökhan Anlağan ve Ekrem Kahraman gibi ustalarla çalışmıştır. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesidir. Etiler’de kendi mekanı Studio 19’da çocuklarla ve yetişkinlerle resim atölyeleri gerçekleştirmektedir. 30 kişisel, 40 karma sergide izleyiciyle paylaştığı eserleri, Amerikalı, Türk, İtalyan, Fransız, Hong Konglu, Macar, İsveçli, İspanyol ve Meksikalı sanatseverlerin koleksiyonlarına girmiştir. 2004 yılından beri bronz heykeller de yapan sanatçının Nişantaşı Sanat Parkı’ndaki “Adam & Eve” heykeli ve “Love Seat” bankı günlük yaşamımıza girmiş eserleridir. İngilizce, Fransızca ve İtalyanca bilen Sevgi Çağal, sanat kitapları çevirileriyle de tanınmaktadır.