Işıl Gönen: “Sanat, sizde size rağmen var olmaktadır ve onu görünür, duyulur, hissedilir kıldığınızda, açığa çıkan kendi potansiyelinizdir. Bunun yarattığı sevinç, öz varlığınızın deneyimlenmesine aittir ki bu benzersiz, bütüncül bir mutluluk hediye eder.”

1 319
“Evvel Ahir İçinde” 100x120cm,
tuval üzerine karışık teknik

Işıl Gönen’in “Herkes Kendi Kendinde” isimli beşinci solo sergisi, Derinlikler Sanat Galerisi’nde 12 Şubat – 7 Mart 2015 tarihleri arasında izlenebilir. 

 
Işıl Gönen resimlerinde, tarih boyunca tüm kadim geleneklerde anlatılan, baba evinden ayrılıp çöle çıkan insanın, mitler/arketipler aracılığıyla kendini gerçekleştirme ereğine yönelişi konu edilmiş.
 
Sanatçının geçmiş sergilerinde izlemeye başladığımız deneysel malzeme kullanımı, bu sergisinde çok daha belirgin. Çimento harcı benzeri kumlu karışımlar, tül, keçe, deri, ağaç ve tüy gibi malzemeler, resimlerdeki simgesel dili kuvvetlendiriyor.. 
 
Serginizin öyküsünü aktarabilir misiniz?
“Herkes Kendi Kendinde”, ilk iki bölümünü 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirdiğim “Evvel, Ahir…İçinde” ve “Herkes Kendi Mitinde” serisinin üçüncüsü. Bu sergi ile üçleme tamamlanıyor. Serginin temel metni İbn’ül Arabi’nin eseri “Fusûsu’l Hikem”.
 
İbn’ül Arabi, bu eserinde adı geçen yirmi yedi peygamberin her birinin birer “hikmet”i, “kelime”yi temsil ettiğini söyler ve bizlere bu kelimelerin özlerini açıklar. Bu hikmetler, ilkeler olarak Jung’un “bilincin, bilinçdışına keşif yolculuğu” olarak tanımladığı insanın bireyleşme sürecinin, yol tabelaları, kilometre taşlarını işaret eder. Resimlerimde tüm bu yolculuğun, “temel varoluş öyküleri” denilen ve arketiplerin temsilcileri mitler eşliğinde bendeki yansımalarını izliyoruz.


Resim yapmaya nasıl başladınız?

Resimle ilişkim çok küçük yaşlarıma dayanıyor. Sanatın hep baş tacı olduğu bir evde büyüdüm. Annem ve babam müzik eğitimi almışlar. Annem resimle de ilgilenir, halen de takı tasarımcısıdır. İlk günlüklerim, onun eskiz defterlerinin boş kalan sayfalarıydı. Henüz ilkokul dönemindeyken annemle birlikte ayakkabı kutusunun içinde sergi davetiyeleri biriktirirdik. Çocukken, dinlediğim müzikleri çizerek tarif eder, yakınlarımın seslerini, renklerle karşılaştırırdım. Farklı işlerle meşgul olmam gerektiğinde dahi elimde kalem, boş ya da değil bulduğum her kağıt parçasına iz bırakmaya devam ederdim. 


Hasta olup okula gidemediğimde en büyük zevkim, dedemin bez ciltli “Büyük Ressamlar Ansiklopedisi” ve annemin büyük, resimli mitoloji kitabıyla birlikte yatağımın içinde başka dünyalara dalmaktı. Üzgün olduğumda babam neşemi yerine getirmek için beni büyük kırtasiyelerin resim malzemesi reyonlarını gezmeye götürürdü. 


Harun.. Musa’nın Anahtarı, 80x80cm,
Tuval üzerine karışık teknik

Ortaokul yıllarında resmin benim için vazgeçilmez olduğu iyice belli olmuştu ve ailemin de özenli takibi ve yönlendirmesiyle, o zamanlar henüz ilk olan İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü sınavlarına hazırlanıp, kazandım. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nde devam etti eğitim yolculuğum.

Resimlerinizin değişim ve gelişim sürecini kendi gözünüzden değerlendirir misiniz? 
Resimlerimdeki değişimleri birkaç döneme ayırabilirim. İlki akademik eğitim alırken atölye geleneği parantezinde devam eden, malzemeyi, tekniği tanımaya çalıştığım, klasik olanı, -izm’leri, ustaların yollarını tahsil ettiğim dönem. 
Ardından 2000 yılında mezuniyetim sonrası bir on yıl “Işıl nerede?” dönemi. Bu dönemde kucağıma hoşgelen kızım Doğa ve oğlum Çınar’ı, anneliği, yaptığım yolculukları, hayatıma giren ve hayatımdan çıkanların yansımalarını resmettim.
 
2010 yılında açtığım A’mâk-ı Hayal Sergisi, yeni bir dönemin başlangıcıdır benim için. Tüm o aramaların, “bu değil, burada da değil”lerin ardından, kadim gelenek ile tanışmak, o büyülü dilin benim için yepyeni olduğu kadar hayli de tanıdık olması hayranlık uyandırıcıydı. Kadim gelenek, mitler ile bağ kurup, bu halin zevkine vardıkça da “insan oluş”u anlatan bu zamanlar üstü “mitik” dil ile kendime ait ipuçlarıyla donandım. İşte kadim metinler eşliğinde, seriler halinde devam eden sergilerimde bu ipuçlarının, keşiflerin tezahürlerini izliyoruz.
 
“Haberci (Murat)”, 120x100cm., 
Tuval üzeri karışık teknik

Sizi tetikleyen unsurlar, ilham kaynaklarınız neler?

Kadim Anadolu Geleneği, mitler, ezoterik metinler, rüyalar… tüm bunlar bize bizden haber veren kilometre taşları ve sembollerle ör(t)ülü bu dil sanat üretimi için bitimsiz bir kaynak. 
 
Sanat ve sanatçı tarifiniz nedir?
“Sanat ruhsallığa elbise giydirmektir” der bir bilge…tüm tanımların ötesinde sanatın ve sanatçının temel sorumluluğu, özgün olmaktır.
 
Mutluluk ve sanat arasındaki ilişki nedir sizce?
Sanat, sizde size rağmen var olmaktadır ve onu görünür, duyulur, hissedilir kıldığınızda, açığa çıkan kendi potansiyelinizdir. Bunun yarattığı sevinç, öz varlığınızın deneyimlenmesine aittir ki bu benzersiz, bütüncül bir mutluluk hediye eder. Kendi öyküme dayanarak, sanatçı her üretiminde o sondaki sevince, mutluluğa talip olarak yaşar ve kabul eder tüm sancıları.

Sanatın insan yaşamındaki yeri ne olmalı?
Sanat kişilerin yaşamında ne kadar yer kaplıyorsa, kişilerin oluşturduğu toplumun düşünce yetilerinin, anlayışının, vicdan estetiği ile yenileneceği ve alınan kararların ve yapılan seçimlerin bu estetik anlayış ile birleştirici ve dönüştürücü olacağını düşünüyorum. 
 
Günümüz sanatı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Günümüz sanatının bir hitap ve muhatap ilişkisi içinde şekillendiğini düşünüyorum. Sanatın temel niteliği özgün olmasıdır ancak bugün çağdaş sanat adına yapılanların daha çok, söz sahiplerinin beğenileri ve retleri üzerinden şekillenen, kendi değil de, “gibi “ olmakla kalmış, kavramsal yapının, eserin kendisinden ziyade eklenmiş altyazılarında okunabildiği üretimler olduğunu gözlemekteyim. Oysa bir ustamın dediği gibi “Sanat, yalancı değildir. Yalancılığı kaldırır.” Bu konuda sanat yazarı/ eleştirmenlerinin, galeri sahiplerinin, yönlendirmeleriyle, bu dönemin sanatı olarak, on yıllar sonraya ne bırakacağımız ile ilgili büyük sorumluluk sahibi olduklarını düşünüyorum.

İstanbul’u 5 duyunuzla tanımlamanızı istesem..

İstanbul’un balık çarşıları karakteristiktir, hele bir açken girin bir tanesine, Üsküdar, Kadıköy, Beyoğlu… her bir balığın, ekmeğin, köşede yeni kavrulan kahvenin, taze sebze ve meyvelerin kokuları birbirlerine karışır ancak hepsi de saygılıdır, kimse bir adım önden gitmez.

Renkler en canlı halleriyle tezgahlarda serilmiştir, koca bir paletin içindesinizdir, dokunmak serbesttir. Sesler her telden söyler, sıkı pazarlıklar vardır, davetkar sloganlar, kendi kendine fısıldayarak yapılan cüzdan hesapları… Elbette İstanbul rakıdır, kahvedir… Benim İstanbul’um sohbet sever…

İstanbul için bir hayal projeniz var mı?

Geçmişin özenli mimari estetiğini, teknoloji ile günümüz gereksinimlerine uygun halde yeniden yorumlanması, koruma ve restorasyon adı altında yapılan çalışmaların hakikaten asıllarına sadık kalma nezaketi ve sorumluluğu ile sürdürülmesi… ve özellikle terk edilmiş halde bekleyen bir çok güzelim yapının, üreten insanlara atölyeler olarak tahsis edilip, yaşar (ve yaşatır) hale getirilmesi…

www.isilgonen.com

 

Işıl Gönen

İstanbul Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü 
eğitiminin ardından, 2000 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. 
Katıldığı çeşitli fuar ve karma sergilerin ardından 
Amak-ı Hayal (2010), 
Evvel, Ahir… İçinde (2011), 
Herkes Kendi Mit’inde (2012),
Balık Deryanın İçinde, Deryadan Habersiz (2013)

adlı solo sergileri ile Derinlikler Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluştu.

1 yorum
  1. Afife İlsever diyor

    Ellerine ağlık Işıl Gönen'in. mükemmel çalışmalar..

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.