Burçin Erdi: “Barok dönemde ışık kaynağı mum iken, artık bilgisayarlar, telefonlar, elektronik aletler olarak gözüktü bana.”

0 708
“Yusufçuk”, tuval üzerine karışık teknik, 116 x 200 cm. 2013

Burçin Erdi’nin “Transformasyon” solo sergisi  Ankara’dan sonra, şimdi de 19 Kasım – 8 Aralık arasında İstanbul Seyrantepe’deki Summart Sergi Salonu’nda  açılacak. Işık oyunları ile çok ilginç bir sergi.. Kaçırmayın derim..

Ressam Burçin Erdi dört yıldır İspanya’daydı.. Başarılarını duyduk, gururla takip ettik.. Ankara’da Nisan ayında açtığı sergisi “Transformasyon”da tekniği, duygusu ve fikriyle de büyük beğeni toplamıştı.

Moda’daki atölyesinde soğuk kahvesini içtim. Öyle lezzetli bir sohbet  ettik ki.. tamamını aktarabilmem zor.. Eserlerini yakından gördüm. Üç boyutlu etkisi yaratan renk, teknik ve yerleştirmelerinden, fikirlerinden çok etkilendim…
Sanatçı kimliğinizin gelişim ve değişimini anlatır mısnız?

Mimar Sinan Üniversitesi resim bölümü mezunuyum. Yüksek lisansımı ve sanatta yeterlilik programını da aynı üniversitede tamamladım. Öğrenciliğimden itibaren aralıksız, aktif olarak resim yapmaktayım.

Doktoramı  yaparken tez çalışmam vasıtasıyla İspanya’da dört yıl yaşadım ve çalışmalarıma devam ettim. Bu süreçte  Avrupa ülkeleri  ve Amerika’da sergilerim devam etti, bienallere ve fuarlara katıldım.

Ankara’daki son sergide resimlerinizdeki özel ışıklandırma birşeylere gönderme yapıyor gibi..
Herzaman görünenin ardındakiydi beni çeken. Son sergimde özel bir ışıklandırma kullandım. Resimlerimin bir yüzünü mavi ışık altında çalıştım. Mavi ışık altında başka bir görselle karşılaşmayı hedefledim.

Ben bu ışığa günümüz barok ışığı dedim. Barok resimde ışık kaynağı resmin içindedir. Barok dönemde ışık kaynağı mum iken, artık bilgisayarlar, telefonlar vesaire elektronik aletler olarak gözüktü bana. Bu ışığı mavi gördüm ve onu resimlerin içine koydum. Günümüzde çok sıradanlaşmış bir konuydu bu, hepimiz günümüzün bir bölümünü bu ışıkta geçiriyoruz. Buralardan haberleşiyor, buralardan ülkeyi ve dünyayı takip ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İstanbul projeleriniz nedir?

Ankara’da açtığım Transformasyon sergimin devamını istanbul’da da gerçekleştirmek istiyorum. Bu sergide resimde üçüncü boyuta bir geçiş yaptım. Bunu geliştirmek istiyorum.
Ayrıca farklı disiplinlerin biraraya gelerek oluşturduğu daha boyutlu projeler yapmak istiyorum.. Sinema, dans, müzik, resim ve heykel vs… Heyecanın sıcak kalması, paylaşılması ve farklı şeylerle birbirini besleyebilmesi için…
Toplumla sanat arasındaki ilişki hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Toplumumuzda sanatın ürkütücü bir yere konulduğunu düşünüyorum. Toplumdan uzaklaştırılmış, yüceleştirilmiş bir yer.. Bu kırılmalı..
Sanatçı toplumun bir parçasıdır.  Bunu hissetmesi ve  hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Toplum ve sanatçı birbirlerini şablonlaştırıyor. Sanatçının bir tanımı yoktur. Şablonu olamaz.. Toplum bunu seviyor.. Sanatçının giyimi, kuşamı, yaşamı, marjinal bir yere konuyor…

Yaşanan gerçeklerden kopulmamalı, görüneni -her ne kadar ardındakine bakıyorsak da- reddetmemeliyiz. Hayatın içinde omalıyız. Gerçekliğiyle yaşamalıyız. Sanatçı kendini de sanatını da yabancılaştırmamalı..

“Gündüz Bekçisi”, tuvalüzerine karışık teknik, 240 x 200 cm., 2013

Sanattan anlamıyorum… cümlesine ne diyorsunuz?

Anlaşılmıyorsa sanattır… var ya.. Sanatçı da, sanat  da yüceltilip duruyor. Uzaklaştırılıyorlar. “İyi iş” iyi iştir. Kendini hemen belli eder.. Ayırdına varmak için müthiş bir alt yapı gerekmiyor.

Sanat dünyasının bariz problemi nedir sizce?
Sanat dünyasında özellikle ülkemizde, birbirimizden çok uzaklaştığımızı hissediyorum. Farklı alanlardan insanların biraya gelerek daha zengin üretimler yapılması gerektiğini düşünüyorum. Öğrenmek sonsuzdur ve birada daha doğru ve heyecanlı çalışmalar yapılabilir. Disiplerin biraya gelme zamanıdır bence.
Sanat ve mutluluk ilişkisi nedir sizce?
Sanat  üretimimde malzemem ne olursa olsun bu bir mutluluk arayışı.. Malzeme benim hayatım. Üzüntü, mutluluk, sevinç.. Herhangi bir duygu veya yaşananalar, zaman, gündem.. Hayatın kendisi benim malzemem.
Beslendiğiniz kaynaklar nelerdir?
Sanatımın malzemesinin hayat olduğunu düşündüm hep. Yaşadıklarım, gözlemlerim harmanlanarak resimlerimin içerisinde yerlerini aldılar.  Gözlemlediğim herşeyin bana ve resimlerime katlanarak değer kattığını düşünüyorum.
En derin içerikli anlatımların, sadelik ve samimiyetten geçtiğini düşünüyorum. Önce insan kendini betimlemeli, kendini beslemeli ki samimi tutumu ile insanlara ulaşsın. Sanatçı doğal olmalı Yaşanan zamandan, değişimlerden, teknolojinin getirdiklerinden, bilimin geldiği yerlerden  kopmadan gözlem yapmaya devam etmeli.
  
“Dybbuk”, tuval üzerine karışık teknik, 160 x 200 cm., 2013

Beğendiğiniz sanatçılar kimler?

Her sanatçıda başka bir şey görüyorum. Farklı  yönleriyle farklı zamanlarda beni etkiliyor,  dikkatimi çekiyorlar.. İsim veremiyorum…
“Kayıp”, tuval üzerine karışık teknik, 116 x 200 cm., 2013

Sevilla’daki serginiz gurur verici bir haberdi.. İzlenimlerinizi aktarabilir misiniz?

İspanya, Sevilla, Casa de la Provincia Sanat Galerisi’ndeki sergim oldukça önemli bir sergiydi benim için. Eski bir saray olan bina, günümüzde müze ve kültür sanat buluşma noktası olarak kullanılmakta. Konumu Sevilla’nın en bilinen Triunfo meydanında üçgenin bir parçasıdır. Alcazar bahçeleri, Giralda Kathedrali ve Casa de la Provincia vilayet binası olarak geçer. Dünyanın birçok bölgesinden insan bir müze şehir olan Sevilla’yı görmeye gelir.
Sergim çok sayıda izleyici ile buluştu. Bu mekan dünyanın ve İspanya’nın çok sayıda önemli sanatçılarına evsahipliği yapmıştır. Müze koleksiyonunda bir resmim yeralmakta. Sergimin açılışını belediye başkanı yaptı. Bana orada verilen değer, Türkiye resim sanatının hatırı sayılır bir seviyede olduğunu göstermektedir.
 
Yaşadığınız şehirlerde sanat nasıldı?
Yaşadığım şehirlerde sanat, günlük yaşamın her yerindeydi.. Yaşadığım herşey resmime farklı yollarla katıldı. Bazen bunu sonradan görsem de, yaşadığım herşey bir şekilde varlığını hissettirdi.
Akşam yemekleri temasından yola çıktığım resimler değişimini kendi içinde gösterdi. Türkiye’deki akşam yemekleri, İspanya sofralarına döndü. Sofralarda derin sohbetler içindeki insanlar zamanla ayağa kalktı, içselleşti. Sorgulanan  da sorgulayan da değişim geçirdi.  Bazen dışardan gözlemledi sadece, bazen iç sorularla yüzleşti., kendini sorguladı. Tesadüflere izin verdi.
“Yerçekimi”, tuval üzerine karışık teknik, 160 x 200 cm., 2013

İstanbul’u beş duyunuzla tanımlayabilir misiniz?
Kontrastlar geliyor aklıma hemen.. Koku deyince bir yandan ferahlatıcı deniz-iyot kokusu öte yandan ağır insan ve ızgara kokuları.. Martı seslerinin yanısıra gürültüler..  Deniz ve kalabalıklar.. İstanbul’un tadı elbette rakıdır benim için… Rakının tadı İstanbul’un dışına çıktığınızda aynı değil..
Coğrafi konumuyla İstanbul bir kesişim noktası. İçinde bir çok farklı kültür ve doku barındırıyor. Büyük bir zenginlik, benim için de, sonsuz bir malzeme kaynağı..
Tarih ve kültürler İstanbul’u katmanlaştırmıştır. Her bölgesinde çeşitlilik gördüğünüz şehir, aidiyet duygusuyla yüzleştirir sizi. Neye aitsiniz? Burada büyümüş olmak bile yabancı hissettirir bazen. İstanbul’u yaşamak, çokluğu yaşamak, her an her duyunun açık olmasını gerektirir. Sanki bir anda birçok hayat yaşıyormuşsunuz gibi.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.