Kemal Özen: “İstanbul için bence kimsenin projesi olmamalı.. Birisinin hayali bir başkasının kabusu olabiliyor.. İnsanlar birbirleriyle, hayvanlarla ve doğayla barış içinde ve mutlu yaşasınlar yeterli. Bu dünyanın her yerinde geçerli.”

0 263

Sanatorium Sanat Galerisi’nde bu ay genç bir sanatçının sergisi var. Kemal Özen. Serginin ve eserlerin isimleri dikkatimi çekmişti. Ressam, yakın zamanda kaybettiğimiz Ahmet Erhan’ın “Zamanı Oy, Sesini Sakla” isimli şiirinden alıntılamış serginin adını.

Resimlerinde kendinizden izler bulacaksınız, benim gibi… bazı eserler beni gülümsetti, bazıları acı verdi…   Toplum baskısı, kurallarla çevrili hayatımız, kendimizi kıstırılmış hissettiğimiz çoğu an, kendimizden vazgeçmek zorunda kaldığımız anlar, açığa çıkaramadığımız arzu ve heveslerimiz, travmalarla dolu çocukluğumuzu resmediyor. Sanatçıyı takip etmekde yarar var..

“İyi Çocuk Ol, Acınla Büyü”
23 Ekim – 24 Kasım 2013
”Aslında Buradayım Aslında Yokum”100 cm, Tuval üzeri yağlıboya


Sergide yer alacak eserlerinizin isimlerini buradan paylaşmak ister misiniz? 
İlgimi çekti sanırım okurlarımızı da düşündürecek…

Sergide izleyiciler için hazırlanmış listeler mevcut, ancak  buradan ipucu vermek güzel olacak:
”Gel Beraber Olsun”,
 ”Türk Hamamı Hakkında Bir Sır”,
”Bugün Beni Aramayın, Tüm Gün Dinleneceğim”,
”Beni Buradan Alın”,
 ”Kafamı Dağıtamıyorum”,
”Ben ve Arkadaşlarım”,
”Senin Deden”,
 ”Şimdi Sizin Gibi Görünüyor muyum?”,
”Başka Başka Dertler”.

Sanat çalışmalarınıza hangi dürtü ile ne zaman başladınız?
Ne zaman  başladığını hatırlamıyorum ancak insanın içinde bu dürtü varsa önüne hiç bir şekilde geçilemiyor. Ben de  küçükken evin duvarlarını, yorganımı, kapıları vs. boyadığımı, resimler yaptığımı biliyorum.

 
Sergi konseptinizden bahseder misiniz? Nasıl doğdu?
Sergide artık gittikçe daha da baskıcı bir toplum haline gelen bu ülkede yaşamaya çalışan kendini farklı hisseden bireylerin sinmişliklerini ve çaresizliklerini anlatmaya çalışıyorum. Sergideki işler çok başka okumalara da açık tabii ki, bu da benim hoşuma giden başka bir ayrıntı.
Resminizin gelişimini kendi vizörünüzden anlatır mısınız?
Bu sorunuza 20 yıl sonra sanırım daha iyi cevaplar verilebilir. Bunu da sanat eleştirmenleri yapabilir sanrım.

 

Eserinizi ortaya koyarken sizi besleyen unsurlar, olaylar ve düşünceler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu dünyada mutlu olabilmek için her şey varken insanların neden mutsuz olduğunu ya da mutsuz edildiklerini sorgulamam sonucunda elde ettiğim cevaplardır beni yönlendiren…
 
Sanatı mutlulukla nasıl ilişkilendirebilirsiniz?
Sanat mutlulukla nasıl ilişkilenir.. Sanatçı olarak eğer düşündüğüm ya da anlatmayı istediğim duyguyu imgeye dökebiliyorsam mutlu oluyorum. İzleyici olarak ise benim gibi hisseden başkaları da olduğunu görmekten mutlu oluyorum. Bu çok fiziksel bir şey tabii ki.
 
Hayranlık duyduğunuz sanatçılar var mı?
O kadar çok ki! İsim listesi yapmak unuttuklarım için benim açımdan üzücü olur. En üst listemde Yüksel Arslan, Sarkis, Taner Ceylan, Rubens, Rembrand, Van Gogh, Goya, Bosch, Richter, Böcklin başladım mı duramayacağım.. edebiyat, sahne sanatı ve müziğe girmiyorum bile.
 
”Hey!”
100 cm., Tuval üzeri yağlıboya

Sanatın ve sanatçının size göre tarifleri nedir?

Bilemiyorum… Sanata ve sanatçıya tarif vermek bir nevi sınır çizmek gibi geliyor bana. Ancak bu iki kavram da uçsuz bucaksız bir alan.
 
Sanatçının ve sanat izleyicisinin birbirine etkileri nelerdir sizce?
Buna Gombrich çok güzel br sözle cevap veriyor aslında. Diyor ki; ”…Oysa, mavi gök ve yeşil çayırlara ilişkin duyduğumuz her şeyi unutmayı bir denesek; sanki bir keşif yolculuğunda, başka bir gezegenden şimdi gelmiş ve dünyayı ilk kez görüyor gibi olsak, işte o zaman nesneler daha değişik ve şaşırtıcı renklerle görünebilirdi bize. Evet, ressamlar da bazen bir keşif yolculuğuna çıkmış sanırlar kendilerini. Onlar dünyaya yeniden bakmak; ten renginin pembe, elmaların sarı ya da kırmızı olması gibi kabul edilmiş kavram ve önyargılardan kurtulmak isterler. Bu basmakalıp düşüncelerden kurtulmak kolay değildir elbette ama bu kalıplardan en çok kurtulan sanatçılar, çoğunlukla en ilginç yapıtları verirler. Doğada var olduklarını hiç düşlemediğimiz yepyeni güzellikleri görmeyi bize öğretenler de onlardır. Eğer onları izleyip, onlardan bir şeyler öğrenirsek, kendi penceremizden şöylece bir dışarı bakmak bile heyecan verici bir serüvene dönüşecektir. ” Sanatçının izleyiciye verebileceği en güzel hediye budur diye düşünüyorum.
İstanbul’un hangi mekanları daha çok ilginizi çekiyor?
Istanbul’a bu 4 ya da 5. gelişim. Samsun’da yaşadığım için İstanbul’a uzun süreli gelemedim. O yüzden de bu koca şehrin ve büyük tarihi geçmişinin bıraktıklarını henüz tam olarak keşfedemedim. Ancak gezdiğim ve gördüğüm tüm tarihi yerler büyüleyiciydi.
 
İstanbul için bir hayal projeniz var mı?
Bence kimsenin böyle bir projesi olmaması gerekiyor. Birisinin hayali bir başkasının kabusu olabiliyor. İnsanlar birbirleriyle, hayvanlarla ve doğayla barış içinde ve mutlu yaşasınlar yeterli. Bu dünyanın her yerinde geçerli.
 
İstanbul’u beş duyunuzla tanımlamanızı rica etsem…
Çok zor sorular soruyorsunuz 🙂 İstanbul‘u kavramak 5 duyudan fazlasını gerektiriyor sanki.
6. his dediğimiz olay olmadan İstanbul’u İstanbul gibi anlamak çok zor.  
Görme: uzaklık,
Koku: yabancı,

Tat: kırmızı şarap,
dokunma: özlem,
İşitme:çağrı.

 

Kemal Özen
1984’te Samsun’da dünyaya geldi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden 2012 yılında mezun oldu. Halen Samsun’da yaşıyor.
Sergileri: Soğuk Yemek, Galerist, İstanbul, 2010. (solo) Ateşin Düştüğü Yer, Depo, İstanbul, 2011. (grup)

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.