ZaZü Monologları 1 – Her kim olarak size yansıyacaksam O’yum…

0 71

– Tak tak

– Kim O?
– Kim olsun O?
Genel diskurdan yola çıkarsak, “Merhaba, bendeniz Yasemin, nam-ı diğer Zazü”. Ben kim miyim? Çokça saçmalamayı seçen, haddini fazlaca aşıp tırlatma pahasına düşünen kendi içinin maskotu, efradın çatlak kiremidi, sevgilisinin fırlaması, ailesinin değerli dengesizi biri işte. Her kim olarak size yansıyacaksam O’yum aslında.
 
Bundan bir iki ay evvel sevgili Ayşe Gülay Hakyemez ile tanıştım. Bir çırpıda kendisine beyin çtönklemesi (tamamen benim saçma tabirimdir) yaşattığımdan mütevellittir sanıyorum, bir anda “benim blogumda yazar mısın?”, deyiverdi. Blog ne, siz kimsiniz, ne yazacağım, hayatın anlamı nedir falan gibi soruları dizmeden, “oluuur” dedim. İşin güzel tarafı da bu talebinin hâlihazırda gerçek bir sebebi olup olmadığını kanımca bilmemesidir ve aslında gerçek sebep de bu durumun ta kendisidir.
 
Hepimiz bir şekilde konsantre olup, konsantre işler yapmak arzusundayız. İşimize konsantre olmak ne önemlidir, öyle değil mi? Her şey listeli, sıralı, zamanlı olmalı. Her ne yapıyorsak emin adımlarla yol almalıyız ki hata payımız kalmasın. İlişkilere gelirsek o da öyle. Tanış, buluş, öpüş, koklaş, yat, kalk, evlen, dalaş… Hepsi planlı olmalı. Nizam, intizam pek değerli, pek vazgeçilmez. İpin ucu kopmamalı. Aman! Yoksa sonu naçar, sonu kıyamet, sonu… Hangi son? Ne zaman başladığını bilen var mı bu kargaşanın, muammanın?  
 
“Dar alanda kısa paslaşmalar” Pek severim bu sözü. Hayatın büyük resimde tek özü de bu bence. Bir şekilde pilimiz tükenene kadar yaşıyoruz işte. Anlamlar, değerler, hüzünler, mutluluklar, umutlar içinde bir öyle bir böyle yoğrularak şekillendiriliyor, sonunda da değersiz bir bezle paketlenip uğurlanıyoruz. Bu noktada diyorum ki, yaşadığın an içinde sana dokunan her şeyi fark et ve ne olur, bol bol, sindire sindire gülmenin tadına var. Bunun için de ne konsantre olmayı bekle, ne plan yap ne de zamanını kolla.. Sadece kıkır kıkır, bağıra çağıra, her nasıl iyi geliyorsa öyle gül ve müsait zamanlarında da güldür. İnan daha iyi gelecek.. Biliyorum.
 
Yazacaklarım ne mi olacak? Tüh! Pek düşünmedim. Düşünmeden konuşmayı da yazmayı da seviyorum. Monolog gibi.. Öyle deniz mantarlarının üreme fonksiyonlarından falan bahsedemem ya da ne bileyim büyük filozofların tartışılan o büyük değerlerinden. Zaten öyle derin derya ayaklarında da değilim ki istesem de olamam. İçtiğim su nefes boruma kaçtığında ne hissediyorsam onu yazar, söyler gibi yazar, çizerim. Sizler de bu durumdan kendinizde bir şeyler bulabilirseniz ne âlâ, bulamazsanız bekleyin illaki bir şeyler çıkar. Sınırsız sonsuzlukta, ancak bilebildiğimiz düdük kadar Samanyolu’nda, bir avuç toprak kabilinden şu dünyada  “insan” adı verilen varlıklar olarak bulunuyoruz. Ortalama bir ömrümüz var ve ne acıdır ki hiç birimizin bir diğerinden çok da farkı yok. Neden mi acı? Hepimiz farklı, hepimiz özel, hepimiz bir “Unicorn” olmak istiyoruz da ondan. Bu “değişmeyen tek şey değişimin kendisi” demek gibi bir şey.
 
Herkesten biri olarak, yakaladıklarımı ya da yakalayamadıklarımı yazar, mümkün olduğunca gülmeye ve güldürmeye çalışırım sanıyorum. Didaktik bir tavrımın olduğunu kabul ediyorum. Türkçesi biraz ukala demek doğru olur ama ne yapayım nihayetinde en az sizler kadar ben de bir insanım ve bunu da çok seviyorum.
 
İki haftada bir sizleri monologlarıma tanıklık ettirmeye gayret sarf edeceğim. 
Görüşmek üzere…

 

ZaZü
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.