Sezen Tulgarer: “Bazen tasarım kendi malzemesini kendi seçiyor. O zaman sözü ona bırakıyorum..”

0 355
“Hayal Perdesi” kolye

Datça’da yaz şahanedir. Kış ise bir başka güzel.. Zaman hobilerle, dostlarla geçer. Kime sorsan bir kursa yazılmıştır. Resim, seramik, çini, ahşap boyama, dikiş, kanaviçe, flüt.. Ben de takı kursuna gidiyorum. Eğitmenimiz Sezen Tulgarer ile tanıştırayım sizi..

Datça’ya niçin ve ne zaman geldiniz? Mesleğiniz nedir?
Datça’ya yerleşeli 1,5 yılı geçti. Niçin sorusuna cevap vermek biraz güç, benimkisi bir yol hikayesi diyelim. Hikayenin başladığı yer bundan yaklaşık altı yıl önce İstanbul’da yaşayan, Avukat Sezen Tulgarer’e götürüyor bizi. Şimdi bakınca başka birinin hayatı gibi..

Hukuk fakültesini kazanarak yıllardır hayalini kurduğum şehre, İstanbul’a taşınmıştım. İyi bir hukukçu olmak için çok çabaladım ve nihayetinde kâğıt üzerinde güzel, başarılı bir hayatım oldu. Kağıt üzerinde diyorum çünkü sistem fena halde yakamı sıkmaya başlamıştı ve yaptığım iş artık içimi çürütüyor gibi hissediyordum. Köklerime, beni en çok mutlu eden şeye dönme arayışım ellerimle çalışmanın, üretmenin verdiği hazzın peşine düşmeme yol açtı. Dışardan zor görünse de ben hayatımın kalanında ne yapacağımı bildiğim için şanslı bir insandım ve yeteneğim de beni bu yönde destekliyordu.
Sonuçta İstanbul’dan koşarak kaçtım ve İtalya’ya yerleşerek hobi olarak başladığım mücevher tasarımını mesleğe çevirmek yolunda çağdaş kuyumculuk eğitimi almaya başladım. Yaklaşık dört yıl süren İtalya serüveninin ardından memlekete dönecektim ama nereye? Aslında Datça’ya ilk gelişim bu konuyu düşünmek içindi; kafamı biraz rahatlatıp sağlıklı karar verebilmek için. Geliş o geliş…


Datça’da yaşamaktan mutlu musunuz? 
Birçok şehir ve ülkede yerleşik dönemlerim oldu. Gittiğiniz her yere kendinizi de götürüyorsunuz. Siz kendinizden ne kadar hoşnutsanız yaşadığınız yerden de o kadar hoşnut oluyorsunuz. Tabi ki Datça gibi küçük yerlerde yaşamanın zorluk ve kolaylıkları var, buraya şehirli alışkanlıklarınızı taşımaya kalkmadan burayı olduğu gibi kabul ederseniz, doğasıyla insanıyla uyum içinde huzurlu yaşayabilirsiniz.

Günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?Mücevher tasarımcısı ve kuyumcu ustasıyım, kendi tasarımlarımı üretiyorum. Çok şükür.. Tipik bir oğlak burcu olarak zamanımın çoğunu işime harcıyorum. Çalışmak demek tezgâh başından kalkmadığın saatler, günler demek değil. Onlar da oluyor elbet. Fakat yaratım süreci için beslenme her zaman devam eden bir şey ve bu sizi 24 saat kayıt yapar hale getiriyor. 

“Zogan”, bilezik


Tasarımlarınız zaman içinde nasıl bir değişim ve gelişim gösterdi?
Tasarımı etkileyen pek çok faktör var, bu bir yaratma süreci ve beslenme kaynakları çok grift. Kendinizle verdiğiniz mücadele, tanıma, kabul etme, oluşma çıkış noktası. Buna ürettiklerinizle dert anlatma çabası da ekleniyor. Farklı teknikleri, değişik malzemeleri tanımak teknik olarak sınırlarınızı genişletiyor. Hem tasarımcı, hem de üretici olduğumdan el becerimin gelişmesi tasarım aşamasına katkıda bulunuyor diyebilirim. 


Takılarınızı kimlerin üzerinde görmeyi seviyorsunuz?
Onlara ihtiyacı olanların…Takı kullanmakta pek çok motivasyon var; korunma, sosyal statü gösterme, kendini ifade etme, estetik beğeniler, vs…Benim ürünlerimin her zaman bir hikayesi var, değerli madenden yapılıp değerli taşlarla bezenmesi veya görece güzel olması benim için tek başına bir şey ifade etmiyor. Takılarım anlattığım hikayede kendinden bir parça bulan, taşıdığında onu iyi hissettiren insanlarla buluştuğunda çok mutlu oluyorum, genelde de böyle oluyor aslında. Kişiye özel çalışmayı da bu yüzden çok seviyorum.

 

Kullandığınız malzemeler ve takı tasarımlarınız arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız? En sevdikleriniz hangileri? Neden onları seviyorsunuz?
Gümüş ve ahşap şu an en çok kullandığım materyaller.. Metal işleme açısından altın ve gümüş ile çok rahat çalışıyorum. Kullanım alternatifleri temiz ve geniş olduğundan gümüşe yönlendim. Fakat tasarım bazen kendi malzemesini kendi seçiyor. O zaman sözü ona bırakıyorum.

Beğendiğiniz ve izlediğiniz tasarımcılar kimler?
Sürekli takip ettiğim iyi hazırlanmış blog ve web sayfaları var. Bu mecralardan isim olmamış çok yetenekli tasarımcılara da ulaşmak mümkün, örnek vermek gerekirse çağdaş takıda Klimt02 web sayfası mükemmel bir başvuru noktasıdır.

Bunun yanı sıra zamansız ustalar var ki benim için üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen vazgeçilmezdir..  Benvenuto Cellini’nin dehası her zaman bir okul gibidir.

 

 

Tasarımlarınızı yönlendiren ilham vericileriniz neler?
“Tarih” en çok heyecanlanıp beslendiğim kaynak. İlk projem “Hayal Perdesi” doğduğum topraklardan Karagöz ile Hacivat efsanesinden ilham almıştı. 

 

Floransa’da yaşadığım zamanlarda tutkuyla çalıştığım “Rönesans/Yeniden Doğuş” koleksiyonu da kendi şahsi rönesansımla tarihi gerçeklik arasında yoğrulmuş bir proje olarak ortaya çıkmıştı.

Şimdi neden Datça’dan gidemedim daha iyi anlayabilirsiniz. Her sabah kendime  Knidos medeniyetinin topraklarında nefes aldığımı hatırlatıyorum.


Seyyahlıksa beni ben yapan, başladığım yerden beni buralara getiren ilham kaynağım. Sohbetimizin en başında söylediğim gibi benimkisi bir yol hikâyesi. Ne Datça’dan sonraki durağı tahmin edebilirim ne de Datça’nın son durak olup olmadığını. Fakat bir diğer taraftan neyin ilham olacağını da öngöremezsiniz, kalbimi hızlandıran, sıkıştıran ya da sarmalayan her şey olabilir, bir ses, bir fotoğraf, bir anı, bir insan, bir an…

Mutluluğu tarif etmenizi istesem..
Sanırım bir çeşit tatmin olma hali.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.