Baharda Como Gölü…
Galleria Vittoria Emenuelle/Milano |
Son yıllarda seyahat bloglarına gözatmadan seyahata çıkmıyorum. Gezi bloglarında okuduğum birçok doğru değerlendirmeden yararlandığım için ben de aynı şeyi yapmaya karar verdim.
Burada, Ayşe Gülay Hakyemez dostumun blogunda, sizlerle sık sık gezi izlenimlerimi paylaşacağım.. İlk yazımı geçen ay yaptığım son seyahatime ayırdım. Como Gölü’ne..
İtalya anlamadığım bir şekilde beni çeken bir ülke.. Gezilesi her köşesiyle.. gittiğimde hiç yabancılık çekmediğim bir ülke.
Seyahatlerimi genelde çok önceden organize eder, aylar öncesinden araştırmaya başlayıp en özel bölgelere gitmeyi planlarım. Amacım sadece görmek değil oraları yaşamak da.. Como’da da öyle oldu.
Milano seyahatlerine sıkıştırılmış günübirlik turlar yerine hedefim doğrudan Como Gölü’ydü.. Sindire sindire..
Paris’te okuyan kızımın Paskalya tatilini (14-18 Nisan 2014) fırsat bilerek, ilk olarak deneyimlediğim Easy Jet ile Paris’te buluşup Milano’ya uçtuk.
Milano, İtalya’nın en modern şehri. İki havaalanı var. Malpensa Havaalanından Milano’ya 20 dakikada bir shuttle kalkıyor. Görmeden olmazdı. Duomo katedrali’nin bulunduğu meydanda dinlendiken sonra Galleria Vittoria Emanuelle’de spagettilerimizi yedik. Milano’nun en büyük tren istasyonu Centrale’den Varenna’ya hareket ettik.
Milano’dan Coma’ya gelip tekne turu yapsanız bile Como Gölü’nün bu eşsiz güzelliğini ruhunuza sindirmeden geri dönmüş olmamak için tavsiyem, herkes gibi Como’ya değil, o hızlı turlarda önünden geçip, ya da sadece inip bir yürüyüş yapıp yemek yiyebildiğiniz Bellagio’ya gitmeniz.. Ben öyle yaptım..
Bellagio’da konaklayacağımız için biz Milano’dan Como’ya değil, Varenna’ya tren bileti aldık. Como’dan tekne ile Bellagio en az bir saat sürüyor. Varenna’dan ise 15 dakika..
Bellagio iskelesinde bizi mor salkımlarla süslü kafeler karşılıyor, fotoğraf çekmeyi bırakıp alelacele inmeye çalışıyorum.. İskeledeki denizciler gülümsüyor, gerçi acele etmeye gerek yok, gemi kaptanı bu güzelliği fotoğrafladıktan sonra inebilmeniz için hiç acele etmiyor.
1907 yılından kalma Art Nouveau binada kendimizi evimizde gibi hissediyoruz… ufak bir farkla.. seçtiğimiz oda göl manzaralı… İçeri girdiğimizde Como Gölü bizi kucaklıyor. Üstümüzü değiştikten sonra daracık merdivenli sokaklarda yürür buluyoruz kendimizi…
Sabah 8’de kalkıyoruz. Yıllar boyu tarihe eşlik etmiş merdivenlerden kahvaltı salonuna iniyoruz. Rüzgar dinmiş, Como gölü sakin. Önümüzde boylu boyunca uzanıyor..
Bir saatte hızlı gidişi seçtiğimiz için kapalı katamaranda yolculuk yapmak fikri önce keyfimi kaçırsa da doğanın güzelliği bunu çabuk unutturuyor.. Como’ya varıyoruz.
Acıktığımızda tekrar Duoma Meydanı’ndayız.. Yer bulabildiğimiz ilk kafeye oturuyor, hayatımızın en güzel pizzasını yiyoruz. Şarap eşliğinde tabii..
Tekrar göl kenarına indiğimizde Caffe Rossi’de dinlenip, ardından otelimizin arkasındaki tepeyi tırmanıyoruz. Gölün diğer yakasındayız şimdi. Cennetteymişiz gibi.. Keyifle sessizliğin ve dinginliğin içinde yemeğimizi yedikten sonra otelimize dönüyoruz.
Bir sonraki gün bindiğimiz deniz taksi, masmavi gölde bizi Lenno’da, gölün en ünlü villasına götürüyor. Villa del Balbianello…
Bütün bir kış boyunca bilgisayarımda wall paper olak beni bekleyen yere doğru rüzgarla yaklaşıyorum.. Villa del Balbianello, 18. yüzyılda, Kardinal Angelo Maria Durini için yapılmış, daha sonra birçok kez el değiştirmiş. Son sahibi İtalyan kâşif ve işadamı Guido Monzino olmuş. Hiçbir mirasçısı olmadığı için devlete kalan bu ilginç villa, Yıldız Savaşları, Casino Royal, Ocean’s Twelve gibi filmlere ev sahipliği yapmış bir mekân..
Yine şarap, yine keyif.. Günü batırıp Tremezze villalarının muhteşem bahçelerini seyrede seyrede Bellagio’ya dönüyoruz. Son tatil akşamı yemeği için seçimimiz Bellagio’nun en güzel restoranı Suisse Restaurant..
Ertesi sabah, Como’da uyanmanın keyfini çıkaran ahestelikte kahvaltımızı ediyor, bizi Varenna’ya götürecek vapura biniyoruz. Arkamızda Bellagio, Alp dağlarının gölgesinde Menaggio’ya uğrayarak Varenna kıyısına yanaşıyoruz.
Trenimize henüz 2 saat olduğundan bu sakin kıyı köyünde kısa bir yürüyüş yapıp, öğlen yemeğimizi yiyoruz. Varenna, evleri arasında merdivenli dar sokaklar tek bir caddeye açılan küçük bir ortaçağ limanı… Huzur veriyor..
Büyüleyici güzellikte bir tatili bitirmiş olmanın hüznüyle Milano Centrale tren garına, oradan da shuttle ile Milano Malpensa Havaalanı’na geçiyoruz.
Hep güzel tatilleriniz olsun!
Eline saglik cok ozel yazmis sin.tesekkurker
büyük bir emek verilerek özenle yazılmış bir yazı.. kalite kokuyor adeta… okuyucuların işine yarayacağı kesin… paylaşım için yazara sonsuz teşekkürler..
Beğenmenize çok sevindim. Gezi yazılarımız devam edecek..
İlginizi çekmesine sevindim..
Eline saglik cok ozel yazmis sin.tesekkurker