Kemal Aslan: “Elinde sadece gitarıyla korkusuzca ilerleyişi beni çok etkilemişti ve iyi bir fotoğraf çektiğimin farkındaydım…”

0 295

Gezi’nin en iyi fotoğraflarından biriydi Kemal Aslan’ın “Love and Revolution”u… Şimdi sergi sergi dolaşıyor. Tanımak istedik sahibini.

Fotoğrafçılığa nasıl başladın?
İzmir’de fotoğraf eğitimimi tamamladıktan sonra İstanbul’da çeşitli fotoğrafçıların yanında staj ve asistanlık yaptım. Fotoğrafa yaklaşımı ile en önemsediğim isimlerden olan Cemil Ağacıkoğlu da bunlardan biridir.

Geçtiğimiz yıl Camera Work adında kendi stüdyomuzu kurduk. Ticari işlerin yanısıra fotoğraf projeleri ve sanatsal üretimin de gerçekleştiği bir atölye yaratmaya çalışıyoruz. Fotoğraf eğitimi almaya başladıktan bir süre sonra ilk kez 2001 yılı 1 Mayıs’ı ile başlayan ve hala devam ettiğim, toplumsal olayları konu alan fotoğraf projelerimde yıllar geçtikçe fotografik dil anlamında değişimler yaşıyorum.

İzmir, İstanbul, Diyarbakır’da öğrenci eylemleri, 1 Mayıslar, işçi eylemleri, nevrozlar, kitlesel basın açıklamaları, Cumartesi Anneleri gibi birçok eylemi fotoğraflamaya çalıştım. Özellikle 2013 Mayıs ayı sonunda başlayan “Gezi Olayları” bu projelerin en önemli yerini oluşturdu. Genel olarak belgesel fotoğraf alanında çalışmalar üretiyor olsam da fotoğrafın farklı dillerini de kullanmaktayım. Belgesel video projeleri de üretmekteyiz.

Bu hafta Fransa Touzac’taki Chabram Modern Sanat Merkezi’nde açılan “Istanbul is Calling” sergisine katılımın nasıl gerçekleşti?
Gezi olayları sırasında  çektiğim “Love and Revolution”  adını taşıyan fotoğrafım dünyanın birçok ülkesinde sosyal medyada takip edildi. Gezi’nin sembolleşen fotoğraflarından biri oldu. İstanbul Bienali sırasında Archive Galata’da temeli atılan, kuratörlüğünü Olivier Cerri’nin yaptığı bu sergiye benimle beraber William Feitosa, Nicolas Maalouly, Yaky Bonacic-Doric, Mert Tugen, Sedat Girgin, Kaptain Bear, Charles Emir Richards, Tunc “Turbo” Dindas, Craoman, Nathalie Shau, Antonio Vasquez, Goddog, Alexandra Breznay da katıldı. “Istanbul is Calling” Touzac’tan sonra Paris’e taşınacak..
Türkiye’de yaşayan Fransız bir arkadaşım aracılığı ile  bana ulaşan kuratör  Olivier Cerri Fransada açılacak sergilerden bahsetti ve fotoğrafımın bu projede yer almasını teklif etti. Mutluluk duyarak kabul ettim. Buradaözellikle sözünü etmek istediğim bir şey var; aynı dönemde Türkiyede açılacak olan Contemporary 2013’te fotoğrafımın sergilenebilmesi için bazı galeriler ile iletişime geçmeye çalıştım fakat olumlu bir sonuç alamadım.

“Love and Revolution” isimli fotoğrafı nasıl çekmiştin? O anları anlatır mısın?
Gezi sürecini fotoğraflamak için başından beri olayların içinde olmaya çabaladım. Direniş ve çatışmaların yoğunlaştığı 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece ve sabahın ilk saatlerine kadar İstiklal Caddesi ve Tarlabaşı’ndaki olayları fotoğraflıyordum. Çatışmalar sürerken gece on iki buçuk civarı direnişçilerin önüne elinde gitarıyla, sonradan tanıştığım ve adının Murat olduğunu öğrendiğim o arkadaş fırladı. Polislerin ve polis araçlarının önünde yoğun gaz bombalarının altında gitarını çalıp polislerin üzerine yürümeye başladı, ben o sırada direnişçilerin önünde bir yerdeydim. Onu görür görmez ortaya doğru koştum ve fotoğraflamaya başladım. Fotoğrafı çekiyor, bir taraftan da hem onun hem de kendim için tedirginlik yaşıyordum. Gaz bombaları sürekli atılıyordu. Bu aşağı yukarı iki dakika kadar sürdü ve Murat’ın çok yakınına bir gaz bombası düşene kadar devam etti. Gaz atıldığında hala kaçmadan gitarını çalmaya devam ediyordu. Ara sokaktan geçen biri onu zorla belinden tutarak ara sokağa götürdü. Elinde sadece gitarıyla korkusuzca ilerleyişi beni çok etkilemişti ve iyi bir fotoğraf çektiğimin farkındaydım.

 

 
Sonra nasıl gelişti olaylar bu fotoğraf etrafında?
Fotoğrafı internet üzerinden yayımlamamın ardından kısa sürede birçok yerde kullanılmaya başlandı. Bu süreçte çok güzel geri dönüşler oldu. Kişisel olarak bana ulaşıp fotoğrafımı poster yapıp odasına asmak isteyenler, tişört baskısı yapmak isteyenler..  çok mutlu oldum. Olaylar sürdüğü sırada açılacak olan bazı sergilerden özellikle bu fotoğraf için teklifler geldi. İlk başlarda 13 yıldan bu yana  sürdürdüğüm ve 15. yılında sergisini açmayı düşündüğüm projenin önemli fotoğraflarından biri olan bu fotoğrafın sergilenmesini düşünmedim. Bu nedenle yine gezi sürecinde çektiğim farklı fotoğraflar  ile Galeri Park Art ve Karaburun Bilim Kongresi’nde açılan karma sergilere katıldım. Fotoğraf önümüzdeki nisan ayında yine Fransa’da gerçekleşecek “Le Marathon des Mots” edebiyat festivalinin tanıtım fotoğrafı olarak kullanılacak. Bu süreçte öğrendiğim en önemli şeylerden biri de telif konusuydu. Yurtiçinde fotoğrafım dergi kapaklarında dahi izin alınmadan, telif ödenmeden kullanılırken, yurt dışında internet sitesinde bile kullanılacak olduğunda  benimle mutlaka iletişime geçildi… Bu da ne yazık ki ülkemizde telif konusunda  ve fotoğrafa verilen değer konusunda ne kadar geride olduğumuzu gösterdi.
Ülkemizde ve dünyada hayranı olduğunuz, örnek aldığınız fotoğraf sanatçıları kimler?
Ülkemizde fotoğrafın sanat olarak tanımlanmasına büyük katkısı olduğunu düşündüğüm ve dil olarak döneminin farklı bir sanatçısı olan Şahin Kaygun ile beraber Emine Ceylan, Nuri Bilge Ceylan, Ara Güler, Attila Durak, Cemil Ağacıkoğlu’nu sayabilirim. Stüdyomuzun ismine de ilham kaynağı olan Alfred Stiglitz, Henri Cartier Bresson, Josef Koudelka, Diane Arbus, Tina Modotti, Jan Saudek  ise etkilendiğim ve beslendiğim sanatçıların sadece bir kısmı…

 

 
Fotoğraf hedefleriniz neler?
Şu anda iki hedefim var: stüdyomuz Camera Work’u ticari işleriyle büyüterek, bünyesinde fotoğraf sanatçılarının olduğu bir ajansa dönüştürmek. Diğer hedefim  kafamdaki fotoğraf projelerini hayata geçirmek..
Fotoğrafta makine, yaratıcılık, fikir, şans ve an faktörlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tüm bu faktörler sonucunda oluşan birşeydir fotoğraf.. Bazen biri, bazen bir diğeri ağır basıyor.
Sizce mutluluğun sanatla bir ilgisi var mı?
Mutluluğun sanat ile ilgisi tabii ki var. Fakat sadece sanat ile değil, daha çok insan ile olduğunu düşünüyorum..
İstanbul’a dair bir hayal projeniz var mı?
Pek çok sanatçıya ilham veren bu şehir bana da ilham veriyor. İstanbul’a dair net bir projem olmasa da bu şehirde çekmiş olduğum her fotoğrafın içinde İstanbul var zaten.
İstanbul’u beş duyunuzla tarif etmenizi istesem…
Benim için İstanbul bir duyunun hissi ile açıklanamayacak bir şehir. İstanbul’un çok kültürlülüğü ve sokaklarında  yaşattığı sürprizler her an farklı duyulara farklı duygular hissettiriyor. Bunu  seviyorum.

Kemal Aslan

1977 Samsun doğumlu sanatçı, Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğraf Bölümü mezunu. Öğrenci sergilerine katıldığı yıllarda toplumcu belgeci duyarlılıkla fotoğraflar üretti. Eğitimi gereği tanıştığı birçok farklı fotoğraf anlayışı onun ileride üreteceği fotoğrafların şekillenmesinde etkili oldu. Öğrenci iken katıldığı birçok fotoğraf yarışmasında çoğu birincilik olmak üzere farklı dereceler kazandı.

Okulu bitirme projesi Wernicke Korsakoff Sendromu’na yakalan insanlarla fotoğraf çalışmasıydı. 2001 yılında ölüm oruçlarına katılan ve uzun süreli açlık sonrasında hafıza kaybına neden olan Wernicke Korsakoff Sendromlu kişilerin portreleri ve yaşadıkları mekanları görüntülediği fotoğraflarla ilk sergisini İzmir İletişim Kitapevi’nde açtı.
Toplumsal fotoğraflarıyla çıkış yapan sanatçı, İstanbul’da kendi atölyesinde çalışıyor.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.