Taylan Akdağ: “Atmosfer Sanat Projeleri sanatın ve sanatçının itibarını ve eleştirel niteliğini geri kazandırmayı; kendi estetik kaygılarını, özerkliğini, formlarını sanata ve sanatçıya yeniden teslim etmeyi hedefleyerek yola çıkmıştır”

0 214

Taylan Akdağ, ressam – heykeltraş – dağcı… Lokomotif Kültür ve Sanat Derneği üyesi. Birlikte birkaç projede çalıştık. Plastik sanatlarda klasik sergi sunumuna alternatif  yaratmak isteyen projeleriyle adını duyurmuş, üretken, çalışkan ve yetenekli genç bir sanatçı Taylan Akdağ. Doğada sanat projeleri gerçekleştiren Atmosfer Sanat Projeleri Grubu’nun da kurucusu…

Doğa sporlarıyla da aranız iyi anlaşılan?
Hayatta önem verdiğim ve keyif aldığım sporlar dağcılık ve doğa kökenli sporlardır. Bisiklet, doğa yürüyüşü, tırmanış gibi.. Bütün doğru kararlarıma, problem çözümlerime, sanatsal projelerime doğada imza attığımı  hissederim. Bir çocuğun bütün kimliği 4 yaşında tamamlanırmış, sanırım doğa a düşkünlüğüm çocukluğumu Sivas’da yoğun doğa etkinlikleri içinde geçirmemdendir. Ailemin tabiat sevgisi çocuklarına da yansımış. 2009 yılında “İrtifai Eserler” kişisel sergimi 3500 metre ve üzeri dokuz zirveye çıkardım. Bu performansı bir video ile belgeledim. 
Daha sonra  2011 yılında  Armaggan Sanat Galerisi  işbirliği ile “ Bir Genç Üretim -Everest Aladağlar” sergi performansını gerçekleştirdik. “Bir” sergisine katılan 20 sanatçının eserleri brandalara basıldı. Önce Everest ana kampa, ardından 20 dağcı ile Niğde Aladağlar’daki zirvelere çıkarıldı ve performans bir video ile belgelendi.
 
Sizi besleyen unsurlar, olaylar ve düşünceler hakkında neler söyleyebilirsiniz? 
Her insanın nefes aldığı, heycanını her haliyle yaşayabildiği mekanlar – durumlar vardır. Benim de toprağa bastığım yer ortaya çıkarıyor bütün duygulanımlarımı ve belleğimdekileri.. Çeşitli disiplinlerle uğraşmanın beni sanat anlamında  daha kuvvetli hale getirdiğini düşünüyorum. Dağcılık, çocukluğumda gezdiğim mekanlar benim için çok önemli malzemeler… Hatırlıyorum ve oradaki ayrıntılardan birşeyler çıkarıyorum.

Yaklaşık 10 yıldır üç-altı yaş grubu çocuklarla heykel, seramik ve doğa yürüyüşü çalışmaları yapıyorum. Sekiz yıla yakındır engelli gruplarla sanat terapi eğitimleri uyguluyorum. Bu çok meslekli disiplinler bir araya geldiğinde beni her yeni gün yeni bir projeye yöneltiyor. 


Kavramsal Sanat hakkındaki düşünceleriniz neler?

Nesneler, objeler veya toplum tarafından atıl olarak nitelendirilen binlerce form, sanatçının laboratuvarından geçerek yeni anlamlı kavramlar ortaya koyar. Performanslarımda kavramsal anlatım dilini kullanmak ifadelerimi çok güçlü kılıyor.

Kurucusu olduğunuz Atmosfer Sanat Projeleri’nin temel dayanakları neler?

Atmosfer Sanat Projeleri  2012 yılında kuruldu. Ana hedefi, doğada ve birliktelik içerisinde sanat yapılması ve sanatın kendi sahip olduğu doğa-l temellerine geri oturtulmasıdır. Tıpkı Marx- Engels’in Hegel diyalektiği ayaklarının üzerine oturması gibi… Bu inisiyatife yön veren sorunsalları şöyle sıralayabilirim: Sanat sadece atölyede mi yapılır? Doğada üretimin sanatçının tahayyül gücüne etkisi var mıdır? Sanat sadece öğrenilmiş kurallar çerçevesinde mi yapılır?

 
Belgrad Ormanı

Doğada Sanat etkinliklerine nasıl başladınız?  

2006 yılında dağcı olan kardeşim Mutlu İnan Akdağ ile birlikte, 3550 metrelik Aladağlar (Niğde) Karasay zirvesine tırmandık. Hayatımın önemli etkinliklerinden biriydi bu tırmanış. Deniz seviyesindeki sanatçı algısı ile yüksek irtifada sanatçı algısı arasındaki farkı deneyimlemek istedik. Master sürecinde sorgulamış olduğum “Mekan olgusu” problemi tam da bu tırmanışla birlikte çözüldü. Bu dönemden  itibaren “Land Art” üzerine yoğunlaşmaya başladım. 

Doğada  üretim adına ilk kaleme aldığım  ve gerçekleştirdiğim proje “İrtifa Atölyesi” dir. Bu projenin hedefi, sanatçının deniz seviyesindeki form algısının irtifayla birlikte ne gibi değişikliğe uğrayacağını araştıran bir laboratuvar oluşturmaktı. Üç dağcıyla birlikte 3500 metrelik bir zirveye bir metreküplük strafor (foamboard) çıkardık. Zirvede kendi heykel form algımla kendi işlerimden birini (bir hayvan figürü) yonttum. Vücudumda bir irtifa şoku yaşamadığımdan algımda da bir değişiklik olmamıştı. Deneysel bir projeydi. Farklı bir sonuca 5000 metre ve üzeri dağlarda ulaşılabileceği sonucunu çıkarttım. Ucu açık kalan bu proje başka projeleri uygulamak üzere yeni  fikirleri doğurdu… 

 

Marjin Art


Atmosfer Sanat Projeleri 29 Eylül 2012’de Belgrad Ormanları’nda, 12 sanatçının katılımı ile start almıştır. Oniki sanatçı yanında getirdiği ya da doğadan edindiği malzemeler ve oluşturduğu düzeneklerle ürettiler eserlerini. Bir açık hava sergisi gerçekleştirildi. 


15 Şubat- 16 Mart 2013 Marjin Art Sanat Galerisi’nde Atmosfer Sanat Sanatçıları, doğanın sürekli bir değişim, yenilenme ve devinim halinde bir canlı yapı olduğundan yola çıkarak, ‘Ölü müdür Doğa?’ sorusuna cevap bulmak üzere resim ve heykel dillerini kullanarak eserler ürettiler.  



Doğa-l Biçimler Adası – Bozcaada’da 14 – 23 Haziran 2013’te  mini bir sempozyum düzenlendi: Sanatçı, kullandığı malzemenin formunu değiştirmeyi ve kendine göre şekil vermeyi amaç edinir. Yalnız kullandığı cisme ya da malzemeye şekil vermekle kalmaz; sanatçı kendi etrafında yer kaplayan dünyasına da şekil verir o esnada. Kendisi için doğal olmayan hiçbir şeyden faydalanmaz. Kendine doğal gelmeyen bir eser de ortaya koymaz, eserleri kendi hayal dünyasından doğmuş olsa bile.. Kendini görüntülerin yanıltan dünyasından uzaklaştırır, öze yakınlaştırır. Yapaylık yanıltıcı olmanın da ötesinde mizahidir. Bir kitle üretimi haline gelen ve tekdüzeleşen sanat anlayışına ve tekdüzeleşen hayat formlarına başkaldırır.. 


Bozcaada Sanat Galerisi ve Bozcaada Belediyesi’nin katkısı ile gerçekleşen bu projede dört sanatçı ve bir sosyolog (Özlem Yalçınkaya)  yer aldı. İki sergi düzenlendi. Sanatçılar canlı performans gerçekleştirip aynı zamanda, seramik atölyesi çalışması ile etkinliğe yörede yaşayan sanatçıların da katılımını sağladı.


Bozcaada Doğa-l Biçimler Adası Sempozyumu. Katılan sanatçılar:
Taylan Akdağ, Kerim Ağralıgil, Seda Yalçın, Erim Bikkul, Hakan Bayer, Belgin Şahin


18Ağustos 2013’te Edremit Zeytinli’de Akademi Zeytinli ve Zeytinli Belediyesi’nin katkıları ile bir sempozyum gerçekleştirdik. Beş sanatçı ve bir sosyoloğun ortak çalışmaları sonucunda, ‘Doğa-l Öz Biçim’ projesi can buldu. Akademi öğrencilerinin katılımı ile atölye çalışmaları gerçekleştirildi. Projemiz amacına ulaşmış, ortak bir bilinç sayesinde, sanat hümanist değerlerine kavuşmuş ve sanatın kendi saygınlığına yaraşacak bir yapı – yıkım gerçekleştirilmiş oldu. 

Yapı-yıkım?

Derrida’nın yaptığı gibi bir yapı-yıkım gerçekleştirdik. Nesneleri yeniden kavramsallaştırarak. Sahip olmadıkları ve olamayacakları özellikler yükleyerek… Hümanist ve eleştirel bir bakış açısı ile çözümledik. Kendi dilimizi ortaya koyduk. 

“Sanat eseri bir meta değildir”i de vurgulamış oldunuz… 
Evet. Sanat eseri, sanatçının kendinden bir parçadır, bir meta değil. Sanatçı ise, toplumsal değerlere sahip, kolektif bilincinin taşıyıcısı ve kendi eylemlerinin bilinçli öznesidir. Kent ortamında kendi doğallığını ve doğasını koruyan bir yaratıcıdır… Bu sürece bir reaksiyon olarak, Atmosfer Sanat ‘sanat sanat içindir’ anlayışı ile hareket edip, sanatın ve sanatçının itibarını ve eleştirel niteliğini geri kazandırmayı; kendi estetik kaygılarını, özerkliğini, formlarını sanata ve sanatçıya yeniden teslim etmeyi hedefleyerek yola çıkmıştır. 

“Sanat sanat” için midir?

Sanatçı eserini üretirken, ayakta kalabilmek ve piyasada tutunabilmek için eserlerini kendisi için üretemiyor ve eseri tıpkı bir ‘meta’ gibi en yüksek parasal değeri sağlaması için, piyasaya teslim ediyor. Aynı doğrultuda, sanatçı eserini kendi istediği gibi, kendi ruhunu ve zihnini besleyecek şekilde değil de, eseri satın alacak tüketici ya da başkalarına ulaştıracak aracının iştahını kabartacak şekilde üretmeyi tercih ediyor ya da tercih etmek zorunda kalıyor. Bu şekilde sanatçı, eserin kendi üretimi ve kendinden izler taşıyan bir ‘şey’ olduğunu unutuyor ve karşısındakinin dikkatini çekecek, eserin alımını kolaylaştıracak ve satın alma dürtüsünü tetikleyecek bir ‘arzu objesi’ olarak görüyor.  Bu haliyle sanatçı, kendi emeğine yabancılaşıyor. 

 
III. Zeytinli Plastik Sanatlar Sempozyumu

Sanatçı eserini üretirken, en büyük sorunu eserinin satılabilmesi ve kendisinin hayatını idame ettirebilmesi oluyor. Bu nedenle, hazırlık evresinde ve üretim evresinde sanatçı, eser üretmenin ve sanat yapmanın kendine verdiği ve vereceği hazzı unutuyor ve sadece eser üretme sürecine herhangi bir zihinsel aktivite ögesi taşımayan mekanik bir işlemmiş gibi odaklanıyor. Yaptığı çizimler, boyamalar, yontmalar vs. kendi duygularını, paradigmasını, ideolojisini yansıtan birer hareket olmaktan çıkıyor ve sürekli kendisini tekrarlayan, monoton, mekanik birer hareket halini alıyor. Sonucunda, sanatçı eser üretme işine yabancılaşıyor ve bilinçsizleşme baş gösteriyor. 

Sanatçı piyasaya “eser” sunabilmek için nelerden vazgeçiyor?

Herhangi bir eser piyasa için bir meta haline gelmeye başladığı anda, sanatçı kendisini salt piyasadaki herhangi bir aktör olarak görmeye başlıyor. Öyle bir aktör ki; en az girdi ve en az sürede maksimum kârı ve eseri ortaya çıkartabilecek rasyonel düşünmesi gereken bir birey… Sanatçı, kendisinde bu yeteneği ve ruhu oluşturan ögelerinden, statükoya karşı duruşundan, eleştirel kimliğinden, duygusal ve paylaşımcı yapısından ne kadar iz varsa, hepsini saldırgan, egoist ve ‘faydacı’ tarafına feda ediyor. Tıpkı eserini nesneleştirdiği gibi, kendisini de nesneleştiriyor ve üretme etkinliğinin bir öznesi olduğunu unutuyor. Kendisini üretim zincirindeki bilinçsiz bir nesne, zincirdeki salt bir halka olarak kabul ediyor. ‘İnsan’ olmanın temsil ettiği diğer insanlarla kuracağı duygusal bağlantıları ve ‘toplumsal olma’ ögesine, psikolojik açıdan ait olma dürtüsüne ve ‘bilinçli üretme’ güdüsüne ket vurarak, dışardan gelecek taleplere göre kendini şekillendirme hırsına sahneyi bırakıyor. Sanatçı, kendi kendine yabancılaşıyor. 

Müzayede, fuar, sergiler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Müzayede, fuar ve galerilerin neden olduğu biçimde, sanatçı da işgücü piyasasına girmeye çalışan bir birey gibi, spekülatif sanat piyasalarına girebilmek için, diğer sanatçı arkadaşları ile yarışmak zorunda kalıyor. Üretme süreci, kolektif bir genel çabanın ürünü olan yapıcı ve bilinçli bir sosyo- ekonomik aktivite olmaktan çıkıp, eserlerin ticari bir meta haline gelmesini sağlayan rekabetçi piyasa koşullarına dönüşüyor. ‘En güçlünün ayakta kalacağı kaygısının, genel geçer ve kabul görür bir düşüncenin yaygın olduğu bir ortamda, paylaşımcı ve yapıcı ne kadar öge varsa terk ediliyor ve yerini diğer meslektaşları ya da insan kardeşlerini pazara girmeye çalışan ve kendi kazancından çalacak olan birer ‘rakip’ olarak gördüğü bir toplumsal yapı alıyor. Vahşi kapitalizm ve neo-liberalizmin gölgesinde, ayakta kalmak için her yol mubah… Sanatçı, kendi insan kardeşine yabancılaşıyor. 

Taylan Akdağ, “Güncel Yaşam Serisi 4”, 120×120, Tuval üzeri akrilik, 2013

Projeleriniz bu yabancılaşma ve bozulmaya mı dikkat çekiyor?

Atmosfer Sanat ekibi olarak, bu yabancılaşmanın ne kadar geriye dönülmez olduğunu ve bize ‘öğretilmiş olan’ egoist, ben merkezci insan yapısının ne kadar ‘kurgulanmış gerçeklik’ olup olmadığını öğrenmek üzere projeler üretiyor ve yolumuza farklı mekânlarda devam ediyoruz. Gittiğimiz her bir yerde, tanıştığımız her bir insanda, bu gerçeğin aslında tıpkı Baudrillard’ın kavramsallaştırdığı şekli ile ‘hyperreality’ olduğunu görmeye ve inandırmaya çalışıyoruz. Üretim sürecinde, yaptığımız ortak çalışmalarda, sohbetlerimizde, beraber yediğimiz yemeklerde, söylediğimiz türkülerde aslında bize öğretilmiş olan insan doğasının ne kadar gerçeküstü olduğunu her defasında daha net bir biçimde görüyoruz, doğru yolda olduğumuza inanıyoruz ve tersine bir yapı – yıkım gerçekleştiriyoruz. Yabancılaşmayı tıpkı eski bir video kasetindeki bir filmin sahnelerini geri alır gibi, tarih sahnesinde gerilere götürmeyi kendimize görev ediniyoruz.

Kente ve kentselleşmeye karşı mısınız?
Kente karşı değiliz.  Özgür sanatçı kimliğinin ve çağdaş sanat akımlarının kentsel mekân sayesinde ortaya çıktığının bilincindeyiz. Biz, kentsel yaşam ve kapitalist düzenin neden olduğu yabancılaşmaya karşıyız. Bu nedenle, doğada, doğa-l yapı yıkımlarımızla ve bir ekip olarak sanat yapıyoruz. Amacımız, neo-liberal düzende piyasa koşullarına bağlı kalmadan, sanatın kendine özgü kaygı, form ve değerleriyle sanat yapmak. Göreceli, piyasaya kolay uyum sağlayabilecek, spekülatör, müzayedeciler ve galericilerin form değerleri yerine kendi öz- biçimlerimize yönelmek istiyoruz.
Sanatçının atölyesinde toplumdan izole olması sizin için neden bu kadar önemli ?
Atmosfer Sanat olarak doğru başlangıç noktasının Feuerbach ve Marx’ın yabancılaşma (alienation) kavramı olduğuna inanıyoruz. Bilindiği üzere, yabancılaşma birbirinden farklı evrelerden oluşuyor ve bu evreler sonucunda kişi/işçi/sanatçı kendi üretmiş olduğu ve kendisinin bir parçası olan kendi eserinden/ürününe yabancılaşarak, onu pazarda değiş-tokuş döngüsüne girmek üzere (piyasa koşullarına adapte olacak şekilde) kendinden başka kişilere/aracılara/sisteme teslim ediyor. Bu anlamda, sanat kapsamı ile düşünmek gerekirse;
Sanatçı, eser üretme esnasında kullandığı malzemeleri doğanın bir parçası olarak değil, endüstriyel bir ürün olarak düşünüyor ve doğaya yabancılaşıyor (alienation to nature). 
Sanatı mutlulukla nasıl ilişkilendirebilirsiniz?
Hissiyat olarak sanatta geleceğim yerleri görebilir olmak ve her dönem basamakları çıkıyor hissetmek benim için en büyük mutluluktur. Her iki kavram da birbirine çok ihtiyaç duyar. Bireysel düşünce olarak çevre, aile bütünlüğü, iç huzur bir arada olduğunda sanatı daha yükseklere koyuyorum. Bir de sanat özel hayatınızda da iki kişilik olmalıdır, üretmiş olduğunuz eserde dahi birşeylerin eksik olduğu anlaşılmaktadır.
Taylan Akdağ’ın hayranlık duyduğu sanatçılar kimler?
Beğenerek izlediğim takip ettiğim sanatçılar var. Ama kimliğimde sanırım hayranlık yok. O yüzden sanat anlamında eksiklerim nelerdir, benden önce doğmuş sanatçılar benden daha fazla neleri görmeye çalışmışlardır? merak ettiğimden  devamlı araştırma halindeyim. 
Sanatçının ve sanat izleyicisinin birbirine etkileri nelerdir sizce?
İşin içinde olan birey bir dönem sonra hep aynı şeyi görmeye hep aynı çarkta dönmeye ve bunu fark edememeye başlıyor. Maalesef hep aynı ürünleri veriyor. En büyük görev izleyiciye düşüyor. Çünkü devamlı aynı gözle bakmadığı için ayrıntıları daha iyi görebiliyor. Eser sanatçıdan çıktıktan sonra izleyici fikir ve duygu taşıyıcısıdır. Fark etmeden büyüten çoğaltandır. Bu anlamda da çok önemli bir “psikolojik ticaret” vardır.

Taylan Akdağ”, Güncel Yaşam Serisi 9″, 120×120, Tuval üzeri akrilik, 2013,

 

İstanbul’un hangi mekanları daha çok ilginizi çekiyor? 
Yaklaşık 4 yıldır Beşiktaş’da ürün vermekteyim. Kendi halinde bir semt. Mutlaka bir tanıdığın tanıdığı da sanata bulaşmış kişiler olarak karşıma çıkıyor ve bu beni daha da güçlü kılıyor. Boğaz’da uzun bisiklet turları yaparak Belgrad’a gitmek ve kentten saniyelik de olsa uzaklaşmak beni çok heyecanlandırıyor.
İstanbul için bir hayal projeniz var mı?
Bellek eskiz defterimde yaklaşık bir yıldır tasarladığım bir proje var. Ama bunu şu an yazıya dökmek bile belki büyüsünü kaçırır diye affınıza sığınarak, gerçekleştirdiğimde paylaşmak isterim.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.