Murat İrtem’den “Yüksek İrtifa!”.. Keçeyi hiç böyle görmediniz!

0 214
Keçe, sanatçı tarafından tabloya özel bir iğne ile sabitleniyor.
Tuvalin neredeyse her milimetresine, sabırla…


Geleneksel el sanatlarında sıklıkla kullanılan keçeye halı, kilim, paspas, minder, duvar halısı, atkı, çanta gibi türlü biçimlerde rastlamışsınızdır. Sevdiğim bir malzemedir.

Ressam Murat İrtem ile tanıştığımda keçenin farklı bir kullanılışı ile de tanışmış oldum. Sanatçı, kendi geliştirdiği yöntem ve malzemelerle keçeyi öyle büyük ustalıkla resimlerinde kullanmış ki, ortaya hayranlıkla seyredilesi, yakından uzaktan incelenesi, seyrine  doyulmayan, okşanası eserler ortaya çıkmış…  

Keçe hakkında konuşurken Alman sanatçı Beuys’ü de andık.  Yirminci yüzyılın ikinci yarısında özellikle enstallasyon, aksiyon ve happening’leri ile Avrupa sanatına damgasını vurmuş bir sanatçı olan Beuys’ün ikinci dünya savaşında pilotken uçağı düşürülmüş. Tatar şamanlar tarafından bulunarak yağ, keçe, sütle tedavi edilerek hayata döndürülmüş. Joseph Beuys hayatı boyunca da bu kurtarılış hikayesini sanatında konu edinmiş ve keçeyi de sık sık kullanmış…

Murat İrtem ile sohbetimiz keçenin işleniş şekliyle başladı. İki uygulama varmış: Islak ve kuru… İrtem eserlerinde kuru keçe tekniğini kullanıyor. Ham maddeyi yurtdışından getirtip istediği renklere boyuyor ve özel bir zemin üzerine aktardığı resmin üzerine keçeyi ince ince işliyor:
 
Bu çok sabır ve yetenek gerektiren bir iş..
Evet yüksek zenaat olduğunu söyleyebilirim.. Bir işin bitmesi bazen 8 ay sürebiliyor, çünkü her şeyi incecik bir iğneyle yünleri işleyerek yapıyorsunuz.
 

Nereden getirtiyorsunuz bu keçeleri. Bizde yok mu? Neden yok?
Buradaki yünlerin mikronu çok kalın ve maalesef yünler iyi temizlenmiyor. Bu yüzden yurt dışından getirtiyorum yünleri. İpek yumuşaklığında ve tertemiz.

Keçe ile tanışmanız nasıl oldu?
Bu uğurda Kırgızistan’a kadar gittim, Türkiye’yi dolaştım. Malzemeyi daha yakından tanımak için ıslak kuru yöntemle değişik denemeler yaptım. Bazen iki yötemi birlikte kullandım.

Resimlerinize dikkatle bakmak gerekiyor keçe olduklarını anlamak için. Fotoğraflarından ya da uzaktan bakıldığında anlaşılmıyor. Yağlı boya tablolarmış gibi duruyor…
Malzemenin, yapılan işin, plastik değerinin önüne geçmeden kullanılmasından yanayım. Keçe çok özel bir malzeme, şimdiye kadar karşımıza hep geleneksel örneklerle çıktı. Ben biraz daha farklı bir şey yapmak istedim. Yün liflerini yağlı boya sürer gibi fırça hassasiyetinde kullandım. Bu yüzden malzemenin ayırdına varmakta zorlanıyorsunuz. Farklı malzemelerle çalışmayı seviyorum.

Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’ndensiniz bildiğim kadarıyla.. Başka işler de yaptınız ama değil mi? 
Evet, Satış Yönetimi okudum önce. Turizm ile uğraştım uzun yıllar. Kongre organizasyonları yaptım. Doğa sporları eğitmeniydim. Bungee jumping işini ilk gerçekleştirenlerdenim. Kuş bakışı gözlemim ondan dolayı gelişti… (gülüşmeler…)

Çocuk ve sanat eğitimi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Çocuklar yönlendirilmeli mi?
Çocuklar zaten sanatla doğuyor, sanat bilgisi içinde doğuyorlar.. Müzik bilgileri de var doğuştan. Ama zamanla algıları değişiyor. Eğitim verenlerin çocuklara yaklaşırken çok dikkatli olması lazım. Bir arkadaşımın kızına resim hocası “Gökkuşağı bu renk olur mu?” demiş ve çocuğun resim yapma isteği yerle bir olmuş. Çok basitmiş gibi geliyor ama çocuğun dünyasını sarsıyorsunuz aslında. Çocukları belli bir yaşa kadar rahat bırakmak gerek. Daha sonra yavaş yavaş yönlendirilebilirler. Aslında çocuklara yapılanlar bize de yapılıyor…
 
Temanızın “kent yığılması” olduğunu görüyorum. Kentin önce fotoğraflarını çekip sonra mı başlıyorsunuz resimlerinizi boyamaya?
Evet bazen böyle yaptığım oluyor ama çoğunlukla kurguluyorum. Tema benim aracım.. Derdim boya sürmek… Peyzajla ilgilendim hep ve giderek kadrajlarımı yakınlaştırmaya başladım.
 


Yaşadığınız ev “İtalyan Apartmanı”nın hikayesini anlatabilir misiniz? Yüksek tavanlı şahane bir yer burası… Oldukça şanslısınız hem eviniz, hem atölyeniz bu apartmanda!
Haydarpaşa Garı’nın yapım yılı 1908’dir. Şantiye sürerken İtalyan-Alman mimarlar kendilerine lojman olarak inşa etmişler bu apartmanı, karşısındaki okulu ve yanındaki kiliseyi.. Sonradan el değiştirerek gelmiş bugüne kadar. Bu semtte doğmuşum, sonra taşınmışız ve şimdi burada oturmak kısmet oldu.

Kentsel dönüşüme karşı mısınız?
Yeldeğirmeni’nde birçok sanatçı yaşıyor. Bilirsiniz bazı yerler popüler olup rantçıların dikkatini çekmeden önce sanatçılar tarafından keşfedilir önce… Sonra arkalarından diğerleri gelir… Galata’da, Dolapdere’de olduğu gibi… Burası da Haydarpaşa’dan başlamak üzere dönüşüm yaşamaya mahkum.  Yeter ki bilinçlice yapılsın.
 


İstanbul’dan bir gün ayrılmayı düşündünüz mü hiç?
Çok düşündüm, planlarını yaptık hatta… Ama gitmedik. Bu kent beni besliyor.  İstanbul ilginç bir organizma…

İstanbul’u beş duyunuzla tarif etmenizi istesem…

Vapura bindiğimde görsel olarak müthiş bir güzellik, nefes almayı zorlaştıran egzoz gazlarının yanı sıra ıhlamur ağaçlarının nefis kokusu, kalabalığın içinde omuz, dirsek yemeden yürümeye çalışmak, insanın ruhsal dengesini tehdit eden korna sesleri, farklı lezzetleri tadabilme imkanı.

İstanbul’a dair bir hayal projeniz var mı?
Yok. İstanbul’un kendisi proje haline geldi artık… Resmini yaptığım bir bölgesinde ertesi yıl bakıyorum bir bina yükselivermiş. Benim resmimden hızlı ilerliyor… 

 

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.