Ayşegül Yeşilnil: “Resim ve Müzik benim ikiz çocuklarım…”

0 584

“Kağıttan Kayık”ı dinliyorum… Çocuksu, kırılgan, duygusal, zarif bir ses Ayşegül’ünki… Etrafımızdaki çemberi giderek daraltan çirkinlikleri birkaç dakika olsun unutturan seslerden… Onun sahne performanslarını da iyi bilirim. Abartısız, duyarak, hissettirerek söyler şarkılarını… Sahnede sanatçıdır, şarkıcı değil… Arkadaşımdır. Moda tasarımcısıdır, ressamdır, caz şarkıcısıdır, şarkı yazarı ve fotoğrafçıdır… Çok yönlü bir sanatçıdır Ayşegül Yeşilnil. 

UNESCO  A.I.A.P. Dünya Başkanı Rosa Maria Burillo Velasco sizin hakkınızda çok güzel ve bir o kadar da anlamlı açıklamalarda bulundu…
Evet.  Mektubu paylaşayım istersen…
“Ayşegül Yeşilnil, eserleri dünyanın çeşitli galerilerinde yer almış olan uluslararası bir ressam ve caz sanatçısıdır. Mitolojik ve fantastik temalı koleksiyonlarına ilaveten zen ve caz resimleri ile de meşhur olan bir UNESCO, AIAP/UPSD üyesidir. Öncelikli olarak resim, tasarım, fotoğraf ve müzik alanlarında başarılı bir kadın öncü  ve kadınların sanattaki  rolünün örneğidir. Yeşilnil, çeşitli ödüllere ve uluslararası üne layık olan çok yönlü ve çok başarılı bir kadın; yorulmak bilmez bir işçi, şarkıcı, tasarımcı ve duyarlı bir sanatçıdır. Eserleri, renkle, sıcaklıkla, ritmle ve devinimle dolu tılsımlı bir dille dalgalanarak, tıpkı şarkı söyleyişi gibi bize mutluluk, sihir ve duygusallık vermekte; özünü, kimliğini ve Türk halkının gücünü ve karakterini bizimle paylaşmaktadır.  Kendisi, çalışkanlığı, katılımcılığı ve disiplininden dolayı takdir ve takip edilmesi gereken nadide örneklerden biridir. Meksika’dan hayranlık ve sevgi ile.”

 

“Grifon Kadın”

Enerjinizi neye borçlusunuz?

Hayata ve hayata bakış açıma. Bardağın su dolu tarafını görenlerdenim. Ve daima umuttan yanayım. Yapıcılıktan yanayım, varedicilikten yanayım, paylaşımcılıktan yanayım. Bunların tam tersini yapanların çoğunluğu oluşturduğu bir dünyada yaşıyoruz. Daha çok çaba gerekiyor. Bilgi çağındayız. Ve bilginin çoğalmasıyla gelişimin olumlu yönde ilerleyeceğini biliyoruz. Tıpkı sevginin çoğalması ve paylaşımı gibi. Enerji de,  yaptıklarınız ve  ona ihtiyacı olan insanların buluşması halinde daha da çoğalıyor. En büyük enerji kaynağının, çocukluğumuz  olduğuna inanıyorum.  Ailenin rolü çok önemli. Çocukluk döneminizde mutlu, sevgi dolu yetiştirildiyseniz büyüdüğünüzde de etrafınıza saçacağınız şey e mutluluk, sevgi ve iyi enerji olacaktır…

“Yusufçuklar”
Sanatçının tekniği ve “Kutsal 1001 Gece Hayvanları “adlı eserleri güzel sanatlar eğitimi veren bazı
üniversite ve liselerde ders konusu olarak okutulmaktadır.

İzmirlisiniz, İstanbul’da yaşıyorsunuz… Mukayese etmenizi istesem…
İzmir, Ege bölgesi, büyüdüğüm, eğitimimi aldığım coğrafya. Mukayese öylesine zor ki! İstanbul’da İzmir’de yaşadığımdan daha fazla zaman yaşadım. Mesleğimden dolayı seçmem gereken şehirdi İstanbul. Sanat ile ilgili çok önemli bir merkezdi. Ve minnet duyuyorum ki İstanbul’da yaşadığım yıllarda çok şey öğrendim, ürettim. İzmir’de edindiğim akademik bilgiler ile kariyerimi İstanbul’da oluşturdum. İzlediğim sayısız ulusal ve  uluslararası etkinlik yaşamımı çok etkiledi. Uzantısında  İzmirimde  yapmış olduğum  resim sergilerim  ve caz konserlerim  bana tarifsiz mutluluklar verdi. Her iki önemli şehrimizde yaşadıklarım bir bütünü oluşturuyor. Dolayısıyla benim için ikisi de çok önemli.

“Armoni”

İstanbul’u beş duyunuzla tarif et deseler…
Gün batımında Anadolu yakasından görünen İstanbul silueti, erguvan rengi,  martı sesi, yosun kokusu, avucumda deniz, ızgara palamut tadı… 

Var mı İstanbul’a dair bir hayal projeniz?
Projelerimi  hayal aşamasında anlatmaktansa, gerçeğe dönüştürdüğümde paylaşmayı daha çok seviyorum. Dilerim yakında…

İlham kaynaklarınız neler?

Yaşadığım yoğun müzik ortamının derin etkisiyle caz müzisyenlerinin gece yaşamını ve enstrümanlarını konu alan bir resim koleksiyonu hazırladım. Mitolojiden ve efsanelerden etkilenip oluşturduğum resimlerim de var… Fantastik, Zen, Balıklar, Rüyalar, Kutsal 1001 ve Gece Hayvanları koleksiyonlarım gibi…

Resim ve müzik birbirlerinden etkileniyorlar mı?
Onları  ikiz çocuklarım olarak tarif ediyorum. Beraber büyüdüler ve birbirlerini  her zaman olumlu anlamda etkilediler, geliştirdiler. Birbirlerine her zaman destek oldular, çoğalttılar. Sahnedeyken modellerim  dinleyicilerim oldu. Dinleyiciyken ise sahnedeki müzisyenler ve  enstrümanlar… Müzik konulu resimlerimde durum böyle…

Resim yaparken mutlaka  ruh durumuma göre müzik dinlerim. Sanat bir bütün. Eğer hayata dair söyleyeceğiniz bir şeyler varsa,  çekmiş olduğunuz bir fotoğraf bir şarkı sözü yazdırabilir size… Okuduğunuz yazı bir resim yaptırabilir ya da bir resim bir besteyi beraberinde getirebilir. Böylelikle farklı disiplinlerde  kendinizi ifade edebilirsiniz. 

1888 yılında Van Gogh, tını nüanslarına karşı duyarlılığını eğitebilmek amacıyla piyano dersleri almaya başlamıştı. Wagner’in müziği birçok ressama ilham kaynağı olmuş,  Kandinsky’nin yapıtlarına da hayat vermiştir. Ve daha bir çok ressam Matisse, Klee, Emil Nolde, Franz Marc, Cezanne… hatta Klee, Bauhaus’ta verdiği derslerinde müzik resim ilişkisini sıklıkla işlemiştir. Klee, Bach’ın müziğinin birçok ressamı ne denli etkilediğini de derslerinde anlatmaktadır. Matisse caz müziğinden etkilenerek resim yapardı. Stravinsky, Picasso ve  Chagall gibi ressamlarla sıkı bir dostluk kurmuştu. Her iki sanat arasındaki temel ayrılık şudur: Müzik zaman  akışı içerisinde gerçekleşir, oysaki resim, tümüyle görülebilecek bir biçimde her an karşımızdadır.

Sanatçı olmak nasıl bir farklılık getiriyor insan hayatına?
Birçok insandan  farklı şeyler görüyor, hissediyor ve duyuyorsunuz. Ve bu kendiliğinden oluyor. Yaşadıklarımın ayrıcalığının farkındayım ve bunun için her zaman şükrediyorum.


Mutluluğun tarifi?
Sağlıklı olmak ve sevdiklerinin sağlıklı olması, sevdiklerin ile yaşamak, sevdiğin işi yapmak… Saygı, güven, barış içinde, dürüst ve güvenceli bir hayat yaşamak. Sanatı paylaşmak, öğretmek, algılanmak, her anlamda iç huzuruyla uyumak ve güne gülümseyerek uyanmak.




Başarının tarifi?
Yapmaktan en büyük mutluluk duyduğunuz  “ne” ise onu yapmak olduğunu düşünüyorum. Severek, elbette çok çalışarak ve çok emek vererek  yapıldığında, başarı zaten gelir. Yaşamınızdaki, insanların manevi desteği de çok önemli. Kalbinizden çıkanlar içtenlik, hakikilik ve tevazu  yüklü ise diğer kalplere  doğrudan  ulaşır. Tevazu ise yetkinlik ile beraber büyür. Aslolan, özümüze yapacağımız içsel yolculuktur. Ve  ego anlamındaki “ben” değil gerçek “ben” ile tanışmak ve onu “biz”e dönüştürmemiz halidir .
 

Sanatçılar birbirlerinden beslenir mi ? biraraya gelmeleri neleri doğuruyor?
Tarih boyunca aynı ya da farklı disiplinlerdeki sanatçılar birbirinden etkilenmişlerdir. Bu konuda anlatılacaklar çok fazla elbette ancak iki örnek vermek istiyorum. Eric Satie, 20. yüzyılın en önemli bestecilerindendir. Grafik alanında çalışmalar yapan Satie ortaçağ mimarisi üzerine çalışırken, bu dönemin müziğinden yola çıkarak besteler üretmiştir… 
Picasso ile beraber çalıştıkları “Prade” balesinin müziklerini Satie, figürleri ve resimlerini  Picasso yapmıştır. Bu baleden sonra Picasso pek çok bale gösterisinin tasarımı ile uğraşmaya başlamıştır. İlhan Usmanbaş ise Matisse‘in resimlerinden etkilenip 1947 tarihli yaylı dörtlüsünü bestelemiştir. 1952’de Salvador Dali’nin resimlerinden etkilenip oniki ton tekniğine geçiş yapmıştır. 1956’da ise Japon resmine duyduğu eğilim ona Japon müziğindeki “Pentaton” malzemeleri kullanmasını sağlamıştır.

“Boğalar”

1982’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü – Tekstil Tasarımı Ana Sanat Dalı’ndan mezun olan Ayşegül Yeşilnil, Türkiye’de ilk kez üniversite bünyesinde açılan “Moda Tasarımı” Bölümü’nün ilk öğrencisidir. Prof. Ayten Sürür’den tek başına eğitim alarak Türkiye’de döneminin tek ve ilk üniversite mezunu moda tasarımcısı olmuştur. Lisans tezinin konusu “Geleneksel kadın giyim biçimi” olmuştur.  Güzel Sanatlar Fakültesi – Müzikoloji Bölümü’nün çok sesli korosunda Erdoğan Okyay’dan ve sonrasında İstanbul’da Nükhet Ruacan’dan Şan eğitimi alan Ayşegül Yeşilnil,  1985 yılından beri yaptığı ağırlıklı caz ve mitoloji konulu resimlerden oluşan eserleriyle 19 kişisel sergi gerçekleştirmiştir. 1987 yılından itibaren birçok caz müzisyeniyle birlikte profesyonel olarak caz söylemeye başlayan sanatçı , caz şarkıları söyleyen ve caz resimleri yapan “tek sanatçı”dır.  1995’te yayınlan ve tüm sözlerini kendisinin yazdığı “Rüzgara Şarkılar Söyle” adlı ilk albümünde,  Neşet Ruacan, Bülent Ortaçgil, Nezih Yeşilnil, Önder Focan, Erkan Oğur gibi müzisyenler kendisine eşlik etti.

 

“Semender Trio”

Fotoğraf sanatçısı Mehmet Kısmet ile reklam fotoğrafçılığı alanında sanat yönetmenliği çalışmaları yapan Yeşilnil, İsveçli rock grubu “İubar”ın isteği üzerine atölyesinde gerçekleştirilen performans sonrası, grubun müziğini resimledi. Bu proje kapsamında yaratılan resimler, Stockholm Rookie 2005 Müzik Festivali’nde grubun performansı boyunca barkovizyonda gösterildi. UNESCO  Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesi olan sanatçı,  “Ayşegül’ün Rüyaları” adlı eserleriyle 2009 yılında UNESCO, A.I.A.P ‘ın Meksika -Campeche’de Maya tapınağında gerçekleştirilen VI. Uluslararası Avrupa ve Amerika Görsel Sanatlar Bienali’nde, Türkiye’yi temsil etti. UNESCO Uluslararası Plastik Sanatlar Dernekleri (IAA) Dünya Başkanı Rosa Maria Burillo Velasco tarafından anında İspanyolca çevirisinin yapıldığı “Mucize” başlıklı bir konferans verdi.  Komite tarafından düzenlenen törenle “Uluslararası Ustalık Belgesi” ile onurlandırıldı. Ülkemizde ve dünyanın farklı ülkelerinde koleksiyonerlerde eserleri bulunan sanatçı resim çalışmalarını halen İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir. Caz konserlerine ise kendi grubu Ayşegül Yeşilnil Quintet ile devam etmektedir. 
http://www.sanatgezgini.com/artistdetay-1342108407-aysegulyesilnil-1.html

Ayşegül Yeşilnil Şarkıları:

But Not For Me
Rüzgara Şarkılar Söyle
Bilinmez ki
Bir Çocukluk Şarkısı
Kağıttan Kayık

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.