Volkan Çöteloğlu: “Sanatla uğraşmanın beni her geçen gün daha da erdemli kıldığına inanıyorum”

0 224
Neden resim yapıyorsun?
Resim yapmamın birçok nedeni var. Bu serüven 4-6 yaşlarımda cam macunlarından basit figürler yaparak başladı, hatta camlarda macun bırakmadığımı ve bu yüzden camların düşme tehlikesi bile geçirdiğini hatırlıyorum. Aslında iki boyutlu yüzeyde bir şeyler karalamadan önce üç boyutlu şekiller yapmaya başlamıştım diyebilirim. Bununla birlikte yüzey üzerine yine o yaşlarımda basit formlarla birlikte figür çizme eğilimleri gösterdiğimi hatırlıyorum ve bunları yaparken de büyük keyif duyduğumu biliyorum. Ayrıca dayımın çizimleri de iyidir. Onun yaptığı karikatür çizimlerinin arkasından kalemle tekrar çizerdim. Bu benim çizgimin ve algımın gelişmeye başlamasının ilk kıvılcımları oldu. Resim çalışmalarımın beğenilmesi beni bu yöne daha çok itti.

 

Yaşım ilerledikçe, algım geliştikçe resimlerim de aynı paralellikte değişti ve gelişti. Ortaokul ve lise dönemlerimde resim yapmaya daha bir sarıldım. Çünkü herkesin yapamadığını yapmaya başlamıştım. Bu beni özel kılıyordu. Liseden mezun olduktan sonra güzel sanatlar üniversitelerinin varlığından haberdar oldum. Dayım beni deseni bana ilk öğreten heykeltraş İnayet Türkoğlu hocamla tanıştırdı. Profesyonelliğe ilk adımımı bu şekilde atmış oldum. Daha fazla araştırmaya, çalışmalarımın üzerine giderek kendimi geliştirmeye başladım. Artık sevdiğim bir şeyi yapmak ve geliştirmek için hedefim vardı, güzel sanatlara girip daha profesyonel anlamda resim yapmak istiyordum. Girdiğim yetenek sınavı sonunda Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandım. Üniversite eğitimi ve okuduğum kitaplarla “sanat” keyif olmaktan çok benim için bir ihtiyaca ve sorumluluğa dönüşmeye başladı. Bilgi, yetenek ve sezgiyle birlikte gelen farkındalıkla beraber kimi zaman kendimi ifade etmek için farklı malzemeler kullandım, kimi zaman tuval yüzeyine çalıştım, kimi zaman da kağıt üzerine işler yaptım. Çünkü kağıt tuvale nazaran daha ucuz ve hızlı sonuç veren bir malzemeydi. Bunun yanı sıra video çalışmalarım oldu. Halen de sürdürüyorum.

Çocuklukta başlayan resim yapma isteğim beni giderek hemen hemen her şeyi sorgulama ve sorunlara  çözüm getirme isteğimle birleşerek kendimi en iyi ifade edebildiğim dil olan resmi seçmeye yönlendirdi. Sanatla uğraşmanın beni her geçen gün daha erdemli kıldığını da düşündüğümü eklemek isterim. “Erdem” bence her şeyin üstünde!” John Berger’in dediği gibi: “Bugün insanların içinde yaşadığı yalnızlığı kim önceden bilebilirdi? Her gün dünyaya ilişkin gövdesiz ve sahte bir imgeler ağı tarafından yeniden onaylanan bir yalnızlık. Ama imgelerin bu sahteliği bir hata değil. Eğer kazanç elde etmek peşinde koşmak insanlığın kurtuluşunun tek yolu olarak görülürse, gelir elde etmek mutlak öncelik haline gelirse, o zaman gerçekten var olanın itibar görmemesi, görmezden gelinmesi ve baskı altında tutulması gerekir. Bugün resim yapmak, yaygın bir ihtiyaca cevap veren bir direniş eylemidir ve umutlanmayı teşvik edebilir.”

 

Resimlerinin çoğunda beyin kıvrımları görüyorum. Resim çalışmalarının evrimini anlatır mısın? Neredeydin, nereye gitmek istiyorsun?
Bu yolculuğa felsefenin ışığında yola çıktım. Batı felsefesinin kurucularının ve doğu felsefesinin öncülerinin düşünce üzerine söylemlerinden etkilenerek imgemde bir senteze varmaya çalışarak yüzey üzerinde kendi estetik bakış açımla kurguluyorum. Gerek bu evrenin içerisinde gerekse yeryüzünde oluşmuş bize karmaşık gelen bu düzende bir düşünce var, tasarım var, zincir var. Eğer bu zincirin bir halkasını yok ederseniz tüm yapı bugün olduğu gibi hızla ve teker teker yok olacak, çökecektir. Bu matematiksel bir gerçek.

 

Tasavvuf felsefesinin öncü düşünürlerinden Mevlana’nın vahdet-i vücut (varlığın birliği) tanrının varlıklarda vücut bulması, düşünce olarak yukarıda ne varsa aşağıda yeryüzünde de o var düşüncesi gibi söylemler, düşünceler üzerine yoğunlaşıyorum. Her şeyin özünde düşünce yatıyor. Bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özellik buysa eğer, düşünmeden hareket etmemiz bizi insan kılmaz. Her adımda, her harekette düşünmek gerekir. Eskiler iki kere düşün bir kere konuş derler. Bugün belki bunu daha fazla yapmamız gerekiyor. Karşımıza çıkan ne varsa, aklınıza ne geliyorsa düşünce ürünüdür. İyi, kötü, güzel, çirkin ne varsa hepsi… Zıtlıkların uyumuyla birlikte süreklilik arz eden bir var olma hali…
Bizi var eden de düşüncedir. Sanat düşünce sonucu oluşan, rastlantı sonucu ortaya çıkarılamayacak bir tasarımın ürünüdür, bir güçtür. Bu güç sadece bilgi, akıl ve düşünce yoluyla olur. Belki sanat yaparken rastlantısal bir şeyler ortaya çıkar elbette ama siz bilginizle o rastlantısallıklara bilinçli bir biçimde müdahale ederek en iyi şekilde oluşturur ve sunarsınız. Üzerine basarak kullandığım beyin kıvrımlarını ya da beyin formunu bir metafor olarak kullandım. İmgemde insansal bir beyinden çok tanrısal boyutta bir beyin formu ortaya koymaya çalıştım. Aynı zamanda insanın doğal anlamda sahip olduğu gücün farkındalığının oluşması için sembolik bir gönderme bu. Yaşadığım coğrafyaya yabancı kalmadan kendi kültürümden yola çıkışım plastik açıdan ele alınacak olursa her resmimde açık bir şekilde izlenebilir. Resimlerimde sadece kavram öne çıkmamış, estetik algı da aynı oranda ortaya konmuştur. Çünkü salt akıl ya da estetik tek başına bir anlam ifade etmez. Önemli olan iki unsurun bir arada barınmasıdır. Özellikle buna çok dikkat etmeye çalışıyorum.

Çalışmalarımın sadece bir kesime hitap etmesini istemiyorum. Çok farklı düşünceler üzerine çalışmalar oluşturduğum gibi ağırlıklı olarak günümüz dünyasının sorunlarını, küreselleşme adı altında sunulan sistemin insan hayatı üzerinde yarattığı tahribatı simgesel soyutlamacı bir dille anlatıyorum. Bugün tüm dünya genelinde insanların beyinleri ele geçirilmiş vaziyette, dayatmacı bir düşüncenin ağır sonuçlarını yaşıyoruz. Birileri bir şeyler uğruna beyinlerimize gerek görsel, gerek işitsel müdahale etmekte ve uyuşturmakta. Düşüncelerimiz özgür değil, beyinlerimiz tutsak. Hiçbirimiz kendi özgür irademiz ve düşüncemizle hareket etmiyoruz. Düşüncemiz esir! Çalışmalarımla bu tutsaklığı, başkalaştırmayı gözler önüne seren işler çıkartmaya çalışıyorum.

Resim tekniğin hakkında bilgi verir misin?
Tuval resimlerimde karışık malzeme, su bazlı boya ve mürekkep kullanıyorum. Suyun ve mürekkebin bıraktığı görsel etki tuval üzerinde oluşturduğum kompozisyonlarıma doğu felsefesindeki düşüncelerde olduğu gibi hizmet etmektedir. Yumuşak geçişler, zengin tonlar renk anlamında ruhaniliği, mistisizmi (daha çok erdemi) vurgulayan mor, eflatun renkler oluşmaktadır. Resim dışında kendimi video art ile de ifade etmeye çalışıyorum.   

Selçuklu Yıldızını da kullanıyorsun…

Evet. Daha önce de dediğim gibi. Yaşadığım coğrafyaya yabancı kalmadan kendi kültürümden yararlanıyorum derken bunu demek istemiştim. Bize ait olan değerleri resimlerimde simgesel  biçimde yer yer kullanıyorum. Selçuklu Yıldızı’nın cennetin 8 kapısını temsil ettiği söylenir. Bir başka kaynakta da artı – eksi sonsuzluğu ifade ettiğini okumuştum. Beyin formuyla birleştirerek artı – eksi sonsuz düşünceyi ifade etmeye çalıştım.

İstanbul’da yaşamaktan mutlu musun Volkan?
İstanbul’da yaşadığım için mutluyum. Dünyada eşi benzeri olmayan böylesine kültürel mirasa sahip bir şehirde yaşamak sanatçı olmanın vermiş olduğu farkındalıkla birlikte insanı mutlu ediyor. Yalnız gün geçtikçe, zaman ilerledikçe nüfus artışı, kırsal kesimden göçün yarattığı olumsuzluklar, kültürel mirasımız tarihi mekanların kapatılması ya da tahrip edilmesi gibi yıpratıcı olaylar insanı çileden çıkartmıyor değil. Biliyorsunuz Resim Heykel Müzesi gibi kült bir yapının kapatılarak, Türk resim sanatı mirasımızın antrepoda öylece bekletiliyor olmasını hiç etik bulmuyorum.

Bu müze 1937’de açıldı. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’nin müze olarak düzenlenmesini emretmiişti. Müzeyi bizzat açtığı, burada 10 bin yağlıboya tablo ve 400 heykelin olduğu biliniyor. Yetişmekte olan sanatçı adayı gençlerimiz Türk resmi duayenlerinin burada tahrip olmuş eserlerini belki de hiç göremeyecekler. “Tahrip olmuş” diyorum çünkü eserlerin korunması için gereken ortam sağlanmış değil! Kapandığından bugüne kadar eserlerin bulunduğu ortam sağlıklı koşullara sahip değil. Bir sanat eseri plastik açıdan yakından izlenmeli. Sanatın gelişimi açısından bu çok önemli… Biz yıllardır bu eserleri görmekten, izlemekten mahrum bırakılıyoruz. maalesef bu konuda çok sessiz kalıyoruz. Birileri sanat eserini, sanatçııyı ve sanatı bilerek baltalamaya, bu milleti ebediyen uyutmaya çalışıyor. Çünkü sanat en büyük silah, çünkü sant bilimin, gerçeğin ta kendisi… 

Sanat mutluluk verir mi?
Sanatın hayatınızda ihtiyaçlar listesindeki yerine ya da önceliğine bağlı…Yani sanat yaşamınızda ilk sıralarda olmazsa olmazlarınız arasında yer alabiliyor mu? İyi bir film, tiyatro, sergi, konser dinlemeden, izlemeden düşünmeden mutlu olabiliyor musunuz? Eğer olabiliyorsanız o zaman siz zaten yaşamıyorsunuz, sadece nefes alıp veren, beyin ölümü gerçekleşmiş, bitkisel hayata girmiş bir organizmasınız. Eğer bu saydığım sanat dallarından birine gitmediğiniz için rahatsız oluyorsanız o zaman zaten bu açlığınızı gidermek için en kısa zamanda arayışa girer gerçekleştirirsiniz. Çünkü sanatın insana katacağı çok değer var. Bu bireysel bir bakış açısı. Olayı toplumsal açıdan değerlendirecek olursak da bu böyle. Atatürk’ün “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözü tek başına yeter zaten… Sanatsız bir toplum düşünebilir misiniz? En ilkel toplumlar bile sanata ihtiyaç duymuşlardır. Blues Jazz Amerikalılaştırılmış Afrikalı kölelerden doğmamış mıydı?

“Düşüncedeki Devinim”, 150x100cm, Tuval üzerine karışık teknik
Sence çocuklar için sanat eğitimi şart mıdır?
7’den 77’ye sanat eğitimi şarttır. Sanat eğitimi her yaşta insana verilmeli. Bir resim sanatı, heykel sanatı, hadi bırakın bunları… sanatın en popüler dalı olan müzik sanatından bile gerçek anlamda bir sanatçının ismini bilmeyen söyleyemeyen bir toplumla karşı karşıyayız. Sanat eserleri eğitimsizlikten hunharca katledilirken çocuklara sanat eğitimi vermemek olur mu? Çocuk yaşta sanat eğitimi verilmiş olsaydı başbakanımız “İnsanlık Anıtı”nı hunharca “ucube” gibi patavatsız bir söylemle böyle katledebilir miydi? Ya da din konusundaki düşüncelerini dürüstçe açık ve net bir şekilde ifade etti diye Fazıl Say gibi dünya çapında bir müzik duayeni bu toprakları terk etmeyi düşünür müydü?
En önemli devrimlerin başını sanat ve sanatçılar çekmiştir. Gelişim sanatla olur, çocuklara sanat aşılanmalı, algıları ne kadar gelişirse gelecek nesiller toplumları o kadar ileriye taşıyacaktır. Umarım toplum olarak, devlet olarak, ulus olarak sanata ve sanatçıya gereken değeri veririz ve bu gibi ayıpları bir daha yaşamayız. 

Volkan Çöteloğlu, ressam.
 Çalışmalarını halen
Moda’daki atölyesinde sürdürüyor.

 

Blog İstanbul’a dair… Klasikleşmiş sorumu soracağım: İstanbul’u beş duyunla tanımlayabilir misin?
İstanbul dişi bir şehir, doğurgan. Sevdiğini okşadığı gibi dokunmak ve okşamak istediği, güzelliğinden gözünü alamadığı, bıkmadan usanmadan seyre daldığı, dalarken kimi zaman kederlendiği, kokusunu içine çektiğinde kederini unuttuğu, Boğaz’da vapur sefası yaptığı, çayını yudumlarken simitle birlikte tattığı İstanbul…

Mutluluk tarifin nedir?
Mutluluk sevmektir. Her şeyin başlangıcıdır sevmek… ve sevdiğin kadar mutlu olursun.

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.