Mikro art sanatçısından incir çekirdeği, kuş tüyü, fıstık, saç teli, arı kanadı gibi 200 farklı zemin üzerine resim…

0 783

 

 

Bir incir çekirdeği, kelebek kanadı ya da kaktüs dikenine resim yapmayı denediniz mi hiç? Mikro Art sanatçısı Hasan Kale yapmış! Arı kanadına, kabak çekirdeğine, gül dikenine yaptığı resimleri facebook’tan görünce fena halde merak ettim. Eserleriyle buluştuğumda duyduğum hayret ve hayranlığı tarif edemem…

Büyüteç mi, özel bir gözlük mü kullanıyorsunuz çalışırken?
Büyüteç ve mikroskop kullanmıyorum. Yakınla ilgili problemlerim olduğu için sadece doktorumun verdiği gözlüğü takıyorum. Yani çıplak gözle resim yapıyorum demek daha doğru olur.

Ne zaman başladı bu merak?
Beş yaşında başlayan bir aşk bu. Çizgiye, renge, resme olan aşk. Yüreğime yerleşip bugünlere gelen…  Bir meslekten öte bir yaşam biçimi oldu benim için. Aksi olsa zaten yapamazdım diye düşünüyorum. Resim, minyatür ve akabinde mikro-art sanatına başlangıç…

 

Hocalarınız kimlerdi? 

80’li yıllarda minyatür sanatı ile tanıştım. Eğitimini almamıştım. Hocalardan ders almak istedim. Vermediler. Onların bileceği bir iş aslında. Ben de hocalarımı çok eski dönemlerden seçtim… Memet Siyahkalem’den fırçanın kıvraklığını, Levni’den renk ve ahengi, Nakkaş Osman’dan sultan portrelerinin inceliğini öğrendim. Sentezin sonunda kendi çizgimi oluşturdum. Olması gerektiği gibi…

Ortadaki incir çekirdeğine bakın. Üzerindeki resmi görebiliyor musunuz?  Bir İstanbul silueti…


Nasıl bu noktaya geldiniz? 

Minyatür sanatıyla ilgilendiğim dönemlerde ne kadar ince çizgiler çizebildiğimi fark ettim ve “ne kadar küçük” yapabilirim sorusu takıldı kafama… Ya “keşke”lerle yaşayacaktım ya da cevap verecektim. Ben cevap vermeyi seçtim. Biraz abarttım galiba… Mikro objeler çoğaldıkça çoğaldı. Aynı manada küçüldü de…

Dünyadaki diğer örnekleri kimler?
Açıkçası hiç bilmiyorum… Çok fazla araştırma da yapmış değilim… Benim yapmam gerekenler var diye düşünüyorum… Çünkü kimse ile yarışmıyorum…. Mutlaka en küçüğünü… en güzelini yapan vardı… Ben ise son 18 yılını sadece bu konu üzerine vermiş, meslek edinmiş, 200 farklı objeyi geçmiş bir sanatçı olarak başka birinin olduğunu zannetmiyorum…

 

Kimlerle ve nerelerde paylaşıyorsunuz çalışmalarınızı?
Öncelikle sergilerle… Facebook ile paylaşıyorum. Yakında açılacak Web sayfamdan da izlenebilecekler. En önemlisi yakından izlemek. Sınırları zorlayan bu…. Çünkü bir incir çekirdeğini incir çekirdeği boyutlarında görmek doğru olan. Sanki yok gibi… Şaka gibi… Akıl dışı… Büyüteçlerle izlemeye başladığınızda üçüncü boyuta geçer gibi… Bir masal, bir düş yani… Herkesin görmesi için davet aldığımız her yere gitmeye çalışıyorum. Farklı bir pencereden bakmalarını sağlamak adına… Bu benim için keyif.

Bir müzede yer alıyor mu?
Birkaç müzede bir iki eser var tabi ki… En önemlisi bir Mikro Art müzesinin açılabilmesi… Bu konuda görüşmeler devam ediyor. Eğer olursa sadece Türkiye’de değil, dünyada bir ilk olacak. Mikro objeler üzerine resim çalışmalarının sergilendiği bu kadar objenin yer aldığı bir müze yok… İstanbul’a, Türkiye’ye de bu yakışır zaten.

Mücevher tasarımı da yapıyorsunuz. Hangi koleksiyonları hazırladınız? 
Evet. Değişik firmalara farklı koleksiyonlar hazırladım. Çıkış noktam Anadolu. Anadolu’da yaşamış değişik uygarlıkların farklı kültür birikimleri… Yani bizden, bu topraklardan, geçmişten günümüze bir sentez, bir yorum… Hepsinin birer hikayesi var. Altı dolu yani… Bizans, Selçuklu ya da Frig dönemi… Osmanlı dönemi… Takılabilir, taşınabilir, geleceğe miras bırakılabilir nitelikte mücevherler hazırladım.

 

 

Bir kaju fıstık üzerinde resmedilmiş başka bir fıstık…

Sanatınızın yansıdığı ticaret alanlarından bahsedebilir misiniz ? 
Ben ticaret alanı diye bakmıyorum açıkçası… Güzel olan her projenin içinde yer almam gerekiyorsa oluyorum. İlk önce sanatımla olmam gerekiyor. Yaptığım her iş içinde bu var. Kullanılan alanlar farklı sadece. Sonuçta ben bir tasarımcıyım. “Unique” ya da endüstriyel… Bu bir kurgu, ifade biçimi… Kendi alanlarında marka olmuş alanlarda benim de bir tuzum olacaksa bundan son derece büyük keyif alırım.

Nasıl malzemeler kullanılıyor bu iş için?
Mikrolar için her türlü obje benim tualim… Zor olanları seçiyorum… Hazırladığım karışım boyalarım ve fırçalarım… Herkesin düşündüğü gibi tek kıl falan değiller… Normal 1 yada 2 numaralı fırçalar. Korkunç bir disiplin… Nefes almadan geçen zaman dilimleri…

Bugüne kadar hangi zeminlere çalıştınız?
Sayamam. 200’e ulaştı. Bıldırcan yumurtası, arı, kelebek, balık pulu, iğne deliği, toplu iğne başı, fasulye, yanmış kibrit çöpü, cam bilye… Değersiz görülen her şey bambaşka bir noktaya taşınabilir. Hayatın içinden olan her şey… İşte bu yüzden farklı bir bakış açısı getirdim zaten… Nasıl baktığınızla ilintili her şey. Hiçbir şeyi güzelleştirmeye çalışmıyorum. Hatırlatmalar yapıyorum. Varlıklarıyla ne kadar önemli olduklarını kendileri koyuyor ortaya…

Bu eserler sadece büyüteçle seyredilebiliyor. Kimler alıyor?
Genellikle koleksiyonerler… Farklılık adına düşünen herkes… Kıstası yok. Bazen sinir bozucu, tarifi zor, algısı da…

Mikro Art Müzesi var mı dünyada? Bildiğim kadarıyla Rusya’da bir mikro art heykel müzesi var.
Genellikle mikro heykeller çalışılmış müzelerde. Resim hemen hemen yok gibi… Benim kadar değişik objeyle çalışan yok zaten… Sıradışıyım. Farklıyım kendi alanımda. Bu da değişik bir haz…

İstanbul’a dair gerçekleştirmek istediğiniz bir hayal projeniz var mı?
Çoook… Bir saç teline çizmek istiyorum İstanbul panoramasını. Bunu bir sponsor bulmadan asla çizmeyeceğim. Sonuçta güçlü çıkmak gerekiyor. Tanıtım açısından da bu böyle. Yaptığım her şey İstanbul zaten. Çok değişik projeler bunlar. Hepsi de sıradışı…

İstanbul ne ifade ediyor sizi için? Beş duyunuzla tarif etmenizi istesem?
Aşk. Her haliyle… Yoğunluğu, kalabalıklığı, keşmekeşi, gizemi, enerjisi… Beni besliyor ve yansıyor tuallerime, objelerime. İfade biçimim oluyor. Bazen tarifi imkansız, bazen anlaşılamaz… Yıllarca tüm sanatçıların kendilerince anlattığı İstanbul’u ben de kendi ifade biçimimle anlatmaya çalışıyorum.
İstanbul bir vapur çığlığında martıların sesi, Boğaz’a doğru denizin kokusu, Beyoğlu’nun binbir enfes tadı, geçmiş zamanlardan kalan izlere dokunuş, tarihi yarımadanın anlatılamaz güzellikteki görselliği… İstanbul bu benim için!
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.