Esra Kizir Gökçen: “Yaratıcılık hepimizin içinde var. Onu ifade etmek en temel hak ve ihtiyaçlarımızdan biri ve insan isterse herşeyi yapabilir…”

0 313

Esra Kizir Gökçen ile dostluğumuz onbir yıl öncesine dayanır. Beraber çok şey paylaştık. Dostluğu, birlikte organize ettiğimiz sergi heyecanını, yönettiğimiz derneğin başarısını.. Çalışkan, üretken bir sanatçı ve yılmaz bir savaşçıdır. İlk söyleşimizi 2012’de yapmışız… O günden bugüne ne çok şey değişmiş…

İstanbul’dan Londra’ya göç öykünüz nedir?

Lise yıllarımdan beri hayalini kurduğum bir şeydi bir süreliğine yurt dışında yaşamak. 40li yaşlarımın ortalarına kadar tercihlerimin beni o yöne götürmediğini düşünüyordum. Sonra hayat bana büyük bir sınav sundu. Ani ve beklenmedik bir sekilde eşimi kaybettim. İlk şoku atlattıktan sonra hayatımı yeniden kurmam gerektiğini, bir “kurban zihniyeti” ile ne kendime ne de çocuklarıma faydam olamayacağını fark ettim. Yeniden başlamak için bir yer, bir zemin arayışına girdim. Karşıma çıkan Ingiltere’ye göçmen olarak yerleşme fırsatı hem bana, sanat kariyerimi daha ileriye taşımak için, hem de çocuklarıma kültürel çeşitlilik icinde yetişmek, dünya vatandaşı olmak için olanak tanıyordu. Londra’da yerleşmiş birkaç arkadaşımın olması da karar vermemi kolaylaştırdı. Bir yıla yakın bir süre içinde, araştırıp, karar verdim ve harekete geçtim.

Yaşamınızda neler değişti?

Hayatımdaki her şey değişti diyebilirim. Öncesinde hiç konfor alanından çıkmamış olan ben, buraya yerleştikten sonra hayatın gerçek yüzüyle karşılaştım ve insanların özünde hep aynı özlem ve kaygıların yattığını öğrendim. Özgürlüğün ne kadar onemli ve ulaşması da, korunması da zor bir cevher olduğunu anladım. Pek çok fırsat ve daha da çok rekabetin içinde var olmak için ne kadar büyük bir mücadele gerektiğini öğrendim. Ama her şeyden çok, kendimi tanıdım. Gücümün ve zayıflığımın farkına vardım. Bu bilinç beni eskisinden çok daha güçlü kıldı. İnsanın isterse yapamayacağı hiçbir şey olmadığını öğrendim. Galiba eskiden bir prensestim ama şimdi gerçek bir savaşçı olmuştum…

Sanatçı ve sanat tanımınızda değişiklikler var mı?

Değişiklikten ziyade açılım diyebiliriz. Sanatçının, toplum için görünmeyeni, kaçınılanı görünür kılmakla, farkındalık yaratmakla sorumlu olduğunu düşünüyorum. Sanat insan için bir ihtiyaç ve sanatçı toplumun bir anlamda sözcüsü konumunda. Yani sanat bir lüks, veya ikincil bir uğraş değil. Londra’da kültürel çeşitliliğin getirisi olarak birçok farklı konuda hassasiyeti olan farklı etnik kökenlerden gelen birçok sanatçı değişik sanat disiplinlerinde üretim yapıyor. Bu üretim gerek toplum tarafından, gerekse devlet tarafından destekleniyor ve takdir ediliyor. Sanat toplumsal kültüre olduğu kadar ekonomiye de değer katan bir endüstri ve bu da hakettiği desteği görüyor. Bu umut verici tablo sanatçı olarak özgüvenimi besledi. Canım memleketimde yaşarken, ressam olduğumu duyan kişilerin gösterdiği tepkiyle buradaki çok farklı.

Londra ve İstanbul.. Neleri seviyorsunuz? Nelerden hoşlanmıyorsunuz?

Londra kültürel çeşitlilik bakımından oldukça zengin; gerçek bir dünya şehri. Burada pek çok farklı coğrafyadan gelen insanlarla birarada yaşamanın hem kişisel vizyonuma hem de sanatıma çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Hem tarihi, hem de güncel sanata kolayca ulaşabildiğim bir şehirde yaşadığım için çok şanslıyım. Elbette gurbette olmak, dostlarımdan, ailemden ve bilip alıştıklarımdan uzakta olmak çok ciddi bir yaşam mücadelesi gerektiriyor. Ama bu mücadelenin beni eğittiğini, daha canlı ve hayata bağlı tuttuğunu gözlemliyorum. Londra’nın en zor tarafı pahalılığı ve çok yoğun rekabeti. Ayrıca gurbette kendini buraya ait hissedebilmek de zaman alıyor. İstanbul, artık benim için nostaljik bir hayal gibi. Çocukluğumun ve gençliğimin İstanbul’unu özlüyorum. AKM’deki cumartesi sabahı konserlerini, İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşleri. Şehrin her yerindeki sanat galerilerindeki çağdaş ve eğitici sergilerini özlüyorum. Maalesef o İstanbul artık sadece hayallerimizde yaşıyor…

Oradan Türkiye ve çağdaş Türk sanatı nasıl görünüyor?

 

Pek çok heyecan verici sanat eseri üretiliyor Turkiye’de. Avangard işler üreten birçok genç sanatçı ve kaliteli ama küçük bir sanat pazarı var. Sosyal medyanın da yardımıyla çağdaş Türk sanatı dikkat çekiyor. Ülkenin içinde bulunduğu zorlu koşullar çok bilinmediği için, uluslararası etkinliklere katılımın düşük olması pek algılanamıyor.

Günümüz sanatı hakkında neler söylemek istersiniz? Size uzak ve yakın yönleri neler?

Dijitalleşme ve sanat-bilim ortak çalışmaları çok heyecan verici. Bununla beraber sanatın bir söylemi olması, bir meseleyi dile getirmesi de çok önemli. Bu anlamda çok mesafe katedildiğini düşünüyorum. Bana uzak yönü teknolojiye geçişin çok hızlı olması. Her gün bir sürü yeni teknik bilgi edinmek gerekiyor güncel kalabilmek için. Bu da sanatsal üretim sürecinin içe dönme gerekliliğiyle yarışıyor. Günümüz sanatının bana yakın olan yönü ise, sanatçının eskisinden çok daha serbest olması. Yaratıcılığın çok daha geniş bir alanda hayata geçirilebiliyor olması. Malzeme, mekan, mecra sınırları neredeyse yok artık; bu da sanatı tamamen hayatın içine sokuyor. Heyecan verici.

Sizi yaratmaya iten, tetikleyen unsurlar, ilham kaynaklarınız neler? Sanatın günlük yaşamdaki yeri nedir, ne olmalıdır sizce?

Sanat hayatın ta kendisi. Günlük yaşamla ayrılabileceğini düşünmüyorum. Hayatımın her yönü sanatımı besliyor. Sanatım da hayatımı. Yaşadığım müddetçe üretebilmeyi umut ediyorum. Şu sıralar beni en çok tetikleyen konular, çağımızdaki en büyük iki sorun olan göç ve doğadaki değişim süreci.

Eserleriniz üzerinden sanatınızın gelişim ve değişim sürecini anlatır mısınız?

Hayatımın değişen evrelerinde, değişen kişisel gündemimden ilham alıp çalıştım. Bu da sanatımın kişi olarak benden ayrı olmayan bir gelişim ve değişim göstermesine neden oldu. 50 yaşıma geldiğim şu dönemde, kendimi ve sanatımı şimdiye kadarki en olgun dönemim olarak gözlemliyorum. Aldığım yorumlara göre, kişisel gelişimimin sanatıma yansıması, kendisini tanıyan bir birey olarak, yaratıcılığımı açıkça ortaya koyabildiğimi gösteriyor. Bu da motivasyon ve mutluluk verici.

Son çalışmalarınızın hikayesi nedir? 

2019 sonlarına doğru Julia Cameron’un “The Artist’s Way” kitabını okudum – çalıştım. Kitap genel olarak yaratıcılığımızı kısıtlayan, potansiyelimizi tam olarak ortaya koymamıza engel olan unsurları bulup üstesinden gelebilmemiz için bir takım egzersizler içeriyor; bir çalışma kitabı… Bu süreçte yaptığım düzenli çalışmaların çok faydasını gördüm ve “düzenli olarak her gün” yapacağım bir sanat maratonunun hem bana, hem de beni izleyenlere faydalı olabileceğini düşündüm. Bu düşünceyi 50. yaşımı topluma faydalı bir projeyle kutlamak fikriyle birleştirdim. Ortaya “365 Desen” projesi çıktı. Başladığım günler, pandeminin hepimizi evlerimize kapattığı, kaygı ve yalnızlık dolu günlerdi. Ben de herkesin çizebileceği, gözleme dayalı basit objeler çizerek başladım. İzleyicilerimi cesaretlendirip, bana katılmaya davet ettim. Yavaş yavaş kendi sanat tarzıma doğru bir geçişi oldu bu projedeki desenlerimin. Her gün bir müzikten, bir kitaptan veya doğadan esinlenerek çizdiklerimi ekg_365drawings adı altında instagram ve facebook sayfalarımda paylaştım. Ortaya tamamen içsel bir yolculuğun görsel güncesi çıktı. Bir yıl hem çok kısa hem de çok uzun bir zaman. Bu süreye hastalıklar, kayıplar, sevinç ve hüzünler girdi. Hepsi benim ilham kaynağım oldu.

Desen projemin dışında, son üç yıldır, kendi göç öykümden yola çıkarak, günümüzün en büyük sorunlarından biri olan göç hakkında, ‘’Sail to Hope’’ adını verdiğim bir seri resim üzerinde çalışıyorum. Sınır kapılarında bekleyen, güvenliği yetersiz, aşırı yüklenmiş küçücük teknelerde denizleri aşmaya çalışan, güveneceği hiçbir şeyi kalmamış milyonlarca insan var şu anda. Geride bıraktıkları savaş ortamının tehlikesi, onları bir bilinmeze sürüklerken adeta bir can pazarındalar. “Sail to Hope” resimlerimde bu insanların giderek soyutlaşan sınırlar ve değişen coğrafya içindeki mücadelesini anlatıyorum. Pek çok detay ve sembol kullandığım resimlerimde, kağıttan gemiler, parçalanıp spontane bir şekilde yeniden düzenlenmiş haritalar ve çeşitli dokular kullanıyorum. Renk seçimim canlı ve umut verici ama resimlere yakından bakınca o neşeli renklerin nasıl bir hikayeyi sakladığını görüyorsunuz. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi…

Mutluluk ve sanat arasındaki ilişki nedir sizce?

Sanat içimizdeki yaratıcı gücün dışa vurumu. Bu doğal akış kısıtlandığında insan ya hasta oluyor, ya da mutsuz, huzursuz oluyor. Tersten ele almış oldum ama sanatın ne kadar yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu en iyi bu şekilde anlatabilirim sanırım.

Corona ve yaşadıklarımız hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sanata etkisi nasıl olacak?

Insanların hep birlikte evlerine kapanıp, ister istemez kendileriyle başbaşa kaldıkları bir içine dönme dönemiydi bu pandemi süreci. Bunun dünyamızın küresel ısınma nedeniyle içine girdiği büyük değişim dönemine denk gelmesi bir tesadüf değil. Her şeyin değişmeye başladığını görüyoruz. İkinci dünya savaşı sonrası endüstrileşmeye bağlı olarak kurulan kapitalist dünya sistemi artık yerini başka bir anlayışa bırakıyor. Sürekli üretmek ve tüketmek üzerine değil, doğayla ve tüm diğer varlıklarla daha barışık ve iletişim halinde olmamızı gerektiren bir düzene zorunlu geçiş yapıyoruz. Tüm bu koşullar elbette sanatı da etkileyecek. Şu anda, kısa vadedeki etkileri ekonomik zorlukların hızla artması, dolayısıyla da rekabetin daha da acımasızlaşması şeklinde. Bunun uzun süreceğini sanmıyorum. Bu durumu hayatta kalarak atlatabilen herkesin insanlığın uyanışının bir parçası olacağına inanıyorum.

Size verilmiş en etkili profesyonel nasihat neydi, kim vermişti?

Sanatın kaçan bir tren gibi değil, her anını sindirerek yaşamak, özenle beslemek gereken bir olgunlaşma süreci olduğunu söylemişti benden yaşça büyük bir sanatçı dostum. Yaşadığım her gün ne kadar haklı olduğunu deneyimliyorum.

Bizimle paylaşmak istediğiniz güncel haberler var mi?

Evet, size son dönemde hazırlandığım kişisel sergimden bahsetmek istiyorum. Londra’daki ilk kişisel sergim olacağı için gerçekten çok heyecanlıyım. 20-25 Temmuz 2021 tarihleri arasında, 54 The Gallery- Mayfair’de, 365 Desen projem sergilenecek. Sergide bir yıl boyunca çizdiklerim, projeme katılanların desenleri ve öyküyü anlatan bir video gösterilecek. Desenlerimden bir seçkinin sınırlı sayıda sanatçı baskısı ve tüm projenin bulunduğu bir de kitap olacak. Kitap, desenleri ve onları sosyal medyada paylaşırken yazdığım açıklamaları içeriyor. Bu projemle 50. yaşımı kutlarken, izleyicilere bir parça ilham ve cesaret verebilmeyi hedefliyorum. Yaratıcılık hepimizin içinde var. Onu ifade etmek en temel hak ve ihtiyaçlarımızdan biri ve insan isterse herşeyi yapabilir…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.