Seçil Akmirza: “Toplum olarak duygularımızı sanatla paylaşmaya çok açık değiliz. Üzgün olduğumuzda müzik dinlememek gerekiyormuş gibi davranıyoruz.. Oysa müzikle de yas tutulabilir..”

0 278
Seçil Akmirza’yı dinlemenizi öneririm. Mutluluk dağıtan insanlar vardır ya.. Onlardan biri genç sanatçı..
Gösteri sanatlarının birkaç dalında faaliyettesiniz. Sizce hangisinde daha başarılısınız? Hangisi sizi daha çok keyiflendiriyor?
Öncelikle sanatla dolu bu güzel blogda bana da yer ayırmayı düşündüğünüz için size teşekkür ederim..
Aman efendim..
Tek bir dala odaklanıp onda en iyi olmak için emek vermek yerine farklı alanlara yönelmeyi tercih eden bir yapım var. Her bir sanat dalının diğerlerine çok büyük etkisi ve faydası olduğuna inanıyorum. Sadece oyuncuları veya sinematografisi için izlediğim bir filmde geçen küçücük bir sahne bile şarkı söyleyişimde bir etki bırakabiliyor. Aynı şekilde reklam müziği seslendirirken yarattığım bir karakter, oyunculuğuma ilham verebiliyor. Bu alanların hangisinde kendimi daha başarılı bulduğum konusunu ben pek değerlendiremiyorum doğrusu. Ancak bugüne kadar en keyif alarak yaptığım iş, çizgi film seslendirmesi oldu. Beni tanıyanların da bildiği gibi çocuksu heyecanları ön planda biriyim. Bunu işime de yansıtmak başka bir keyif veriyor.
Hedefleriniz ve projelerinize ne kadar yakınsınız? 2017’de neler yapmak istiyorsunuz?
Ne yazık ki ülke gündemindeki dalgalanmalar ve buna bağlı olarak artan maddi kaygılar, bir çok sanatçının kendilerini heyecanlandıran projelerini gerçekleştirmelerine ve/veya başarılı olmalarına engel oluyor. Ben bu durgunluğu biraz içe dönüp kendimi geliştirerek değerlendirmeyi amaçlıyorum. 2017’de kendi albümüm üzerinde çalışacağım ve kişisel eğitime vakit ayıracağım bir yıl olacak gibi hissediyorum.
Değişik müzik türlerinden (jazz, klasik, halk..) dinlemeyi ve yorumlamayı sevdiğiniz parçaları öğrenebilir miyiz?
Hem doğumgünü, sevgililer günü, lansman ve özellikle de düğün gibi özel etkinliklerde, hem de eğlence mekanlarında sahne alıyorum. Buna bağlı olarak özel konseptler istenebiliyor. Bir gün nostaljik parçalarla eğlendirirken diğer bir gün şık bir davette jazz standartları, başka bir gün ise dönem kostümleriyle fransızca chansonlar söylemem gerekebiliyor. Repertuarımı daima geliştirmek işimin bir parçası. Dolayısıyla birçok müzik türünden seçki yapabiliyorum. Bu şarkıcı olarak da insanı geliştiren bir şey.. Geçen konserlerimizin birinde sahnedeyken arabesk bir parça istendi. O anda parçayı latin bir ritm eşliğinde çalmaya başladık; çok keyifli anlar yaşandı. Kısacası kendimi müzik tarzlarıyla kısıtlamadığımı söyleyebilirim. Beğendiğim her parçayı repertuarıma uygun şekilde yorumlayabiliyorum. Bunda vizyonu geniş ve alanında çok iyi müzisyenlerle çalışıyor olmamın da payı var.
Sanat ve sanatçı tanımınız nedir?
Kanımca sanatçı , insani duyguları somutlaştırarak ortaya koyma yeteneğine sahip olan kişidir. Sanat da hiç tanımadığımız, görmediğimiz insanlarla ortak duyguları paylaşabildiğimizin kanıtıdır. Hayatta yaşadığımız pişmanlık, hüzün, korku, sevinç, öfke ve gurur gibi birbirinden ayrı onlarca içsel duyguyu ortaya koyabilme cesaretidir, ifade özgürlüğüdür. 
Sanat-mutluluk ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz? Sanatın insan yaşamındaki yeri ne olmalı sizce?
Sanat özgürce yapılıp sunulabildiğinde daha büyük anlam kazanıyor. Bir çekmecede kimseye dinletilmeden duran bir beste veya gün yüzüne çıkmamış bir resim, paylaşılıp diğer hayatlara ilham verdiğinde daha da değerleniyor benim gözümde. Aynı şekilde bir tiyatro eseri de izleyicisiyle buluştuğunda bir başka güzel oluyor; insanların hayatına dokunuyor. Sanatçının yarattıkları ve toplumun bu üretime ilgisi bence bir bütün.  Özellikle toplum olarak duygularımızı sanatla paylaşmaya çok açık değiliz. Üzgün olduğumuzda müzik dinlememek gerekiyormuş gibi davranıyoruz; konserleri iptal ediyoruz. Oysa müzikle de yas tutulabilir.. Çoğu büyük eser  bu duygular ile ortaya çıkmıştır. Sanatçının ve dinleyicinin duygularını karşılıklı olarak paylaşamaması her iki taraf için de büyük bir kayıp.. Sanatını özgürce icra edebilen sanatçı ile sanata ilgi duyan, sanatı anlayan insanlar biraraya gelirse daha mutlu bir toplum oluruz diye düşünüyorum.
Günümüz sanatları hakkında neler düşünüyorsunuz? Kimleri izliyor, beğeniyorsunuz? 
İdolleriniz kimler? 
Popüler müziğin günümüzde kendini tekrar ettiğini düşünüyorum; kendimle çok bağdaştıramıyorum. Arada sırada yeni çıkan bazı şarkıları beğensem de, müzik zevki olarak daha geçmişte kalmış biriyim. Fransız lisesinde okumanın etkisiyle Michel Fugain, Serge Gainsbourg, Charles Aznavour dinleyerek büyüdüm. Babamın eskiden bir müzisyen olması, benim konservatuarda okuyor olmamın etkisiyle evimizde hep klasik müzik ve Frank Sinatra, Tony Bennett , Tom Jones plakları dinlenirdi. Tüm bunların etkisiyle nostaljik müziğe ilgi duyduğum aşikar. Bugün ise, yine o zamanın müziklerini seslendiren Michael Buble, Diane Krall gibi sanatçıları dinlemekten keyif alıyorum. Kendilerine eşlik eden bir big band ile sahneye çıkan sanatçılara imrenmemek mümkün değil.

Geçmişinizi özetlesek şöyle bir..
Beş yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Keman Bölümü’ndeydim. Yarı zamanlı olarak sekiz sene keman eğitimi gördüm. Saint Benoit Fransız Lisesi’nde okurken okul orkestrasının solistiydim. Üniversitede müzikten uzak iki bölüm birden okurken bir yandan da vokalistlik yaptım, televizyonda çalıştım, seslendirme yaptım. Bir çok yerde sahne aldım. Ve sonunda New York’a tiyatro okumaya gittim. Bugün radyo ve televizyonda duyduğunuz bir çok reklam müziğini ben seslendiriyorum. Yalın’la vokalist ve kemancı olarak çalışmaya başladım. Disney Channel’da dublaj yaptım, değişik jingle’lar seslendirdim. Atv ‘de 2007 yılında yayınlanan “Profesyonel” müzik yarışmasındaki başarım
Müzik dışında, oyunculuk da yapmışsınız? 
2010 yılında Dirty Cheap Creative tarafından çekilen ve o yıl İstanbul Film Festivali’nde yayınlanan “Moral Bozukluğu ve 31” adlı komedi filminde oynadım. Filmin hemen ardından New York’a yerleştim. İki sene New York’da yaşadım.

“Lee Strasberg Theatre and Film Institute” bünyesinde metod oyunculuk yaptım. “School of Visual Arts”da “yönetmenle çalışmak” workshoplarında, “Malisa Theatre Academy” ve Michael Luggio özel koçluğu ile bir çok showcase’de ve “Agnes of God” adlı oyunun başrolünde oynadım. Geçen sezon ‘Evli ve Öfkeli’ dizisinde rol aldım.

2012’de kariyerimi Türkiye’de devam ettirme kararı aldım ve Gaye Sökmen Ajans’la çalışmaya başladım. 2013 yılında “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde rol aldım. Şu anda müzik çalışmalarım devam ediyorum. Ozan Çolakoğlu ile yeni bir oluşum üzerinde çalışıyoruz.

İstanbul ve New York’u -bu şehirlerin size neler hissettirdiğini anlamak için- 5 duyunuzla tanımlamanızı rica etsem..

New York ve İstanbul aslında her anlamda çok benzer şehirler. Belki de bu yüzden çoğunlukla İstanbul’u sevenler New York’a da aynı duyguları besliyorlar. New York İstanbul’un daha düzenli hali gibi. Saklı kalmış ve korunmuş irili ufaklı çok sayıda park var ve bunlar yeşilin içinde huzur bulmanın yanında sanat için de kullanılıyorlar.  Araç değiştirmeden daha uzun mesafelere gidebildiğiniz için ulaşım da daha kolay. İstanbul gibi bir tarihi yok, sokaklarında yalnızca yakın bir zamanın yolculuğuna çıkılabiliyor. İki şehir de kalabalık, gürültülü ve biraz da pis. Ama insan yaşadığı şehirdeki güzelliklere odaklanmalı, kaçış noktaları yaratmalı, en önemlisi evini sevmeli. Büyük şehirlerde mutlu yaşamanın sırrı bence bu.
Hayatınızda aldığınız en iyi nasihat neydi (Profesyonel yaşamınız dahil)? Uygulayabildiniz mi?
Yıllar önce katıldığım bir yarışmada , seyircinin kendi tuttuğu yarışmacı harici diğer yarışmacıya pek tahammülü yoktu. Salonda korkunç bir uğultu vardı. Şarkıcı olarak ilk sahne deneyimlerimdendi. İki dakika boyunca sadece gülümseyerek sahnede durup uğultunun dinmesini bekledim. Yavaşça herkes sakinleşti ve koca salondan çıt çıkmayacak kadar büyük bir sessizlik oldu. Şarkıma ancak o zaman başlamış, alkışla bitirmiş ve yarışmada birinci olmuştum. O gün çok değer verdiğim bir büyüğüm bana “gülümsemenin ve pozitif olmanın ne kadar değerli olduğunu öğrendiğimi, bunu hiç unutmamamı” söyledi. O günden beri, kimi zaman çok da mutlu olmayan seyircilerle karşılaştım, sabırla bekleyip gülümsemeye devam ettikçe ne kadar çabuk değişebildiklerini her gün görmeye devam ediyorum. Bunu yapamadığım günlerde ise işimin rast gitmediğine şahit oluyorum. İnsanları ve kendimizi iyi anlamda değiştirebilecek güce sahibiz. Tek yapmamız gereken bunu keşfetmeye açık olmak.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.