Kerem Ağralı’nın fantastik figüratif gerçeküstü heykel ve resimleri…
“Seçilmiş”, 182 x 24 x 6, bronz döküm + ahşap, 2010 Terakki ve Alp Özalp koleksiyonunda |
Kerem Ağralı, atölyesinden (mağarasından demek daha doğru sanki!) çok çıkmayan, her daim çalışırken bulacağınız bir sanatçı. Eserlerindeki fantastik yaratıklara bakınca atölyesini de hayalinizde canlandırabilirsiniz aslında.
Kadıköy Yeldeğirmeni’nde kocaman bir atölye. Etrafta cam elyafları, donmuş alçı parçacıkları, polyester ve bronz dökümler… Alçı tesfiye tozuyla kaplı her şey. Kağıtlar, şişeler, teller, ayakkabılar, boyalar…
Kendime zorlukla oturacak bir yer buldum. Yılın belki de en karlı ve soğuk gününü seçmişiz buluşmak için. Sohbet ısındığında üşümem de geçti. Keyifli bir röportaj oldu:
Varoluşu canlandıran en etkin sanat dalıdır. Heykel biblo sanatı değildir.
Beğendiğin sanatçılar kimler?
Terakki Sergisi’ndeki eserlerinle şimdikiler arasında çok fark var? İki sene içinde ne değişti?
Tamamen imgesel illüzyonlar vardı. Öğretilerle, geçmiş heykelin diliyle, belli başlı bilgilerle ilgili. Kişi her ne kadar bilgileri kullanarak yaratım içinde olsa da sonuçta bilginin sınırladığı bi alan yaratılıyor. Daha doğrusu bilgi bunu kendisi yaratıyor.
Heykelde ya da resimde olması “gereken” olgular… “Gereken” lafından bahsediyorum. İyi bir heykelin sahip olması gereken özellikler… Bu bilgiler güzel olmakla beraber bir esaret yaratıyor. Kafanın değişmesi…. Bu bir elektrik düğmesinin açılıp kapanması kadar çabuk olabilir. Belli bir süreç de alabilir. Evrimleşen bir varlık olarak ben değiştim. Herkesin evrimleştiği gibi.. İnsan bazen çok yakında olan bir şeyi göremeyebilir.
“Ölümsüz”, 147 x 20 x 14, bronz döküm + ahşap, 2009, Alp Özalp koleksiyonunda |
Ben sadece insan varlığı olarak gücümün ve sahip olduklarımın farkına vardım. Buna bilgiyi bir nevi tekrar yapılandırıp dönüştürmek de denebilir. Çünkü sınırlamalar evrene değil, sizin beyninize aittir. Eğer beyin evrenin bir parçasıysa bunu idrak ettinizse bu sınırlamalar ortadan kalkar. Asılında metafizik gibi duruyor ama değil. Yapabileceklerinizin sınırı yoktur. Bu olabilirlikler için, bu güzellik evren tarafından size verilmiş olduğu için her gün şükretmeli. Sonuç olarak her yaptığınız sizin düşünce biçiminizi belgeyen dokümanlardır.
Haklısın. Daha da uçabilirler aslında… Bronz dökümün, heykelin Türkiye’de şimdiki konumunu da hesaba katacak olursak, mevcut şartlarda az yatırım yapılan bir alan heykel. Harcanan emek ve bronz etkisi ne kadar güçlü olursa olsun, bir sanatçı en azından belli dönemlerde mevcut şartlara göre hareket etmelidir. Bronz döküm tekniği işlerimin boyutlarının büyümesinden dolayı çok zorlasam karşılayabileceğim ama tercih etmediğim bir teknik oldu. Hak ettiği ilgiyi görmeyen alçı, gazlıbez, keten gibi malzemelere yöneldim. Bir yandan “iyi heykel sadece bronz ya da taştan olur” algı yanlışlığına da tepkim doğdu. Bu tepki zaten bilindik malzemelere olan bakışımı değiştirdi. Tepkimin farkına vardım.
Zaten içimde resim de yapmamdan dolayı sezgisel olarak varolan boyama dürtüsünü heykele de bulaştırdım. Konularla ilgili bir savım var. Ben konularımı değil, konular beni seçti. İlhamın nereden geldiğini düşündüm. Hiçbir şeyin bana göre yoktan varolmayacağını hesab ederek aslında ilham denen olgunun insanlığın evriminin başlangıcından beri tüm yaşanmışlıklar ve genetiğimdeki bilgiler olduğunu duyumsadım. Yaptığım varlık hallerinin aslında yoktan varolmadıklarını, herbirinin geçmişten, insanlığın evriminden birer parça taşıdığını düşünüyorum.
“Bir Gezginin Güncesi” 148 x 22,5 x 19, 2011 |
Özellikle sanattan bahsediyorsak bunun belli bir sorumluluğu vardır. Tekrardan kaçınmak için özel br çabaya gerek kalmadan siz değişiyorsanız işlerinizin de sabit kalması mümkün değildir. Bu zihnin ve evrimin yapısına aykırıdır.
Bu çaba zihnin değişmeye çalıştığının bir işaretidir. Farkındalık içerisinde gidebildiği yere kadar gider. Zihin “betimlenemez”i isimlendirmeye çalışır ama beceremez. Eğer bir varlık hali zihni bu duruma yönlendiriyorsa, sorunun karşılığı alınamıyor ve bir soru başka bir soruyu doğuruyorsa, zihin bu bağlamda olumlu olarak zorlanıyorsa, karşısındaki yapıt -varlık hali- gerçekten var olmuş ve evrenle bir bağ kurmuş demektir. İyi yapıtın tarifi budur.
Sanat gerekli mi? Tabii ki olsun insan hayatında. Çocuk sanatın dışında zaten bana göre yanlış yetiştirilmekte. Önce çocuklara “doğru yaşama”nın ne demek olduğunu anlatabilirsek o zaman ekstradan sanat için gerçek anlamda gereken dikkat ve enerjiye sahip olacaklardır. Bunun için önce ebeveyn ve öğretmenlerin belli aşamalardan geçmesi gerekmektedir.
Kerem Ağralı
1977 İstanbul doğumlu, Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü mezunudur. Resim ve heykel çalışmalarını 2004’ten beri Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki kendi atölyesinde sürdürmektedir.
Katıldığı Sergiler: