Deniz Tunç tasarımlarının herbiri sanat nesnesi…

0 242
Deniz Tunç’un Nişantaşı showroom’undayız. Oniki yldır basın danışmanlığını sürdürdüğüm tasarımcıyla röportaj sırası şimdi bende. Masasının üzeri çizimler ve kalemlerle dolu. Tanıdığım kadarıyla Deniz Tunç’u ya masasında çizim yaparken ya da atölyelerde ustalarına çizdiklerini aktarırken bulmak mümkün. Az konuşmayı seven, araştırmacı ve çok üretken bir insan.  Tasarımlarını hayata geçirebilmek için ne kadar kararlı, mükemmelliyetçi ve talepkar olduğu konusunda bütün çalışanları hemfikir.

Hayranı olduğumuz ışıklarınızın bu kadar çok beğenilmesinin nedeni ne?
Işıklarımın ruhları, hikayeleri var. Endüstriyel değiller. Yaşanmışlık duygusu yaratan heykelsi yapıları, ustalıklı el işçiliği ve dokuları sayesinde tasarımlarım birer sanat nesnesi olarak algılanıyorlar. Sevilmeleri bundandır sanıyorum. En azından ben öyle oldukları için seviyorum. 

Ben de! Ellerinize sağlık. En çok ilgi görenler Çintemani ve Saltanat galiba değil mi?

Dediğiniz gibi Çintemani ve Saltanat çok tuttu. Hilal ve Sadabat da…

Taklitlerini yapmaya çalışanlarını görüyorum… 

 

Evet maalesef…

 

Sahne Görüntü Sanatı eğitimi aldınız.  Sonra?

Öğrenimimi Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Tasarım Bölümü’nde yaptığım için çalışma hayatıma reklam ve sinema filmlerine dekor ve kostüm tasarlayarak, sanat yönetmenliği yaparak başladım. Birkaç yıl sonra moda dünyasını merak ettim. Endüstri ürünleri tasarımı konusunda master yaptım. Moda birkaç markaya koleksiyon  hazırladım. Asıl gönlümde yatan iş, günlük yaşamda insanların içinde olmaktan  hoşlanacağı ortamlar yaratmaktı. 

Sahne dekorunda ışığın öneminden yola çıkarak ışık tasarımının belirleyici olduğu show dünyasına dekorlar hazırladım. Bir süre sonra kendimi  ev, ofis, restoran, otel dekoru yapıyor buldum. Birçok mekan kurguladım. 2000 yılında ışığıyla, eşyaları ve aksesuarlarıyla tasarladığım  herşeyi sergileyebileceğim kendi yerimi açmaya karar verdim. 

Nişantaşı Güzelbahçe Sokak’taki ilk yerimi açtım. Onuncu yılımızda Abdi İpekçi Caddesi’nde bugünkü yerimize taşındık. 

Burası 200 metrekarelik bir showroom ama insan içinde iyi hissediyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Cevabı sanırım kendinizi «Ambians Danışmanı» olarak tanımlamanızda gizli biraz? 
Kendimi « ambians danışmanı » olarak nitelendiriyorum evet. Mekanı sıcak ya da soğuk, yaşanır kılmak, istenen anlamı yaratmak teknik başarıyla gerçekleşiyor. Birden fazla objenin “birlikteliği ve kendiliğindenliği” ambians danışmanının işidir. Mekana girdiğinizde hissedilen uyum ve oturmuşluk başarıdır. 

Modayı takip ediyor musunuz? Trendler nasıl etkiliyor?
Modadan etkilenmemeye çalışıyorum. Zamana karşı, zamanın ötesinde… dememiz bundan ! Trendleri izliyorum. Değişen tüketici ihtiyaçlarına dikkat etmem gerek tabii. Tasarımlarımlarımın günlük yaşam içine girebilmesi buna bağlı…

Globalleşmeye karşı mısınız? 
Globalleşmenin kendisine değil, yarattığı tekdüzeliğe karşıyım. modern tasarım dünyasına doğulu ruhumun izlerini taşıyacak alternatifler sunmak istiyorum. 

Koleksiyonlarınızın herbirinin ayrı bir hikayesi var. Nasıl ortaya çıkıyorlar? Doğuş serüvenlerini anlatır mısınız?
İlk araştırmalarımı yaparken motiflerin kaynak zenginliği yeni bir yol oluşturmamı sağladı. Tekstilde, taş işçiliğinde, deri Kuran kaplarında, cami minarelerinde kullanılan desenlerden esinlendim. «Neo-Ottoman» ilk koleksiyonumdu. Çok beğenildi. Zamanla stilimi oluşturdu. Geçmişten süzülüp gelen tanıdık formların geometrik ve asimetrik yansımalarını görürsünüz tasarımlarımda. İkinci koleksiyonum «Saltanat Yansımaları» idi. Sehpa, kanape, dolap, koltuk, paravan ve ışıklarımda saray ihtişamını, el işçiliğinin yarattığı sabır ve özeni, zerafeti, güzellik ve zenginliği vurgulamaya çalıştım. Koleksiyonumun her parçası girdiği mekana mührünü bassın istedim. 

Koleksiyonda « Mühür » isimli bir ışığınız var…
Evet. Mühür, Saltanat, Sadabad, Şehzade, Şems, Çintemani isimli ışıklar bu koleksiyondan çıktı. Sonraki koleksiyonların adı «Sarmal Fetih» ve «İstanbul » du. «Asimetrik Simetri»ise ilk kez Dubai’de Index 2010 Interior Design Fuarı’nda sergilendi. Bu koleksiyonun ana hatlarını simetrik düzende üst üste kaydırılan formlar oluşturuyor. Simetrinin asimetriye dönüştürülmesiyle görsel bir  sarsıntı yaratmaya çalıştım. Önceki koleksiyonlarımdan daha sade ve minimal, ama hareketli bir yapısı olan  ürünler çıktı ortaya.

“3.Boyutla Raks” son koleksiyonunuz… Modern, yalın ve kültürel ihtişam çok tanıdık. Daha çok sehpa çalışmışsınız. Geometrik ve asimetrik formlar yoğun.

Pirinç, cam, ahşap gibi pek çok farklı malzemeyi aynı anda kullandığım bu koleksiyonda desenleri deforme ederek, sofistike doku ve formlar yaratarak çok sesliliği yakalamaya çalıştım. Oryantalist desenleri doku ve form olarak algılayıp onlarla optik anlamda oynadım. Zoom yaparak yeni bir üçüncü boyut algısı yarattım. 

Hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?

Işıktan paravana, kanapeden dresuara, sehpadan aynaya birçok dekoratif eşya ve aksesuarda kullandığım ana malzeme metal, pleksi, ahşap, deri ve kumaştır. Özellikle metali seviyorum. Metalin soğukluğunu ısıtmak benim işim.

 


Eski motifleri modern tasarımlara nasıl  dönüştürüyorsunuz?
Seri üretimin soğukluğundan sıyrılıp, eski desenleri günümüze taşımak, unutulmuş tekniklerle yeniden hayat vermek, kültürümüzün kırılmış aynalarına yeni görüntüler aksettirmek istiyordum. Çok bilindik formları yeni bir tatda yorumlayıp heykelsi ışıklara ya da mobilyalara dönüştürmekten büyük keyif alır oldum. Motifleri grafik olarak parçalara bölüp zoom’layıp yeniden tasarlıyorum. Ürünlere baktığınızda doğrudan Osmanlı’yı ya da Selçuklu’yu algılamıyorsunuz ama oryantalist  tadı alıyorsunuz.

Tasarım ne demek sizce?
Tasarım yeni alternatifler sunabilmektir. Yeni bir kapı açabilmek, yeni bir hikaye yazabilmektir.

Tasarımlarınızı yönlendiren unsurlar, doğru tasarım formülünüz nedir?
Sahne Tasarımı eğitimi aldığımdan olsa gerek, mekanlara teatral yorumlar getirmek, eşyalarda “yaşanmışlık” hissini yakalamaktan hoşlanıyorum. Değişen tüketici eğilimleri, dekorasyon ve tasarım dünyasındaki gelişmelere dikkat ediyorum ama Moda’dan etkilenmemeye çalışıyorum. Doğru tasarımı gerçekleştirme güdüm ve doğru «oranlar» benim formülüm sanırım.

İstanbul dışında hangi dünya şehirlerinde ve nerelerde tasarımlarınız var?

Londra, Kuveyt, Cidde, Cezayir, Astana, Moskova, Riyad, Dubai’de lüks oteller ve konutlarda, yönetim ofisleri, bar ve restoranlarda iç mekan ve ışık tasarımlarım var. Dubai’de Zabeel Saray Oteli’nin ana girişindeki büyük avizeleri, resepsiyon ve koridor aydınlatmaları, Türk Hamamı ve dünyanın en büyüklerinden biri olan Spa’sında yer alan  ışıklar, 400 suit ve VIP odalarının lambader, yatakbaşı, masa lambası, apliklerden oluşan aydınlatmalarının tasarım-üretim ve montajı bize ait. Londra’da Kazan Restaurant’ın iç mekan tasarımı bana ait.

Aynalar son koleksiyonunuzda çok ihtişamlı bir yer kaplıyorlar. Seviyor musunuz aynaları?
Aynalar derinliğin sembolleri bana göre… Çok severek çizdim. Sarı antik metal çerçevelerinde parçalanmış ve üst üste konmuş desenleri de kullandım, klasik formları da..

Dizayn etmeyi hayal ettiğiniz özel  bir mekan var mı?
Teatral tasarımlar gerçekleştirmekten hoşlanıyorum. İnsanların zevk ve keyifle yaşadığı her türlü mekanı tasarlamak isterim.
Bir ışığınızın adı İstanbul. İstanbul’da favori mekanınız neresi?
Galata. Cami, kilise ve sinagogları, hamam ve çeşmeleri, ticari yapıları, kamu binaları ve konutlarıyla İstanbul’un eski kültürel mirasını en güzel yansıtan en iyi korunmuş semt bence. Adının anlamı da “denize giden yol” olunca beni çekiyor doğal olarak…. 

İstanbul’un nesini seviyorsunuz, nesini sevmiyorsunuz diye sorsam? 
Farklı kültürlerin ve çeşitliliğin birarada olmasının neredeyse simgesi İstanbul. Onu zenginleştiren karmaşıklığını seviyorum. Griliğini, ortasından geçen Boğazın renklerini seviyorum. Ama estetiğini, tarihsel dokusunu, gizemini bozan karışıklığı sevmiyorum. 
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.