Yaşa Savaş, Datça’nın taşlarını konuşturan adam..
Datça’ya gelip de Palamut Bükü ya da Ova Bükü sahillerindeki taşların güzelliğini fark etmeyen azdır. Herbiri bir başka form, bir başka renk, bir başka boyutta.. Çizgili, oval, yuvarlak, yassı, pembe, gri, yeşil, turkuvaz, ebruli, hatta puantiye.. En güzelini bulacağım derken benim gibi saatlerini, günlerini taşlara bakarak geçirenleri tanıyorum.. Bir de o taşlardan resim yapan birini.. Yaşa Savaş..
Farklı çalışmalarım var, kimilerinde taşın formu ön planda oluyor, o çalışma zaten taşı toplarken finalize oluyor kafamda. Formlu taşları bulunca sanki define bulmuş gibi hissediyorum.
Sonunda eşi benzeri belki hiç olmayan bir esere dönüşüyor bu define. Kimilerini ise sıradan taşları boyayarak yapıyorum, bu çalışmalar benim ticari olarak baktığım el sanatı grubumu oluşturuyor.
Hep ürettiğim dönemlerdir en mutlu zamanlarım. İstanbul’daki iş hayatım ev tekstili sektörü için konsept markalar yaratmak ve koleksiyonlar hazırlamakla geçti.
İstemediğim ve keyif almadığım hiçbir şeyi yapmadım, rutin bir tempo ve masabaşı görevleri hiç seçimim ve tarzım olmadı. Hep bir hareket vardı hayatımda. Yurtiçi ve dışı seyahatler, dünyada olup biteni, geleneksel ve batılı bakış açılarını görme, yakalama ve kültürümüze uyarlama heyecanını sevdim hep.
Geçmişi günümüzle sentezleyip geleceğe yeni miraslar bırakmayı hedefledim. Üretmek beni hep özgür ve mutlu kıldı. Üç güzel marka bıraktım ülkemize.
Neden Datça’da yaşamayı seçtiniz? Burada en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz şeyler neler?
Sanat ve sanatçı tanımınız nedir?
Bunları yapabilmek için ise duygular, yetenek ve yaratıcılık giriyor işin içerisine. Tüm bunları barındıran insanları ben sanatçı olarak görüyorum. İster ressam olsun, ister aşçı, ister bahçıvan.