Serdar Kaynak: “Bu ülkede yapılan her sanat eseri Atatürk’ün şerefine kaldırılan bir kadehtir.”

0 264

 

Serdar Kaynak’ın Knidos Taş Heykel Sempozyumu’nda çalıştığı heykel

Atinalı Praksiteles’in eseri Knidos Afroditi ne yazık ki arkaik dönemde kaybolmuş. Knidos aslanı ise bugün ne yazık ki  birçok eser gibi anavatanında değil.. Çok isterdik Datça yarımadasında arz-ı endam etmesini..  Bugün Datça’da başarılabilen ise yarım yamalak bir taş heykel sempozyumu ancak..


20 Eylül – 10 Ekim tarihleri arasında Esenada’da 19 heykel sanatçısı beyaz mermerleri yonttular gece gündüz:  Serdar Kaynak, Özgül Kahraman, Azimet Karaman, Nusret Başöner, İmdat Avcı, Davut Güven Aytemur, İzzet  Temel, Cumhur Ata Türk, Nihat Sezer Sabahat, Mert Kılınç, Mustafa Kızıldemir, Ozan Özcan, Sanem Tufan, Hasan Mutlu, Florin Strejac (Romanya), Amjad Alherk (Suriye), Maria Aprasidi (Rusya), Khan Abduragimov (Azerbeycan), Anna Sosenskaya (Rusya). 

Eserleri Datça’yı süsleyecek. Sanatçıların da fikirleri alınarak doğru noktalara yerleştirilebilir inşallah! Sanatçılardan Serdar Kaynak ile yaptım röportajımı..

 

Serdar Kaynak


Datça heykel sempozyumu hakkında neler söylemek istersiniz?
Datça’ya I. Uluslararası Knidos Heykel Sempozyum’u vesilesi ile ilk kez geldiğimi söylemeliyim. Benim için bol kahkahalı, çok eğlenceli bir süreç oldu. Eylül ayı itibari ile Datça’nın sessizliği ve havasının birçok sanatçıya iyi geldiğini düşünüyorum. I. Uluslararası Knidos Heykel Sempozyumu’nu düzenleyen ve emeği geçen tüm dostlara ayrıca teşekkür ederiz. Fakat sempozyuma dair bir iki şey söylemek isterim. Öncelikle en başından beri sanatçı sayısının fazla olduğunu söyledim. Benim düşünceme göre, sanatçı sayısı en fazla 10 kişi olmalı ve mümkünse isteyen sanatçılara asistan sağlanmalıydı.

Bu sayı da genç, orta yaş ve ilerisi olmalıdır. Bunun nedeni hem kuşak hem de yaş farkı olarak birbirinden farklı sanatçıların sempozyuma katacağı zenginlik olarak düşünülmelidir. Sanatçıların kendi içlerinde yaşayacağı paylaşımlar, gerek sanat kavrayışı, farklı bakış açıları ve birbirinden farklı uygulama tekniklerinin paylaşımı olarak düşünülmelidir.

Sempozyumlar, sanatçıların yaşamına anlam katmalıdır.

Sanatçı sayısı kalabalık olunca maalesef böylesi bir yaklaşım yerine bireysel davranış ön plana çıkıyor ve paylaşımdan uzaklaşılıyor. Dolayısıyla samimi bir ortam oluşmuyor.

Bir tanesi koordinasyon ve organizasyon olmak üzere, davetli ve yarışmalı (elemeli), 18 uygulamalı heykel sempozyumuna katılmış biri olarak; benim uygulamalı heykel sempozyum anlayışım, birlikte yemek, yardımlaşma, eğlence ve aynı anda alın teri dökmek üzerine diyebilirim. Bu da organizasyonun sanatçı seçimi ile mümkün olabiliyor. Eğer I. Uluslararası Knidos Heykel Sempozyumu devam eder de geleneksel hale gelirse, sanatçı seçimine ve sayısına çok dikkat edilmelidir. Sanatçı seçimi ilişkilere göre değil, objektif olmalıdır.

 

Eserinizi Datça’nın neresinde görmek istersiniz?
Kent merkezinde yer alan “Cumhuriyet Meydan’ı” beni çok etkiledi, garip bir bağ kurdum diyebilirim. Sempozyuma davet ettiklerinde sunmuş olduğum öneri projemin, içerik olarak meydanın ismiyle bütünleşeceğini fark ettim. Heykelim bittiğinde meydanın içinde ya da yakın bir yerinde olmalıydı ve projeme küçük ilaveler ekleyerek, uygulama sürecinde durumu içselleştirmeye çalıştım. Bitime yaklaştığımda bu isteğimi organizasyonla paylaştım ve kabul edildiğinde de açıkçası çok sevindim. Bir kez daha hepsine ayrıca teşekkür ediyorum. Heykel kısaca, bir düşüncenin, bir bedenin ya da asla ayrılmaz bir bütünün ikiye bölünmesi ile yaşanan, zorunlu ayrışmanın yarattığı, çatışmayı ve gerilimi ifade etmektedir. Bunu da kendini bir bütünden farklı ve üstün zanneden bir fermuar anahtarı gerçekleştiriyor. Heykelde iletilmek istenen mesaj, bir bütüne yeniden ulaşma çabasının ancak birlik ve beraberlikle olabileceği düşüncesiydi. Altını çizmek istedim.

Heykelin, bizlere daima bir bütün olmamızın önemini ve mesajını verecek olması ve Cumhuriyet Meydanı’nda olması beni ayrıca sevindiriyor.

Yaşamın anlamı size göre nedir?
Yaşamın içinde hepimizin farklı değer yargıları ve arzuları var elbette, sanırım sorunun benim için tam cevabı “sanata hizmet etmek” diyebilirim. Eğer bir gün sanata hizmet edemezsem, sanata hizmet edenlere hizmet ederim ve hiç gocunmam.

Sanat ve sanatçı tanımlarınızı almak isterim..
Sanat; sanatçının yaptığı eserdir, sanatçı ne yapıyorsa “sanat” odur ve öyle de olmalıdır.

Sanatçıya gelince durum farklı.. Öncelikle şerefli ve onurlu olmalıdır, sanata ihanet edecek plastik dilini, ne pahasına olursa olsun asla bozmamalıdır. Tüm zorluklara rağmen, kendini daima geliştiren ve kendi dünyasını yeniliklere ulaştırabilen bir anlayış içinde olmalıdır. Böylesi bir yaşam, duruş denilen tavrı zaten zaman içinde kendiliğinden doğuracak ya da ortaya koyacaktır.

Gözlemlerime göre günümüzde sanat ortamına göre şekillenen ya da şekillenmeye çalışan, ilişkilerini güçlü tutmak için kendinden taviz veren, “günümüzde işler böyle yürüyor” diyen ve bunu savunan insanlarla dolu.. İyi bir eser yaratabilmek için ruhunu kazımayan, acıtmayan maalesef trend mantıkla çağdaş sanatın cinlikleri peşine düşmüş durumdayız.

Kimsenin kimseyi beğenmediği garip bir dönemde debeleniyoruz. Ana akım bir galeriyle çalışan, popüler bir küratör tarafından desteklenen ve koleksiyonerlerin evlerinde partilere katılan sanatçılar ne kadar şanslı görünüyorlar, ilişkileri güçlü olanın, sanatı da güçlü olur devrinde yaşıyor bugünün sanatçısı… Sanat tarihi daima sanatçıyı yazmıştır, başka kimseyi değil, sanatçı bu bilinçle giderse, sanat tarihi bundan sonraki sürecinde sanırım başka insanları yazmaya başlayacak.

Sanatçının en basit tanımı, kendi meseleleri, dertleri ve edinilmiş sanat problemleri üzerine emek sarf eden, derdi üretmek olan ve her döneminde taviz vermeden gelişme gösterebilmiş ve dilini oluşturabilmiş şerefli insandır. Sanatçının yolu zordur, bunu bilen sanatçı, tüm zorluklara rağmen üretmeye devam edebilen başı dik bir emekçidir.

Hepimizin sanat üretimlerinin örnekleri var, fakat bu zor yolda özel bir şeyler bulan sanatçı da ayrıca alnından öpülesi sanatçıdır. Umarım böylesi bir şerefe nail olabilirim…

 
 

Son çalışmalarınızın ya da gerçekleşecek bir serginizin hikâyesini aktarabilir misiniz?
Son üretimlerim aslında uzun zamandır beklettiğim fakat bir türlü fırsat bulup da kurcalayamadığım, benim için deneysel bir oyun alanı idi. Bu sürece girmenin hep erken olduğunu düşünüp akışını hayata bırakmıştım. Hayat içinde yaşadığımız bazı özel sıkıntılardan kurtulmak için bilinçaltımızı zorlarız ya, hiçbir şey yapmak istemediğim bunalımlı bir dönemimde bu beklettiğim projeler bir anda hayatımın merkezi oldu.

Son çalışmalarımı en kısa anlatım şekli ile, yapmış olduğum kanatlı fermuar böceklerin yaşam alanlarını oluşturmaya inşa etmeye çalışıyorum. Konunun bir mesele, estetik bir problem ya da kavramsal boyutunu, “çoğalma”, “çoğunluk kaygısı” ya da “niteliksiz çoklukla edinilmiş güç arzusu” olarak ifade edebilirim. Deneysel uygulama sürecini geride bırakan bu yeni çalışmalar, kendi kimliklerini kazanmaya başladılar, en doğru zamanda sergiye dönüştürmeyi çok istiyorum ve öyle de olacak.

Sanatınızın değişim ve gelişim sürecini eserleriniz üzerinden anlatabilir misiniz?
Üretimlerim, son çalışmalarıma kadar heykelin bilinen klasik malzemeleri üzerine oldu ve gerek sanatçılar gerekse izleyenler tarafından beğenildi. Bu sürece kadar birbirinden farklı anlatım ve uygulama biçimlerini denedim, işlerim beğeniliyor ya da satılıyor diye aynı formu ya da kurguyu, temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp yemedim… Zaten portfolyom bunun bir göstergesidir.

İlk dönem üretimlerimde zaman farklılıkları olduğu için dil bütünlüğü yoktur ama hepsini de ayrı ayrı severim.

Delikli işler diye tabir ettiğim, “oluşum serisi” bir bütünün parçalanması ve yeniden oluşma çabası üzerine idi.

Fermuar serisi, bir bütünün ayrılması ve yeniden bütüne ulaşma çabası üzerine idi.

Düğümler serisi, ayrılığa ya da parçalanmaya zıt bağlılığın ya da özverinin önemini, tahammülü anlatan üretimlerdi.

Konuların dualite içinde toplanıyor olması ve en son sergimde uyguladığım değişim ve dönüşüm serisinin çeşitlemeleri hala devam ediyor. Aslında uygulamalarımda gerçekleştirdiğim tüm çelişkiler, sorular ve yanıt arayışları, devam ediyor diyebilirim.

Gerek fikir, gerekse eser yelpazemi daima geniş tutmak gibi bir düşünce yapım var. Ben buna aklın zekâtını vermek diyorum. Estetik meselelerinizi iyi etüt eder de içselleştirirseniz, onlar da “imgenin zekâtı” olarak sanat yaşamınıza yansıyor.

Son çalışmalarım ve üretimlerim ise; beni çok heyecanlandırıyor. Kendi sanat dünyama sürprizler hediye etmek istiyorum. Umarım bu sürprizler yüzümü güldürecek, inanın sanatçı yaptığını sevince herkes çok seviyor. Artık izleyenler bilinçli, dolayısıyla iyi olanı kötüden rahatlıkla ayırt edebiliyor.

Malzeme ile ilişkiniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Aslında sanatçı üretimleriyle malzeme tercihini de belirlemiş oluyor. Bence bir sanatçı, hangi sanat disiplinine ait olursa olsun, uygulama alanına ya da malzemesine hükmedecek kadar usta olmalıdır.

Hükmü düşünce ya da kavram verir, geriye kalan malzemeyle sevişerek çalıştığınız harika saatlerdir. Malzemeyi bilme, araştırma ve takip etme özelliğimden ötürü, çalışmalarım daima görgülü, sabırlı ve tertemizdir.

İnsan bazen doğrudan söylemek istiyor ama benim malzemeyle olan ilişkim daima iyi olmuş belki de ileri seviyede diyebilirim. Çünkü benim en büyük silahım sabrımdır ve geleneksel yöntemlere gerek vücut dilim, gerekse elim çok yatkındır. Özellikle sempozyumlarda geleneksel yöntemleri uygulamayı ve artistik çalışmayı çok severim. Beni taş yontarken izleyenler keyif alırlar. Aslında bu durum taşımı çok sevdiğimde kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Eserlerinize bakan izleyiciler hakkında yıllar içindeki izlenimleriniz nelerdir?
Bu soruyu biraz sanatçılar, biraz da izleyenler üzerinden cevaplayacak olursam, durumun iyi olduğunun farkındayım. Kendimi geliştirdiğimi ve geliştirmekte olduğumu söylüyorlar. Umarım kuşak olarak hak ettiğimiz yerlere gelebiliriz. Birçok sanat emekçisi dostumla birlikte bunu hak ettiğimizi söyleyenler oldu. Bundan 15 yıl önce ülkemizin sanat ortamını düşünecek ve hatırlayacak olursak, herhangi bir kuruma bağlı olmadan 2001 yılından beri ayakta kalmak, üretmek ve sanatsal gelişimi devam ettirmenin takdirini almak çok güzel. Bu süreci birlikte yaşadığım tüm sanatçı dostlarım benim için çok değerlidir. Aynı kaderi yaşadığım sanatçı dostlarımdan iyi bir şeyler duymak, benim için bir onurdur.

Küçük bir ayrıntıyı da eklemek isterim, oluşturduğunuz üretimler içerisinde kim hangi seriyi beğeniyorsa, hep ona devam etmenizi ya da çeşitlemenizi istiyor. Gerçek sanatçılar ve izleyenler ise bazen yön değiştirme ya da yön bulmanızda daha olumlu yaklaşımlar sergiliyorlar. Daima öncelikle iç sesimi daha sonra da eleştirileri hep dinlemişimdir.

En beğendiğiniz sanatçıları merak ediyoruz, kimleri ve neyini seviyorsunuz?
Bu soruyu özür dileyerek, ülkemiz sanatçılarından isim vermek istemiyorum, ama farklı ülke sanatçılarından ve yaşayan yani hayatta olanlardan isim verecek olursam, inanın evin yolunu bulamayız 🙂

Öyle olsun.. Sanat ve mutluluk arasındaki ilişkiyi nasıl tarif edebilirsiniz peki? 
Deniz kenarında, dostlarla paylaşılan rakı, peynir, kavun gibidir. Atatürk’ün de en sevdiğiymiş. Bu ülkede yapılan her sanat eseri, onun şerefine kaldırılan bir kadehtir. Zorluklar içinde bu ülkeye verilen emeği daima şerefli kılmaktır. En büyük mutluluk benim için budur.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.