Kenya’da Safari… Jambo Africa!
Geceyi Sarova Lion Hill Game Lodge Nakuru da geçirdik. Sabah gün doğmadan Masai Mara’ya doğru hareket ettik. |
Masai Mara
Uçsuz bucaksız savanlarda saatler süren yolculuğumuzun ardından, beş büyükleri göreceğimiz Sarova Mara Game Camp’a yerleştik. Odalarımız büyük tentelerden (çadırlardan) oluşuyordu, kampın etrafı yırtıcılara karşı yüksek elektrikli tellerle çevriliydi.
Çadıra her giriş çıkışta öndeki verandada ya yavru bir ceylan ya da yavrusuyla bir sincabı dinlenirken görebiliyorduk.
Ole ertesi sabah aslan aramaya çıkacağımızı söylediğinde hepimizin gözleri ışıldadı.
Safaride Lion Hill dedikleri, gün doğmadan yola çıkıp savanlarda avlanan dişi aslanlara, birbirleriyle oynayan yavrulara, uyumayan erkek aslanlara rastlamaktı amaç. Çünkü aslanlar sabah erken avlanıp karınlarını doyurduktan sonra bir çalı arkası bulup gün boyu uyuduklarından gündüz safarilerinde rastlamak çok zor oluyormuş.
Kampa döndüğümüzde, Afrika akasyaları altında dinlenip, akşam yemeğimizi yedikten sonra, yine gün doğmadan kalkacağımız için çadırlarımıza çekildik.
Çadırlarımız bir gölün etrafında sıralanmış, önlerindeki ahşap verandalar göle uzanıyor. Çadırlarda gece yarısına kadar elektrik var. Sonra tüm kampta elektrikler kesiliyor, her çadırın içinde fenerler var. Kampın içinde yürüme yollarını otların içindeki minicik lambalar belirliyor.
Çadırlarımızda tüm gün sinek tabletleri takılı olsa da gece 12 den sonra işe yaramayacağı için çadıra girer girmez cibinliğin içini dışını banyoyu bolca ilaçlıyorsunuz sıtma korkusundan. Afrika’da aslandan kaplandan değil, sıtma olmaktan korkuyorsunuz…
Çadırın fermuarını çektiğimde hiçbir kilit olmadığını farkettim. Ne yani? Mara savanlarında elektrikli tellerle çevrili kampımızın koca arazisinin içinde uyurken kilidimiz yok diye tedirgin mi olmalıydım? Bunca kişi böyle yattığına göre bize de bir şey olmaz deyip fazla kafaya takmıyorum.
Ancak bir süre sonra wifi şifremizi almadığımızı farkedip, gecenin karanlığında tek başıma resepsiyona kadar korkmadan nasıl giderim diye düşüne düşüne çadırdan çıkıyorum. Ayy o da ne? Omzunda tüfek koca bir karartı bana “jambo” diyor.. Bir çırpıda resepsiyona gittiğimi söyleyip yanından uzaklaşıyorum. Meğer bütün gece çadırları koruyan rangerlar (korucu) varmış..
Diğer hayvanların pek umursadıkları yok, zaten artık safari jeeplerini de doğadan bir parça olarak algılıyorlarmış, ama ahh özgür ruhlu kedigiller, o çıplak arazide bile kendilerini çok iyi kamufle etmesini biliyorlar, o yüzden beş büyüklerden leopara, yalnız yaşayan ve sayıları zaten çok azalmış güzel yırtıcıya rastlayamadık.
Safari nin beş büyüğü mü? Aslan, fil, gergedan, bufalo ve leopar.. Yabani hayatın zenginliği, sunduğu çeşitliliğin inanılmazlığıyla, zürafadan zebraya, kartaldan akbabaya, antiloptan gazele, yaban domuzundan buffaloya, bizondan gergedana tüm vahşi doğa büyük bir ahenkle her yeni gün gözlerimizin önüne seriliyordu.
Masai halkının doğayla yüzleşmek olarak yorumlanabilecek geleneksel danslarında müziği ayaklar, kolyeler ve sesleri oluşturuyor. Enstrüman kullanılmıyor. Zıplayarak ve şarkı söyleyerek yapılan dans bir nevi trans haliyle gerçekleşiyor. Ritm hızlandıkça zıplamalar yükseliyor.
Çiğdem Erkoç’un Gezi Yazıları’nın gelecek konusu: Balear Adaları ve Sardegna