Ömer Zafer Göktürk: ” Fotoğraf öyle görüldüğü gibi masum bir süreçte oluşmuyor. Arkasında-önünde büyük bir sanayi, ar-ge çalışması, rekabet, sermaye ve koca-koca şirketler var!”

0 193

Datça’da yaşayan sanatçılar arasında fotoğrafçılar da az değil. Ömer Zafer Göktürk ustalardan sadece biri.. İnsan unsuru ağır basıyor fotoğraflarında.. Portreler, insana dair detaylar, toplumsal değişimleri anlatan yaşam kareleri..
 
Fotoğraflarınız üzerinden çalışmalarınızın yıllar içindeki gelişim ve değişimini anlatır mısınız?  Fotoğraf konularınızı genelde neler oluşturuyor? 
Işığın kırılması ve bir yüzeye yansımasındaki büyü çocukluğumdan beri beni peşinden koşturdu. Lise yıllarında; bu kırılma sürecindeki değişkenlerin, bir başka değişle optikin önemini kavradım ve öğrendim. O zamanlardan beri; bu kırılarak ters yansımanın hem teknolojisi, hem de  büyüsünün peşindeyim.
 
Yıllar içinde geriye dönüp baktığımda; fotoğraflarımda üç temel ögenin etkin olduğunu görüyorum. Tabiiki öncelikle insan var fotoğraflarımda. İnsanın yalın doğal yalansız hallerini çekmeye çalışmışım. Toplumsal değişim sürecindeki insanın sorunları, direnişleri çoğunlukla çalışma konularımı oluşturdu. Üniversite yıllarında öğrenci olaylarını çekmeyle başlamıştım. Sonra grevler, direnişler vb. Son yıllarda ise göç, mülteci gibi konular gündemimdeydi. 

2010 yılında Suriye, Lübnan ve Ürdün’ de bulunan çeşitli Filistin Mülteci kamplarında fotoğraf çalışmalarım oldu. İşin garibi; o yıllarda bu kamplara ev sahipliği yapan Suriyelileri ise, son zamanlarda  ve halen de  mülteci, sığınmacı göçmenler olarak ülkemizde görmekteyiz, misafir etmekteyiz. Roller değişmiş. Değişimin  ve acının bu kadar hızla yayılması, aslında, ürküttü beni, endişelendirdi. Bu süreç devam edecek, ve ben de göçmenlerin fotoğraflarını çekmeye daha çok devam edeceğim gibi.
 
İkinci olarak da; insanın elini değdiği, izini bıraktığı, güzelleştirdiği, değiştirdiği, kirlettiği, bozduğu veya anlamlaştırdığı konular ilgimi çekmiş; bunu fotoğraflarıma baktıkça anlıyorum. Gezdiğim yerlerde, sokaklarda yani hayatın içinde çekmişim bunları daha çok. Bir fotoğrafın ikinci kez çekilemeyeceği düşüncesindeyim. Bu nedenlede oburca çekmişim bazı şeyleri, arşivim kabarmış. Zaman buldukça geri dönüp bunlara bakıyorum, ayıklamaya çalışıyorum.
 
Son zamanlarda ise; biraz daha farklı şeylere, henüz adını koyamadığım çalışmalara yöneldim. Çağrışımlar, geri dönüşümler, imge ağırlıklı çalışmalar bunlar. Nasıl olacak, nereye gidecek, ben de merak ediyorum.
Planlı mı, spontane mi çalışıyorsunuz?
Planlı, proğramlı çalışmayı pek sevmem. O yüzden, plan da yapmamaya çalışırım genelde. Ama fotoğrafta; konunun ve ışığın önemi ön plana çıktığında mecburen zamana ilişkin, benim dışımdaki belirleyicilere uyacak bir düzenleme yapmak durumunda kalıyorum.
Bilgisayar – fotoğraf ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?
Fotoğraf üretiminde; insan ögesinin, yani fotoğrafçının dışında yoğun bir teknoloji kullanımı vardır. Fotoğraf öyle görüldüğü gibi masum bir süreçte oluşmuyor. Arkasında-önünde büyük bir sanayi, ar-ge çalışması, rekabet, sermaye ve koca-koca şirketler vardır. 

Son 10-20 yıldır fotoğraf; özellikle kayıt ve baskı sürecinde kimilerinin analog diye tanımladığı benim kimyasal dönem dediğim süreçten çok hızla ve de başarıyla sayısal yöntemlerle işleme dönemine girdi. Doğal olarakta  fotoğraf üretirken; bilgisiyarlar ve işleme proğramları tartışmasız bu sürecin vazgeçilmez bir enstrümanı oldu. Tabii kahramanca, az da olsa, hala geleneksel yöntemlerle üretim yapan fotoğrafçıları da görmezden gelemeyiz.
Sanat ve sanatçı tanımınızı alabilir miyim?
Sanat insana aittir. Yine bir başka insana yöneliktir. Yaşamı biçimlerken, üretirken, değiştirirken; duyuları tetikleyen bir ses, bir renk, bir dizedir sanat.  Heyecan verebilen, güzel ve özgün olan  bir üretimlerdir bence. Zor iştir kuşkusuz. Sanatçı ise; böylesi  üretimlerin yaratıcı kişisidir. Tabii ki sonucu zaman ve zamandan süzülüp gelmeler belirliyor.

Mutluluk ile sanat arasında bir ilişki var mı sizce?

Sanat kuşkusuz pek çok duygunun bileşkesinde üretilmiş bir sonuçtur. “Mutluluk” veya karşıtı “mutsuzluk” da bunlardan biridir. Ama tek başına belirleyici bir öge olabileceğini düşünmüyorum.

Hayran olduğunuz sanatçılar ve eserleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Beni etkileyen, bazen biçimleyen pek çok sanatçı oldu. Bunların çoğu edebiyatçı idi. Yıllar içerisinde okuma alışkanlığım seyrelince; müzik ve görsel sanatlar daha cazip geldi, daha çok yaşamıma girdi. Dolayısıylada onlardan daha etkilenir oldum. Dönem dönem ilgilendiğim tarzlar değişse de klasikleri veya klasikleşme yoluna girenleri izleme eğilimimin önde olduğunu görüyorum. Ama her alanda yeni, genç sanatçıları da izlemek, dinlemek,  okumak ve anlamak için zaman ayırıyorum.
Ne zamandan beri ve niçin Datça’da yaşıyorsunuz? Çalışmalarınız nasıl ?
Onbeş yıldır Datça ile bağım var, gelip gidiyorum, kısmen de yerleşik sayılırım. Bir yer beni çekiyorsa onu pek anlamaya çalışmam, nedenini – niçini fazla kurcalamam da  üstelik. Bırakırım büyüsüne kendimi. Datça da öyle bir yer benim için. Yağmur yağınca toprağın kokusu, rüzgarı ve her ışıkta farklılaşan, her seferinde yeni görüyormuşum gibi gelen, dönemeçteki ağaç, beni Datça’ya çekiyor sanırım.
Datça’da pek fotoğraf çekemiyorum. İnsan kendi evinde, mahallesinde, yaşadığı yerlerde  fotoğraf çekemiyor, hayat önde geliyor veya nasılsa çekerim zannediyor. O yüzden olabilir diye düşünüyorum. Ancak, Datça sanatın her alanında olduğu gibi fotoğraf sanatıyla ilgilenenler ve fotoğrafçılarının yoğunluğu açısından da oldukça zengin bir kasaba. Zaten, Datça da, onlara çok cömert davranıyor. Bunlar da bana fotoğraf adına mutluluk verdiği gibi, kendi adıma da evimde hissettiriyor.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.