Didem Yağcı, varlık ve özün anlamını gerek kişisel yol haritası ile gerekse çevresel işaretleri gözlemleyerek arayan, araştıran bir birey ve sanatçı olarak madde ve mana dünyası arasındaki farka vurgu yapmayı seviyor..

1 186
“Hiçlik” 107x163cm. Karışık Teknik (Kağıt kesim Burda patronları üzerine keçe ve mürekkep)

 

Didem Yağcı, 17 Mayıs – 9 Haziran 2016 tarihleri arasında İstanbul Galeri İlayda’da gerçekleştirilen “Self Connection/ İçsel Temas” isimli sergisindeki yapıtlarında insana ait duygu deneyimlerinin birey  -özellikle “kadın”- üzerindeki dramatik etkileşimlerini betimliyor.

Didem Yağcı, Şems-i Tebrizi’nin “Ne yöne gidersen git, çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün. Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.” sözünden yola çıkarak, kişinin (kadın) kendi içine yaptığı seyahate dikkat çekiyor.

Serginizde yer alacak eserlerin hikayesini paylaşabilir misiniz?

“Self Connection – İçsel Temas” sergisinde yer alan eserler, bireyin kendi iç dünyası ile iletişimi; varlığını sorgulaması, hayal kurması, iç dünyasında gözlem yapması, ihtiyaçlarının, değerlerinin, tutum, davranış ve yeteneklerinin farkına varması ve zihninde beliren sorulara cevaplar araması üzerinde kurguladığım işlerden oluşuyor.. Kendi içine yolculuk eden, “öz”üyle  bağlantı yaşayan kişinin (kadının) varlık ve kâinatı kendi hakikatlerine uygun olarak değerlendireceği bir farkındalığın gerçekleştiği, kişinin tekamül sürecine göndermeler yapıyor.

142x107cm, Karışık Teknik
(Nota kağıtları üzerine keçe ve mürekkep)

Beslendiğiniz değerler, olaylar, duygular hakkında bilgi verebilir misiniz?

Çalışmalarımda,  insanı diğer canlı ve cansız varlıklardan ayıran -varoluşa ait tek ve en önemli farklılık olan-  duygu deneyimine sorgu yapıyorum. Keza eserlerin çıkış noktası, “İnsan nedir?” sorusuyla ilişkilendirilen, madde ve mana dünyasının birey tarafından anlamlandırılış biçimindeki çeşitlilik esasına dayanıyor.
Varoluşumuzun anlamını, insanın varlığının her türlü canlı/cansız nesneden ayrılması gerektiğine inanan herkes gibi varlık ve öz’ün  anlamını gerek kişisel yol haritam ile gerekse çevresel işaretleri gözlemleyerek arayan, araştıran  bir birey ve sanatçı olarak madde ve mana dünyası arasındaki farka vurgu yapmayı seviyorum. Çünkü bana göre insan, fizik ve biopsişik varlığının dışında duyguları, düşünceleri ve hayal gücü olan tinsel bir varlık olmasına rağmen emprik dünya, yani nesneler dünyası ise tinsellikten yoksun bir madde dünyasından oluşuyor.

Başka bir deyişle, insanın diğer canlı ve cansız nesneler arasındaki farkı; düşünceleri, duyguları, bilinci, korkuları, endişeleri, içgüdüleri ve istekleri olmasıdır. Ben çalışmalarımda insanın deneyimlediği bu insana özgü, çeşitlenmiş duygu hallerini kendime ait özgün bir teknik ile katmanlar hainde keçe ve kumaşlar, eski kitap sayfaları, notalar, akrilik boya ve mürekkep ile malzeme ve form çeşitliğine dayandırarak özgün bir teknik ile vermeye çalışıyorum. Çalışmalarımda, ayrıca izleyiciyi metaforik özne olarak konumlandırıp, varlığımızın evrensel gerçekliğini vurgulamak için kavramsal bir bakış açısı sunmayı da tercih ediyorum.. Kompozisyondaki öznenin duygu halini, tuvale ya da eski basım kitapların yapraklarına yapıştırılmış farklı desen ve dokuda kumaş ve keçelerle figüratif olarak aktarırken, nesneler dünyasındaki çevresel objeleri ise akrilik boya ve mürekkep ile betimliyorum.

127x100cm. Karışık Teknik (Kağıt kesim kitap sayfaları
üzerine mürekkep ve keçe)

Çalışmalarınızın zaman içindeki gelişim ve değişimini  kendi gözünüzle değerlendirmenizi rica etsem..

Ben felsefi ve sanatsal anlamda edindiğim farklı bakış açılarını kendi geliştirdiğim özgün teknik ile yenilikçi ve yaratıcı formlara dönüştürmeye çalışıyorum. Bunu yaparken görsel kompozisyon ve renk dengesi arasındaki ilişkiye özel bir önem  veriyorum. Bu yaklaşımımla, resim sanatının algısının  geleneksel yollarını değiştirmeyi amaçlıyorum.

Aslında işlerimin  erken dönem ve şu an itibariyle incelendiğinde kendi özüne sahip çıkarak devinim gösteren, Türk geleneksel sanatlarını da içine katarak pozitif anlamda ilerlediğini, olgunlaştığını söyleyebiliriz.
Bu şekilde daha önceki kağıt işlerin yeni geliştirdiğim bana ait farklı bir yöntem ile daha renklendiğini, anlatım dili, teknik ve görsellik anlamında daha da etkinleştiğini görebilirsiniz.

Bir Türk sanatçı olarak kendi özümüze sahip çıkarsak global sanat piyasasinda farklılaşacağımıza inaniyorum.  Nitekim el emegi iceren, kendi geleneksel kulturunu ve yaklasimini koruyan fakat ayni zamanda da oldukca cagdas bir yaklasimla ortaya cikardigim yapitlar yurtdisinda da cok dikkat cekiyor ve begeniliyor.

 

Sanat ve sanatçı tanımlarınız nedir?
Bana göre sanat, insanın yaşadığı çağa dair var olana ya da olamayana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı  duygularının görsel ve/veya işitsel olarak dışa vurumudur.

Sanatçı ise zeka ve sezgi olarak toplumdan farklılaşan bir algıya sahip kişidir. Duyulmayanı duyabilen, görülmeyeni görendir. Yani, sanatçı, herkesin duyduğunu, gördüğünü, hissettiğini, düşündüğünü; farklı şekilde duyan, farklı şekilde gören, hisseden, farklı bir şekilde düşünen, yorumlayan ve yansıtan kişidir.

130x86cm.  Karışık teknik
(Kağıt kesim Burda kalıpları üzerine mürekkep ve keçe)

Takip ettiğiniz ve sevdiğiniz sanatçılar kimler?

Döneminin ilerisinde çalışmalara imza atabilmeyi başarmış, teknik ve malzeme kullanımıyla farklılaşmış, tarzının ve imzasının arkasında durarak zamana halen meydan okuyan zamansız eserler üretebilen sanatçılara inanılmaz saygı duyuyorum.

Mutluluk – sanat ilişkisi size göre nedir?

Aristotales’e göre insan tüm yaşamı boyunca mutluluğu arar. Mutluluk insan yaşamının ereğidir.

Biz bir nesneyi bizi kendisiyle ilgili içine çektiğinde güzel buluruz.

Bir başka deyişle, izleyici için söz konusu özellik kişiye zevk verdiğinde güzeldir. Bu beynin görsel, hafıza, duygu ve zevk alma kısımlarını etkin hâle getiren sanat için mutluluk vaadi olarak adlandırılır. Bana göre sanat deneyimi için vazgeçilmez bir yere sahiptir.

Toplum – sanat ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

İnsanın bilincini belirleyen onun toplumsal varlığı olduğundan estetik yansıtmanın konusu da her zaman insandır. Bana göre, sanat fenomenine katılan, onun oluşmasına yardım eden insan, toplumsal bir varlık olduğuna göre onun ürettiği sanat yapıtı da toplumsal bir üründür.

Keza, sanatın estetik özünü toplumsal olaylar, insanların toplumla olan çok yönlü ilişkileri oluşturur. Sanatçı, değişen toplumla birlikte, değişen kültür, değişen inançlar ile ya bu değişime ayak uydurur, benimser şekilde, ya da başkaldırım şeklinde bir sanat yapıtı ortaya koyar. Başka bir deyişle, her dönemin kendi toplumsal gereksinmeleri ve bakış açıları doğrultusunda sanat ortaya çıkar ve bu ölçütlere göre değerlendirilir.

 

Didem Yağcı,”Renée”ile.. 170x135cm. Karışık Teknik
(Kanvas üzerine kumaş katmanları, keçe ve mürekkep)

İstanbul’u beş duyunuzla nasıl hissettiğinizi anlatır mısınız?

İstanbul gürültülü, kirli, kaotik, kuralsızlığın kural olduğu bir şehir olmasına rağmen dünyada sıklıkla rastlayamayacağınız bir güzelliğe, mistisizme, tarihi ve kültürel dokuya sahip bir şehir. Dolayısıyla 24 saat canlı bir şehir olan İstanbul’u tek bir ruh haliyle tanımlamak mümkün değil. Çünkü bu şehrin bir anı bir anına uymuyor. Bir yeri bir başka yerine benzemiyor. Onu tanımlayacağınız sözcükleri, durduğunuz yere göre seçmeniz gerekiyor.
İstanbul’un ruhu hep değişken.. Bir gün mutlu, bir gün mutsuz.. Uzaktan bakınca çok güzel.. Ama yaklaştıkça bazen çirkin. Kendi sesinizi duyamayacağınız kadar kalabalık ve kaotik, bir o kadar da dinamik ve enerjik. Çok eğlenceli ama bir yandan da çok değişken, sürprizli, şaşırtıcı.. Aniden depresif.. Bazen bıkıp terk edesin gelir, bazen çok özlersin.. Deli dolu bir sevgili gibi..
1 yorum
  1. Adsız diyor

    fantastik

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.