Dört yıldır İstanbul’da yaşayan, ezoterik Beshara Okulu mensubu İngiliz ressam Colin Azim Looker’ın sergisi 25 Nisan’da Gallery Park Art’da….

0 812

Şu kalabalık şehri bırakıp gideceğimiz günlerin hayalini kura kura yaşıyoruz çoğumuz… Ama bir türlü de gidemiyoruz. Karşımıza nereden nasıl çıkacağını bilemediğimiz sürprizlerin bağımlısıyız da ondan!  Geçen sabah Moda’dan çıktım Yoğurtçu Park’ına doğru yürüyorum… Gallery Park Art çıktı karşıma… Yeni açılmış pırıl ğırıl geniş bir mekan. tam parkın karşısında. Kadıköy için bir kazanç daha… Galerinin yöneticisi Bahar Aykaç ile, ressam Colin Azim Looker ile tanıştım. Dört yıldır İstanbul’da yaşıyormuş. Resimlerine baktım. Konuştuklarımızı aktarmam şart oldu…

Sergi 25 Nisan 3 Haziran arası açık kalacak. Galeri, Yoğurtçu Park Caddesi 44 numarada.


Bahar’a sordum bu ilginç adamın adı neden Azim diye?

Sufizm’de insanın Allah’ın tüm isimlerini, sıfatlarını taşıdığı, gösterdiğine inanılır. Tam olarak inanmak da diyemeyiz tabii ki bilinir, kabul edilir desek belki daha doğru olur. Bu isimler sayısızdır. Bilinen Esma-ül Hüsna’da 99 isim vardır ki bu isimler insanlara hayatı kavrayabilmeleri için gönderilmişlerdir. Ama her birimiz öznel olasılıklar olduğumuzdan isimlerin dağılımı, dengesi hepimizde farklıdır. Bazı isimler daha baskındır. Ve tabii her ismin hem pozitif hem negatif özellikleri vardır. Eğer sizde baskın olan ismi bilirseniz, kendini keşfetmeniz, bilmeniz belki kolaylaşabilir. Bu yüzden Beshara Okulları’nda isim almak gelenekselleşmiştir. Ama bu isim çok zor keşfedilir. 

Azim’e ismini Bülent Rauf vermiş. Altı ay harcamış bu ismi bulmak için. Ve ismin kesinleşmesi için de üç tane farklı mesaj beklemiş. Biri rüyasında, diğer iki mesaj da günlük hayatında gelince Azim’in isminin Azim olduğuna karar vermiş. Ve onu uyarmıs. Bu isim çok güçlü bir isimdir. Su gibi azimli olmalısın yoksa isim seni tüketir demiş. Azim bu ismin ona çok şey öğrettiğini ve hala ismin anlamlarını keşfettiğini söylüyor..

Okuduğunuz okullar ve eğitiminiz  hakkında biraz bilgi verir misiniz?
İngiltere’de iyi bir ressam olmak istiyorsanız ünversiteye gitmezsiniz. Şimdiye kadar hiç iyi bir İngiliz sanatçının üniversite eğitimi aldığını duymadım. Çoğu sanat okulu mezunudur. Üniversite daha çok akademik, tarihsel eğitim verir. Nasıl resim yapabileceğiniz hakkında pek bir şey öğrenemezsiniz.
Sanat okullarında ve sanat kolejlerinde resim yapmak eğitimin yüzde doksanını kapsar. Yani akademik bir eğitiminiz olmaz ama okul bittiğinde iyi bir sergi açabilirsiniz. Başarınızın yüzde sekseni bu serginin başarısına, yüzde yirmisi ise yazdığınız tezlere bağlıdır. Sanat okulları ve sanat kolejleri üniversite eğitim sistemine dahil değildir ancak sanat okulunu/kolejini bitirdiğinizde üniversite eğitimi ile aynı derecede eğitim aldığınız kabul edilir.

Sistem dışında kalabildikleri için sanat okullarından mezun birçok kişinin çok özgün işler çıkardıklarını düşünüyorum. Beatles, Rolling Stones, Peter Blake, John Buckley gibi… Eğitimim hakkında şunu söyleyebilirim: mezun olduğum sanat okulları (Winchester School of Art ve Canterbury College of Art) cesur sanatçıların kendilerini yetiştirmeleri için uygun koşulları yaratan devrimci sanat okullarıdır. 
Ne zamandan beri resim yapıyorsunuz?
15 yaşımdan beri resim yapıyorum.

“Wittenham Clumps”,  160 x 195 cm. Tuval üzeri akrilik zemine yağlıboya.

Resimlerinize ilham olan şeyler nedir?

İlham kaynaklarım çok aslında… Belki ikiye ayırabiliriz. Biri ruhsal ilham kaynaklarım: Rüyalar, vizyonlar, şamanik seyirler, özelikle Sufilerin tasarımları, mimarileri, seramikleri, renkleri kullanışları, İslami desenler… Diğeri ise fiziksel ilham kaynaklarım: Daha çok antik kutsal mekanları ziyaretler sırasında oluyor… Mekanlar vasıtasıyla eski insanları, duyguları direkt olarak hissedebiliyorum. Çatalhöyük, Büyük Britanya veya Fas’taki antik yerler, bazı türbeler gibi. Bir çok mekan var.. Böylece daha eski bir kozmos algısı  hissediyorum, birçok mükemmel yıldız, gezegen, büyülü bir kalite ve gizem… İnsan bilincinin doğduğu zamandaki gibi, meraklı…

Türkiye’ye geliş serüveniniz ilginç. Bektaşi öğretisi hakkında düşündüklerinizi rica ediyorum. Mevlana ile tanışmanız, ülkemize geliş öykünüzü anlatır mısınız?
Türkiye’yi 40 yıl içinde çok kez ziyaret ettim. İlk olarak Doğu’ya gittiğim zaman Türkiye’den geçmiştim. Daha sonra  ezoterik grup ‘Beshara Okulu’  ile düzenli olarak gelmeye başladım. Beshara Okulları bir Türk centilmeni olan ve İbn-i Arabi’nin ‘Fusüs el Hikem’ kitabını İngilizceye çeviren Bülent Rauf Bey tarafından kurulmuştur. Her sene düzenlenen okulun altı aylık yoğun birinci kursunda iki haftalık Türkiye ziyaretleri düzenlenir. Bu ziyaretler İstanbul ve Bursa’daki Celveti Pir’lerin, Efes’teki Meryem Ana’nın, Konya’daki Sadrettin Konavi’nin, Şems-I Tebrizi’nin, Mevlana’nın ve öğrencisi Ateşbaz Veli’nin, Kapadokya yakınlarındaki Hacı Bektaşi Veli’nin ve Ankara’daki Hacı Bayram Veli’nin türbe  ziyaretlerini içerir.
Ben ilk ziyaretlerimi 1974’de yapmıştım. Konya ve Mevlevilik öğretisinden çok etkilenmiştim. Tabii ki yıllarca bir çok kez ziyaret ettim de. Hatta bir kaç sene önce Konya’da ikibuçuk yıl kadar yaşadım. Beshara Okulları hala aktif, pratik ezoterik bir okuldur ve biz (Bahar Aykaç ve Azim Colin Looker) şimdi Türkiye kurslarını İstanbul’da düzenliyoruz. Beshara Okulları ne dini ne de ‘sufi’ okuludur; yeni bir oluşumdur. Mevlana, İbn-i Arabi ve bir çok farklı mistik öğretiyi kullanır. Ama bir İbn-i Arabi veya Mevlana Okulu değildir. 21.yüzyıl yaşam ve çevresine uyum sağlamış, etnik, dini veya ırki bariyerleri, sınırları tanımayan bir yaklaşımı vardır.
“Wittenham Clumps” 170x185cm., Tuval üzeri akrilik zemine yağlıboya.


Beshara Okulları’nda geçirdiğim günlerden birinde rüyamda Hacı Bektaş-i Veli’yi gördüm, uyanıp rüyamı Bülent Rauf’a anlattım. O da direkt olarak Hacı Bektaş’a gitmem gerektiğini söyledi. Ben de ertesi gün gittim. Gider gitmez de Bektaşilik yolunda öğretmenim olacak insanlarla karşılaştım. Bektaşi öğretisinin kendine has inanılmaz serbest fikirli, hümanist bir karakteri vardır. Bu öğretinin çoğu kitaplar vasıtasıyla aktarılmaz, daha çok Baba’ların ağzından dinlenir. İnanılmaz güzel yazılmış yazılar var tabii… Yunus Emre’nin ve Kaygusuz Abdal’ın şiirleri örneğin.

Genel olarak İbn-I Arabi’nin yazdığı ve Sadrettin Konavi’nin geliştirdiği Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği) fikri üzerine yazdıkları kabul edilir, saygı duyurulur ama aslında ben otuz yıllık deneyimlerimde hiç bir Bektaşi grubunun bu yazılar üzerine çalıştığını görmedim, duymadım. Belki gizli olarak vardır.
Entellektüel öğreti Beştaşilik’de aktarımın ana kaynağı değildir, daha çok sanki cildiniz üzerine damlatılmış bir kimyasalı vücudunuzun yavaş yavaş emmesi, içine alması, böylece kimsal etkisinin tüm vücudunuza yayılması gibidir diyebiliriz. Baba’lar ile ya da Ana’lar ile bağlantıda olmak onların titreşimlerini sindirmek denilebilir, gizlice olur, uyumlanırsınız. Balım Sultan’ın (Hacı Bektaşi Veli’den sonra Bektaşi tarikatının ikinci Piri’dir) bir şiirinde dediği gibi  “…İrşadımız sırdır bizim”.
Bilindiği gibi Bektaşi Sırrı’nı kelimelerle ifade etmek neredeyse imkansızdır, ancak Yunus Emre gibi ozanlar ona en iyi göndermeleri yapabilmiştir. Bektaşiler içki içtiklerinden ve rahat insanlar olduklarından disiplinsiz oldukları sanılır. Aslında tam tersidir. Çok disiplinli ahlak ve etik kuralları vardır. 

“Wittenham Clumps” 90×90 cm. Tuval üzerinde akrilik zemine yağlıboya.


Bu topraklarda, bizim insanımızla kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Neden Türkiye’de yaşamayı seçtiniz?

Dünyada bir çok yeri dolaştım. Avrupa’nın kapılarının dünyaya kapalı olduğunu düşünüyorum, orada anlam taşıyan sanat eserlerinden daha çok, içi boş eserler var. 

Türkiye’de böyle hissetmiyorum. Kapıların açık olduğunu düşünüyorum. Burada zihinsel yolculuklar ve duyguların hareketi daha kolay. Ve burada yaşamayı seviyorum çünkü yaratıcı çalışmalarımı yapmayı kolaylaştıran bir yer.  Avrupa’da sizi ve içinizi aydınlatacak bir şey yok. Oradaki minimalist sanat dalı benim için içi boş bir sanat dalı gibi. Orada klostrofobik hissediyordum. Orada mistik Şamanik dünyaları ziyaret etmek çok zordu ama Türkiye’de bu kolay.

Beğendiğiniz ve etkisinde kaldığınız sanatçılar kimler?

Paul Klee, Matisse ve Emil Nolde’un çalışmalarını beğeniyorum. Bazı sevdiğim batılı sanatçılar var. Bir çoğunu renkleri yeni yöntemler ile kullanmış oldukları için seviyorum. Ayrıca Cézanne’nin çizim tekniğini beğeniyorum ve bazı resimlerimde tekniğini kullanıyorum. Türkiye’de kullanılan Türk renk kombinasyonlarını, İznik seramik renk kombinasyonlarını seviyorum. Osmanlı zamanında kullanılan renk ve tasarımlardan etkileniyorum.

Zazen meditasyonu ile Bektaşi öğretisi arasında bir paralellik olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet benzerlik olduğunu düşünüyorum. İkisi de (nonverbal) sözsüz öğrenilmiş, yazıya dökülmüş bilgilerdir. Sufiler çok fazla konuşmazlar genelde. Sessizlik hakimdir. Dervişler için ‘fazla yemez, fazla konuşmaz, fazla uyumaz’ derler. Zazen meditasyonları için de bu şekilde söyleyebiliriz. İkisinde de insanlar yazılı olarak eğitilmezler. Konuşarak değil, yaşayarak, sindirerek öğrenirsiniz. Ayrıca hem Zazen ve hem Bektaşi insanları, insanlar arasında doğrudan (direct) bir aktarım (transmission) olduğunu deneyimlemişlerdir.

Meditasyon ve resim çalışmalarınız arasında bir ilişki kuruyor musunuz?
Evet, meditasyon ve resim arasında bir bağlantı olabilir. Meditasyon yapan rahipler, meditasyon sonunda ellerine bir fırça alırlardı ve hızlıca mükemmel bir daire çizerlerdi. Bu konuda yazdığım denemeler var.

“Wittenham Clumps” Kağıt üzerine suluboya,  30 x 40 cm.


Üç boyutlu bir alan yaratmak için dışarıdan gelen bir ışık kaynağına ve gölgelere değil, yalnızca saf renklere ve içsel ışığa başvurduğunuzu söylüyorsunuz… Bu söyleminizi Matisse’in tablolarında derinlik yerine rengi kullandığı çalışmalarına benzetebilir miyiz?

Genelde resim çizerken gölge ve objeler üzerindeki ışık kullanılır, ama ben bunu yapmıyorum, ışık ve gölgeye göre çizmiyorum.  Ben sadece renkleri kullanıyorum. Çünkü çoğunlukla onları rüyalarımda görürüm ve çizerim. Rüyalarımda ışık kaynağı yoktur.  Matisse çizgi, şekil ve rengin aynı olduğunu söylerdi… Bu çok değişik bir teori. Resim yapmak harika bir deneyim. Daha önce dediğim gibi üç boyutlu bir alan yaratmak, dışarıdan gelen bir ışık kaynağına ve gölgelere değil, yalnız saf renklere ve içsel ışığa bağlıdır.

“İçsel ışık”tan bahsederken izleyeni mi, ressamı mı kast ediyorsunuz?
Bu “içsel ışık” hem resime form verir hem de izleyenin içindeki aynı “içsel ışık” ile konuşur. Aslında resim dediğiniz şey fiziksel materyellerin bir araya gelmesiyle oluşur. O materyellerin bir araya gelip de sizi etkilemesi mucizevi bir şeydir.
Sufizm ile resmi ve zazen meditasyonunu nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
Sufizm de, resim yapmak da, zazen meditasyonu da entellektüel fikirler değiller. Bu yüzden ben onları zihinsel olarak ilişkilendirdiğimi söyleyemem. Bence bu üçü de demlenmeyi deneyimlemek gibi. Şöyle açıklayabilirim, kimyasal bir deney yaptığınızı düşünün, üç farklı tüpteki bileşeni bir araya getiriyorsunuz. Nasıl bir sonuca varacağınızı bilemezsiniz, ama yeni bir kimyasal ortaya çıkacağı kesin. Merakla, heyecanla, ama sessizce, sakince bende bir araya gelen Sufizm, resim ve Zazen yaşam deneyinin bileşenleri gibi. Sonuçta bu üçünün birliğiyle ya yaşamı yakalarsınız ya da yakalayamazsınız.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.