An ve Anlam 5 – Gülay sorar, Gün yazar. Her pazar…

2 31

 

Gülay: Hayallerin mutluluğa katkısı nedir? 

Fakirin ekmekleri
 
Bu soruyu bana ileteli neredeyse iki gün oldu Gülay… Oturup yazmaya vaktim olmadı ama aralarda aklıma düştü, kısa anlar boyunca durakladım ancak nedense üzerinde derin düşünmedim bir türlü. İçimde bir ses, bu konuyu ve yanıtını o zaman değil, yanıtı kaleme almakta iken düşünmemi söylüyordu. Dinledim o sesi ve inan, düşünmeye  şimdi parmaklarım klavye üzerinde gezindiği bu dakikalarda başlayacağım. Bakalım, aklımdan neler geçecek, okurlarımıza hangileri ulaşacak…
 
Bu yazmak biçimi bu yazı dizisinin başında verdiğim söze de uyuyor ayrıca. Bir solukta, bir batında yazmak… Kalemin ucunu daldırmak mürekkebe ve başlamak yazmaya. Olabildiğince sadelik ve içtenlikle, eksiğiyle, fazlasıyla… Doğallık ile, o an olduğunca, hissedildiğince… Yapmacıksız… Bence…

“Hayal/Rüya”, Picasso

 

Hayal ilkin ufuk ile bağdaşıyor olsa gerek. O, sınırlarını belirleyip durduğumuz ufkumuz ile. Hangi amaç, hangi arzu, hangi önceliğimiz bizi hangi yöne çağırıyor. O çağrılardan hangilerine kulak veriyoruz? Bir şekilde duyup, dinleyip kaydettiklerimiz arasından önem ve değer verdiklerimiz hangileri? Baktığımız yönde ilerlemek adına kendimiz ile barışık mıyız?
 
Hayallerimizi yaşam deneyimlerimiz üzerine kuruyoruz, malzeme orada çünkü. Kimileri varolmak, kimi ise olmamakla değerli, anlamlı, önemli bizler için. Kimi mutlu kıldığı, doyurduğu, kimi diğeri ise acı ve yılgınlık verdiği ölçüde bizleri ilerlemeye iten gücün bir parçası olarak beliriyor yaşamımızda.
 
Demem o ki, sıkıntı ve üzüntülerimiz, başarısızlıklarımız, acılarımız bile onlardan ders almayı bilir, öğrenirsek bizler için ilerisi adına birer zenginlik… Kendileri ile değil tabii.. Kim üzülmek, acı çekmek ister? Ama verdikleri dersler, bize kattıkları yaşam deneyimi ile… Yaşadıklarımızı algılamaya, bir bölümünün bizlere verdikleri dersleri anlamaya olan katkıları ile…
 
Ve, tüm bu yukarıda yazdığım çerçevede yaşayan, kimi zaman duyarlı, bilinçli ama, çoğu zaman umarsız, arada bir tembel, kendimize güvensiz bizler. Yapımız bu, güncel konumumuz ile yetiniyor, bakışlarımızı yaşam alanımızı genişletmek, olabildiğince değerli ve anlamlı kılmak için yöneltmiyoruz. Böyle gelmiş, böyle gider yaklaşımı içindeyiz çoğu zaman. Renksiz yaşamlar çoğu zaman böylesi senaryolar içerisinde oluşuyor olsa gerek.
 
Sonuçta, hayallerimizin mutluluğumuza olası katkılarını biz kendimiz belirliyoruz. İlkin onlara kulak vermek, onları beslemek, bizim kılmak, sonrasında ise geçip, yitip gitmelerini engellemeye çalışarak, yaşamımızın renklenmesi adına onları kendimize yoldaş etmek ile.
 
Bunu yaparsak, kıpırdamaya da başlayacağız. Kıpırdadığımızda ise ilerlemeye. İlerlediğimizde bir yerlere, kimi hedeflerimize varacağız. Bu aşamaların herbiri birer doygunluk, kendine güven ve saygı tutamakları yaratmak kaynağı değil mi? Alın size mutluluk bahçesine açılan kapılar, oraya ulaşmak için üzerlerinden atlaması kolay duvarlar, çitler…
 
“Siz, siz olun”, dinleyin içinizdeki sesi, sesleri, onların hayal şeklinde size yansımalarını, gerektiğince, gerektiğinde, kendinize hedefler belirleyin, sonrasında ama küçük ama büyük adımlar ile onlara yaklaşmaya başlayın. Göreceksiniz, sadece bu çabanın içinde olmak bile size mutluluk verecek. Biliyorsunuz, her yolculuk o ilk adımlar ile başlıyor, yaşamda ilerlemek, gelişmek, kimi zaman gereksiz koşturmaları bırakıp huzura yaklaşmak, her ne ise hedefimize doğru ilerlemek yolculukları, belki çoğu zaman yorucu, yıpratıcı, bazen yaralayıcı, yalnız bırakıcı bile olsalar, kimi zaman bilincinde olmasak, dile getirmesek bile, mutlu olmak olanağını bize bolca sunuyorlar. Aralarda elde edilen başarılar ve varılan hedefler ise mutluluğun daha da belirgin göstergeleri.
 
Belirtmekte olduğum görüşlerim az ile mutlu olmayı bilmek sanatı ile karıştırılmamalı. O bir sanat, her aşamada varolabilir, ben bu yazıda, olmaktan öte durmak, kalmak, gitmek, ilerlemek gibi yönlere işaret ediyorum.

 

Surréel, Marta Orlowska


Hayal ve umut da birbirlerinden ayrı düşünülmeli. İlkinin, hayalin, kaynağı içimizden, yaşamımızdan geliyor, çoğu zaman bizi eyleme çağırıyor. Örneğin, bir buluşmayı arzulamak, hayal etmek bile o buluşmayı yaşadığımız zaman tadına varabilmek için hazırlanmamızı ayrıca zamanı geldiğinde başka yerlerde değil, onu gerçekleştireceğimiz ortamda bulunmamızı işaret ediyor olsa gerek bizlere. Umut ise, önemli benzerlikler gösterse bile, bizim dışımızdaki durumlar ile biraz daha çok ilintili olsa gerek. Örneğimizdeki buluşmada içimizdeki hayal, bizi, o buluşmanın diğer kişisini yerinden kıpırdatmak, bizi ona hazırlamak yolunda eylemlere yöneltir iken, umut, örneğimizdeki diğer kişinin o buluşmaya gelmesini arzulamamızı işaret ediyor olsa gerek daha çok.

 
Gülümsüyorum bu yukarıdaki satırları yazarken; güzelim umuda, fakirin ekmeğine, durağanlık ve dışımızdaki durumlara bağımlılık yükledim çünkü. Varsın olsun, yaşamımıza ışık getiren pencerelerimizi açık tutan umut değerinden bir şey kaybetmiyor. Fakir için ise, kaynağı dışarıdan değil, düpedüz kişinin kendisinden gelen başka bir hamurdan, bir o kadar, belki de daha doyurucu bir diğer ekmek yapılabileceğini anlatmakta olduğumu varsayalım. Her gerektikçe yeniden üretilebilen, yoğrulup yeni ekmekler yapmaya olanak veren, bir hamur ile…
 
Gün ARUN
2 Yorumlar
  1. Mahmutun güncesi diyor

    Hayallerin peşinden koşmak da önemlidir.sadece hayalde kalmamlı.

  2. nunucum diyor

    Yazi dizisini basindan beri takip ediyorum .
    Yine ne guzel bir yolculuga cikarmis bizi Gun Arun !
    Yazi cok katmanli . Hayal ve umut yolculugunun otesinde inanc , kendini ozgur birakmak , herseyin kendiliginden oluverisine kendini birakmak …
    Aslolan yolculuktur . Sonucu nasil olursa olsun . Cok hayati kucaklayici bir yaklasim .
    Yaziyi cok ilham verici , harekete gecirici ve donusturucu buldum .
    ' Hamur ' metaforunun da cok etkileyici bir final oldugunu dusunuyorum .
    Tesekkurler Gun Arun .

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.